Kurucusu : Muhammed bin Abdulvahhab’dır. Hicretin 1111 (miladi 1699)
senesinde Necid‘de Hüreymile kasabasında dünyaya gelmiş … Necid Yemene Yakın
bir bölgedir. Kuraktır. Hakikaten gittiğinizde ne kadar bereketsiz bir yer
olduğunu görürdünüz.
Buhari ve Müslim, Abdullah B.Ömer (r.a)’dan rivayet etmişlerdir. Allah’ın resulü şöyle buyururken duydum: “Dikkat edin fitne buradadır. Şark-ı gösteriyordu şeytanın boynuzunun çıktığı yerde” Buyurdu … ( O yönde NECİD ‘ dir…. )
Buharinin naklettiği dğer bir
rivayette de şu kaydı vardır: “Peygamber (s.a.v) buyurdu ki: Allah’ım
şam’ımı mubarek et. Yemen’imizi mubarek kıl” dedilerki, ya Rasulullah necd’e de
dua edermisin? Üçüncüde zannedersem şöyle dedi: zilzal orada, fitneler orada!
Şeytan boynuzu oradan doğar.” Buyurdular kâinatın efendisi ( sallalahu
aleyhi vessellem)
Şuana kadar ki en büyük fitne Vehhabiler
olmuştur.
Vehhâbîlerin sayılmayacak kadar
çok yanlış fikirleri varsa da; dinlerinin temeli üç şeydir:
1) Amel, ibadet imanın
parçasıdır, diyorlar. “Bir farza inandığı
halde, tembellikle yapmayan kimse, mesela: bir namazı kılmayan, hasisliğinden
(cimriliğinden) dolayı zekât vermeyen kâfir olur, bunu öldürmeli, mallarını
Vahhâbîlere taksim etmelidir” diyorlar.
(Milel ve Nihal) tercümesi 63.
sayfasında diyor ki: Ehli sünnet âlimleri söz birliği ile dediler ki; ibadetler
imana dahil değildir. Farzların farz olduğuna inanıp, tembellikle yapmayan
kâfir olmaz. Yalnız namaz kılmayan için söz birliği olmadı. Hanbelî mezhebine
göre tembellikle namaz kılmayan için kâfir olur denildi. Diğer ibadetler için
denilmedi. O halde Vehhâbîler bu bakımdan da Hanbelî sanmak yanlış olmaktadır.
Ehli sünnet olmayanların Hanbelî de olmayacağını on dokuzuncu ve otuz üçüncü
sayfalarda bildirmiştik. Dört mezhepten birinde olmayanlar, Ehli sünnet
değildirler. (Kıyamet ve Ahiret) kitabının müslümana nasihat kısmında, bu
konuda geniş cevap vardır. Lütfen oradan okuyunuz.
2) “Peygamberlerin ve evliyâların ruhlarından şefâat isteyen,
bunların mezarını ziyâret edip, bunları vesile ederek dua eden kâfir olur.
Meyyitte his yoktur” diyorlar. Mezardakine
söyleyen kâfir olsaydı, Peygamberimiz (sav) ve büyük âlimler, veliler böyle dua
etmezlerdi. Peygamberimiz (sav) Medine’deki (Baki) kabristanını ve Uhud
şehitlerini ziyaret etmeye giderdi. Kabirdekilere selam verdiği ve onlarla
konuştuğu Vehhâbîlerin (Fethul Mecid) adlı kitaplarının 485. sayfasında da
yazılıdır.
Peygamberimiz (sav) dua ederken:
Dua: “(Allahümme inni es elüke bi hakkıs
sailine aleyke) Ya Rabb’i, senden isteyip de verdiğin kimselerin hatırı için
senden istiyorum” derdi ve böyle dua ediniz buyurdu. Hz. Ali’nin annesi
Fatıma’yı (ra) kendi mübarek elleri ile mezara koyunca: (İğfirli ümmi fatımate binti Esed ve vessi aleyha Medhaleha bi hakkı
Nebiyyike vel Enbiyailleziyne min kabli inneke erhamür-rahimiyn) demişti.
Bu dua; Ya Rabb’i, annem Fatıma binti
Esed’i mağfiret eyle. Yani günahlarını affeyle, içinde bulunduğu yeri genişlet.
Peygamberinin hakkı için ve benden önce gelmiş, peygamberlerin hepsinin hakkı
için bu duamı kabul et. Sen merhametlilerin en merhametlisisin
demektir.
Ensar’ın büyüklerinden Osman bin
Huneyfin bildirdiği Hâdîs-i Şerîfte: iyi olması için dua isteyen bir a’maya
abdest alıp iki rekat namazdan sonra: (Allahümme
inni es’elüke ve eteveccehu ileyke bi Nebiyylike Muhammedin Nebiyyirrahme Ya
Muhammed inni eteveccehu bike ila Rabb’i fi haceti hazihi litakdiyeli allahümme
şeffihu fiyye) duasını okumasını emir etmişti. Bu duada dileğin kabul
edilmesi için Muhammed (sav)’i vesile etmesi emir olunmaktadır.
Ashâbı kiram bu duayı hep okurdu.
Bu dua (Eşi’at-ül lema’at) ikinci cildinde ve (Hisnül hasin) de senedleri ile
birlikte yazılıdır.
Şerh ederken Peygamberini vesile
ederek sana dönüyorum demektedirler. Bu dualar gösteriyor ki, Allahü
Teâlâ’nın sevdiklerini araya koyarak onların hatırı ve hürmeti ile dua etmek
caizdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.