9 Mayıs 2012 Çarşamba

Cevşen bir Şia Uydurmasıdır



 Cevşen Nedir Faziletleri Nelerdir?

Cevşen, "örme zırh" anlamında Fars'ça bir isimdir. Cevşen-i Kebir ise, büyük zırh demektir.

Anlatıldığına göre Asr-ı saadette cereyan eden savaşların birinde (bir rivayette Uhud'da) muharebenin kızıştığı ve üzerindeki zırhın kendisini fazlasıyla sıktığı bir sırada, Hz. Peygamber ellerini açarak Allah'a dua etmiş, bunun üzerine gök kapıları açılarak Cebrail gelmiş ve, “Ya Resulullah, Rabbin sana selam ediyor ve üzerindeki zırhı çıkarıp bu duayı okumanı istiyor. Bu dua hem sana hem de ümmetine zırhtan daha sağlam bir emniyet sağlayacaktır” demiştir.

Olayla ilgili Şii kaynaklarına göre Allah Cevşen-i Kebiri dünyayı yaratmadan 50 bin yıl önce arşa yazmıştır. Bu duayı okuyan veya yazılı olarak üzerinde bulunduran kimse, dünyada her türlü beladan, afet, hastalık, yangın ve soygundan korunduğu gibi Allah ile kendisi arasında perde kalmaz ve bütün istekleri yerine getirilir. Cevşen-i Kebir ile Allah'a münacatta bulunan kimseye, Bedir şehitleri derecesinde 900 bin şehit sevabı verilir. Bu duayı kefeninin üzerine yazan mümin ise azap görmez.

Onu okuyan kimse, dört semavi kitabı okumuş gibi olur, her harfi için kendine Cennette iki ev ile iki zevce verilir, ayrıca insan ve cinlerden olan bütün müminlerinki kadar sevap kazanır, asla Cehenneme girmez. Cebrail, Hz. Peygamberden duayı kâfirlere öğretmemesini, sadece mümin ve takva sahibi kişilere talim etmesini istemiştir. Kefenlere de yazılmış, Cevşen-i Kebir özellikle Şii dünyasında oldukça rağbet görmüş, gerek müstakil olarak gerekse çeşitli dua mecmuaları içinde birçok defa basılmıştır Cevşenin Şii dünyasında bu derece rağbet görmesinde, Ehl-i beyt tarikiyle rivayet edilmiş olmasının yanında, faziletleriyle ilgili haberlerin de büyük etkisi olmuştur.

Uydurma Cevşene Reddiye;

1- Efendimiz'e vah yen gelmiş kendisi Arapça, ismi Farsça olan cevşen dışında başka hiç bir metin yoktur.

2- Peygamber Efendimiz Uhud'da zırhını çıkarmamıştır aksine üzerinde iki zırh birden giymiştir. Peygamber Efendimiz daha sonraki savaşlarda da zırh giymiştir hatta Mekke’nin fethinde şehrin içine bile başından miğferi olduğu halde girmiştir;
...Enes b. Malik'den (rivayet olunduğuna göre) Rasûlullah (s.a.) fetih yılında Mekke'ye başında miğferle girmiş...
(Buhari, cezaü's-sayd 18, cihad 169, el-Meğazi 47 libas 17; Müslim, hac 450; Tirmizi, cihad 18; Nesai, menasık 107; ibn Mace, cihad 8; Darimi, menasık 88; siyer 20; Mu-vatta', hac 247; Ahmed b. Hanbel, III, 109, 163, 180, 186, 224, 231, 232, 240.)

"Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Uhud günü (üst üste giyilmiş) iki zırhdan (destek) gördü."
[Ebu Davud, Cihad 75, (2590); İbnu Mace, Cihad 18, (2806).Zevaid'de şöyle denilmiştir: Bu hadisin isnadı, Buhari'nin şartı üzere sahihtir]

Rasulullah'ın herhangi bir gazvede zırhını çıkardığına dair hiçbir rivayet yoktur. Bilakis, Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğu sabittir:
"Bir Peygambere, zırhını giydikten sonra, onunla düşmanları arasında Allah Teala hükmünü vermedikçe zırhını çıkarması yaraşmaz."
Hadisin tahrici: İbni Hişam, 2/63, 66; İbn İshak'tan, o da Zühri ve bir başkası yoluyla mürsel olarak rivayet etmiştir.
Hadisin tamamını ve bir benzerini Ahmed b. Hanbel (3/351) de rivayet etmiştir.
Darimi (2/129, 130) ise mevsul olarak İbni Zübeyr yoluyla Cabir'den aktarmıştır, ravileri sikadır.
Bu hadisin İbn Abbas'tan rivayet edilen şahidini ise Hakim (2/128, 129, 296, 297) ve Ahmed b. Hanbel (290) rivayet etmişlerdir. Hakim isnadı sahih görmüş

Üstelik Cebrail (a.s.), Hz. Peygamber'e zırhını çıkarmasını değil, çıkarmamasını emretmiştir. Uhud savaşından sonra gerçekleşen Hendek Harbi'nde kafirlerin dağıldığı gecenin sabahı Müslümanlar Medine'ye dönüp silahlarını bıraktıkları sırada, Cebrail, Rasulullah'a gelmiş ve "Zırhını çıkarıyor musun? Melekler, henüz silahı bırakmadılar. Allah Teala, sana Beni Kurayza üzerine yürümeni emrediyor; ben de onlara gidiyorum." demişti. (Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, 6/3886. Muslim, Cihad ve's-Siyer, 22/65; 23/69.)

Yine aynı savaşta Rasulullah'ın başında miğferi de vardı ve aldığı darbe ile miğfer kırılmış; Peygamberimiz de yaralanmıştı. (Buhari, Megazi, 26/113; Muslim, Cihad, 37/101)

Cenab-ı Hak buyurmuştur ki: "Biz ona (Davut'a), sizin için, sizi savaşın şiddetinden korumak için, giyecek (zırh) yapma sanatını da öğretmiştik. Şimdi siz, şükreden kimseler misiniz?" (Enbiya, 21 / 80.)

Katade (R.a) Hazretleri der ki:
"İlk zırh yapan kimse, Davud (a.s.)'dur. Çünkü, zırhın yapıldığı o malzeme, daha evvel geniş levhalar halindeydi. Binaenaleyh, onu delip de ören ve böylece bedene giyilecek hale getiren ilk kişi, odur."

(...) ("Sizi savaşın şiddetinden korumak için"in) manası, "Sizi yaralanmaktan, öldürülmekten, kılıçtan, oktan, mızraktan korusun diye..." demektir. (...) Allah, "Şimdi siz, şükredenler misiniz?" buyurmuştur. Yani, "Bu sanatı size muyesser kılmasından ötürü, Allah'a şükrediniz..." demektir. (Razi, Tefsir-i Kebir, 16/193-194.)

Bu zırh çıkarma uydurması, hem Hz. Davud (a.s.)'a bir küfran-ı nimet, hem de Allah'a şükredilmesi gereken bir konunun Hz. Peygamber için iptal edilmesi anlamına da gelmektedir.

3- Cevşen'in Sünni kaynaklarda bulunmaması, Şiiler'ce muteber kabul edilen Kutub-ul Erbaa'da bulunması, bunun uydurma olduğunu gösterir.
Cevşen ile ilgili rivayetlerin, hadis usulünde kabul edilen rivayet usulleri ve özellikle hadisin kabulünü gerektiren mütevatir, sahih, hasen kategorileri içerisinde olmaması, Cevşen'in sıhhati hakkında epeyce ipucu vermiştir. Üstelik bunun Musa el-Kazım - Ca'fer es-Sadık - Muhammed el-Bakır - Zeynelabidin - Hz. Hüseyin ve Hz. Ali tarikıyle Hz. Peygamber'e isnad edilmesi, yani hep Şia'nın sahip çıktığı şahsiyetler yoluyla intikali, Sünni alimlerin ve toplumunun bu rivayeti göz ardı etme neticesine götürmüştür.
Cevşen'in mana ve muhtevası ne kadar güzel ve müsbet olduğu varsayılsa bile İlim erbabı Sünnilerce mevzunun sened tenkidi açısından yapılan değerlendirmeye itibar edilmektedir. Öyle de olmalıdır. Hadis usulü ilim dalı boşuna oluşmamıştır. Metni güzel diye tüm uydurma hadisleri sahihlersek ortalıkta uydurma ve zayıf hadis bırakmayız.
Altının değerini sarrafı bilir misali Hadisin değerini (sahihliğini) de hadis usulü ilmine vakıf alimler bilir. Hiçbir hadis usulü alimi cevşen hakkındaki bahsedilen metne sahih diyememişlerdir.

4- Cevşen fazileti diye yazan;
“Cevşen'i okuyan dört semavi kitabı okumuş gibi olur",
"Bunu okuyan asla Cehennem'e girmez" ,
"Üzerinde Cevşen yazılı kefenle gömülen kişi kabir azabı görmez" ,
"Her harfi için kendine Cennette iki ev ile iki zevce verilir"
"Cebrail, Hz. Peygamberden duayı kafirlere öğretmemesini, sadece mümin ve takva sahibi kişilere talim et"

gibi İslam Akaidine tamamen taban tabana zıt olan akıl almaz hurafelere inanmak mümkün değildir , Kur-an'ı Kerimi ezberlese dahi kafire hiç bir faydası olmaz iken cevşenin kafire ne faydası olur, bu saçmalıklar hem Hz Cebrail'e hem Peygamber Efendimize atılan iftiradan başka bişey değildir.

5- Madem bu dua Peygamber Efendimizi koruyacaktı da Efendimiz, Uhud harbinde niye yaralandı?

Hz. Ebu Hüreyre  (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Uhud günü: "Peygamberine böyle yapan bir kavme Allah'ın öfkesi arttı" dedi ve (kırılan) dişine işaret etti. Ve ilave etti: "Allah'ın gadabı, Resulullah'ın Allah yolunda öldürdüğü kişiye de Allah'ın öfkesi şiddetlendi." [Buhari, Megazi 24; Müslim, Cihad 106, (1793).]

Hani bu dua zırhtan daha iyiydi?
Bu savaştan sonraki savaşlarda niye yaralanmalar oldu?
Peygamber Efendimiz mübarek dişini niye yitirdi?
70 kadar sahabi neden şehit oldu?

Ters köşeye yatan Cevşen savunucuları bu seferde Cevşenin Uhud savaşının sonunda indiğini iddia ediyor, Sahabe Efendilerimiz, Tabiin ve daha sonraki Müslümanlar çok sayıda savaşlar yapmış bir çok yer fethedilmiş bu savaşlarda çok sayıda Müslüman şehit olmuş ve yaralanmıştır, bu durumda Sahabelerin Cevşenden haberi yokmuyduki çok sayıda Sabehe Efendimiz şehit oldu ve yaralandı!  Ne önceki ne sonraki savaşlarda Sahabe Efendilerimizin cevşen takdığı yada okuduğu ne duyulmuş ne görülmüştür ayrıca sonraki savaşlarda da Müslümanlar zırh giymiştir.

6- O halde bu hadis nerede geçiyor diye araştırdığımızda şu sonuca varırız ki, bu olay ehl-i sünnetin ne birinci derece hadis kitaplarında, ne de ikinci derece hadis kitaplarında geçmemektedir. Peki bu uydurma şey bize nasıl ulaştı diye bakarsak şu sonuca varırız ki cevşen bir şia uydurmasıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.