“Rahman ve Rahim Olan ALLAH’ın Adıyla”
“Resule itaat eden, ALLAH’a itaat etmiş olur” (Nisa,80)
“ALLAH ve Rasulü bir işe
karar verdiği zaman, gerek inanan bir erkeğin gerek inanan bir kadının
kendilerine ait bir işte TERCİH hakları olamaz. Her kim ALLAH’a ve
peygamberine asi olursa açık bir sapıklık etmiş olur” (Ahzâp-36)
” …Peygamber size ne
verdiyse onu alın (ne emrettiyse onu yapın). Size ne yasak ettiyse
ondan da sakının (ona muhalefet etmeyin). ALLAH’tan korkun; çünkü,
(Peygamber’e muhalefet edenlere karşı) ALLAH’ın azâbı çetindir. ” (Sûre-i Haşr,7)
“O kendi arzusu ile söylemez. O (nun söylediği) kendisine vahyedilenden başka birşey değildir.” (Necm,3-4)
Al-i İmrân Sûresi
32-De ki: Allah’a ve peygambere itaat edin! Eğer
aksine giderlerse, şüphe yok ki Allah kafirleri sevmez. 132-Allah’a ve
peygambere itaat edin ki, rahmete erdirilesiniz.
Nisa Sûresi
13-İşte bütün bu hükümler, Allah’ın çizdiği
sınırlardır. Her kim Allah’a ve O’nun peygamberine itaat ederse, Allah
onu içlerinde sonsuza dek oturmak üzere, altından ırmaklar akan
cennetlere koyacaktır. Bu ise büyük kurtuluştur!
59-Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, peygambere de itaat edin, sizden olan yetkililere de.
64-Biz herhangi bir peygamberi gönderdikse, sadece
Allah’ın izniyle itaat edilsin diye gönderdik. Eğer onlar kendilerine
zulmettikleri zaman sana gelip günahlarına mağfiret dileselerdi,
peygamber de onların bağışlanması için dua ediverseydi, elbette Allah’ı
tevbeleri kabul eden ve merhametli bulacaklardı.
65-Yok, yok! Rabbine yemin ederim ki onlar
aralarında çıkan çapraşık işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin
hükümden nefislerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle
teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.
69-Her kim Allah’a ve peygambere itaat ederse, işte
onlar Allah’ın kendilerine nimet ihsan ettiği peygamberler, dosdoğru
kişiler, şehitler ve salihlerle birliktedirler. Bunlar ise ne güzel
arkadaştır!
80-Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur, kim de yan çizerse, kendilerine seni gözcü de göndermedik!
Ey iman edenler, Allah’a ve Resulüne itaat edin. İşitip durduğunuz halde ondan yan bükmeyin! (Enfal/20)
Nur Sûresi
52-Kim Allah’a ve Resulüne itaat eder, Allah’tan korkar ve O’na sığınırsa, işte murada erecek olanlar bunlardır.
54-De ki: “Allah’a itaat edin, peygambere itaat
edin!” Eğer yine dinlemezseniz artık onun yükümlülüğü, kendisine
yükletilen görevi yapmak, sizin üstünüze düşen de size yükletilen
görevleri yerine getirmektir. Eğer ona itaat ederseniz doğru yola
erersiniz. Peygamberin görevi ise yalnızca açık bir tebliğdir.
56-Bir de namazı kılın, zekatı verin ve peygambere itaat edin ki rahmete erdirilesiniz.
“O gün yüzleri ateşte çevrilirken: “Ah ne olurdu bizler Allah’a itaat etseydik, peygambere itaat etseydik!” derler. (Ahzap/66)
“Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, peygambere de itaat edin de yaptıklannızı boşa çıkarmayın! (Muhammed/33)
İman edin de Allah’a itaat edin, peygambere de itaat
edin. Eğer aksine giderseniz bilin ki Resulümüzün görevi açık bir
tebliğden ibarettir.(Tegabün/12)
Hadis Şerifler ; (Hadis Şerifler Sahihtir, kaynakları aşağıda belirtilmiştir.)
Ben sizi serbest bıraktığım müddetçe siz de beni
bırakınız. Zira, sizden öncekileri, suallerinin çokluğu ve peygamleri
üzerindeki ihtilâfları helâk etmiştir. Öyle ise sizi, bir şeyden nehy
mi ettim ondan kaçının ; bir şey emrettiğim zaman da, onu elinizden
geldiğince yapmaya çalışın. Soru sormayın. (Müslim,Hacc,73,1337)
“Haberiniz olsun, rahat koltuğunda otururken
kendisine benim bir hadisim ulaştığı zaman kişinin: “Bizimle sizin
aranızda ALLAH’ın kitabı vardır. Onda nelere helâl denmişse onları
helâl biliriz.Nelere de haram denmişse onları haram Addederiz” diyeceği
zaman yakındır. Bilin ki, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın haram
kıldıkları da tıpkı ALLAH’ın haram ettikleri gibidir”( Ebu Dâvud,
Sünne, 6, (4604); Tirmizî, İlm 60, (2666); İbnu Mace, Mukaddime 2,
(12).)
“Bana Kur’ân ve onunla
beraber onun gibisi (sünnet) verildi. Yakında karnı tok, koltuğuna
yaslanmış birisi , ‘Size bu Kur’ân yeter ; onda neyi helâl bulursanız ,
onu helâl kabul ediniz; onda neyi haram bulursanız, onu’da haram
biliniz’ diyecek. Şunu iyi biliniz ki, Resulullah’ın haram kıldığı da
ALLAH’ın haram kıldığı gibidir…” (S. Ebû Davûd, c.5,s.11)
“Size kendilerine sarıldığınızda hiç sapıtmayacağınız iki şeyi bırakıyorum: ALLAH’ın Kitâbı ve Nebi’sinin sünneti.” (Muvatta’,Kader,3)
“Eğer siz ALLAH’u Teâlâ’yı C.C. seviyorsanız Bana uyun ki ALLAH’u Teâlâ’da C.C. sizi sevsin…” Hadis’i Şerif
“Bıyığı iyice kısaltınız, sakalı uzatınız. Bıyığı
iyice kısaltınız, sakalı uzatınız böylece yahudilere
benzemeyiniz.ALLAH’a ortak koşanlara muhalefet ediniz, sakalı bol
bırakınız bıyığı kısaltınız.” (Hadis Şeriflerin kaynağı: Buhari K.
Libas BI’fail-lihâ C. Sağir 1/13)
Bıyığı kısaltmayan bizden değildir. (Tirmizi K. Edeb B.16 Hn 2762)
Kisra’nın elçileri, Efendimizi (SAV) yemen’e
götürmek için ve kisranın tehditlerini içeren bir mesajla huzura
çıktıklarında. Efendimiz (SAV) bu iki kişinin bıyıklarını uzatıp
,sakallarını kısalttıklarını gördü ve onlara bakmak istemedi ve
buyurdu: “Yazıklar olsun size! Bunu size kim emretti?” Onlar “Rabbimiz
(kisra) emretti” deyince, Efendimiz(SAV) :”Lakin benim Rabbim bana
sakalımı uzatıp bıyığımı kısaltmamı emretti.” Buyurdular. İbni Kesir,
Ebu Nuaym, İbnül Cevzi
Mecusilerden sakalını kazımış bıyığını uzatmış bir
adam Efendimiz’in (SAV) huzuruna geldiğinde, Efendimiz (SAV) sordular:
“Bu ne haldir?”, o kişi “Bizim dinimizde böyledir” diye cevap verince
“Lakin bizim dinimizde, bıyık kısaltılıp, sakal uzatılır” buyurdu. İbni
Ebi Şeybe, Süyuti, Dürül Mensur
“On şey fıtrattandır: Bıyığı kısaltmak, sakalı
uzatmak,misvak kullanmak,buruna su çekmek, tırnak kesmek, parmak
mafsallarını yıkamak, koltuk altını yolmak,kasıkları traş etmek, su ile
taharetlenmek
**”Bıyıkları son derece kesin (makasla) , sakalları bırakın” Buhari, Libas:63
**”Bıyıkları kesin,sakalları salın, Mecusilere (ateşperest) muhalefetedin” Müslim, Taharet:16
**”Bıyıkları kesin, sakalları bırakın, yahudilere benzemeyin” Tahavi Meânil-âsâr:4/230 , Ali el müttaki, Kenzül Ummal
**”Erkekleri sakallarıyla, kadınları saç örgüleriyle süsleyen ALLAH’ı C.C. tesbih ederim” el Acluni,Keşfu’l-Hafa:1447
**”Halik’e (Yaratıcıya) isyan hususunda, hiçbir mahlukata itaat yoktur.” İbni Ebi Şeybe
**”Sünnetimden dönen benden değildir.” Buhari, Müslim
**”Bıyığı almak dindendir.” Beyhaki, Şuabul İman:6452
**”Bıyığını uzatanın ALLAH-u Teâlâ duasını kabul etmez” Deylemi, Müsned’i Firdevs:5648
**”Bıyığını kısaltan bir adam gördüğünüzde, işte o
sizin en hayırlılarınızdandır. Bıyığını uzatan bir adam gördüğünüzde, o
da sizin en şerlilerinizdendir.” Deylemi, Ahkamul Mezahib fi etvaril
Liha veşşevarib:90
“On haslet vardır ki Lut kavmi onlar sebebiyle helak
oldular. Benim ümmetimde onlara bir huy ilave edecektir. Erkeklerin
birbirleriyle livata etmesi, çamurdan yapılmış küçük yuvarlak cisimleri
atmak, sapan atmak, güvercin uçurtmak, def çalmak, içki içmek, sakal
kesmek,bıyığı uzatmak, ıslık çalmak, alkış yapmak ve ipek giymektir.
Ümmetimin bunlara ilave edeceği bir haslet ise, kadınların
birbirleriyle ilişki kurmalarıdır.” Ali el Muttaki, Kenzül Ummal,13014
*DİKKAT
Hanefi Mezhebine göre sakalı traş etmenin hükmü
“HARAM” dır. Şafii mezhebinde Tahrimen mekruh (harama yakın) denilse de
imam Şafii’nin “Ümm” isimli eserinde haramlığına fetva verdiği
bildirilmiştir. Ayrıca Maliki ve Hanbeli mezheblerinde haram olduğu
bildirilmiştir.
(İmam-ı Azam Ebû Hanefi’nin hükmü için “Mezahib-u
Erbaa ve Dürrül Muhtar” ) (Harama helal diyen , helal’e haram diyen
kafir olur. Resulullah’ın Emirlerini ve Sünnetini inkar etmenin
tehlikeleri için yukarıdaki ayetleri okuyunuz.)
Bazı melekler aralarında yemin ederken “Ademoğlunun yüzünü sakal ile ziynetlendiren ALLAH’a C.C. yemin olsun” derler.
Sakal hilkatin tamamındandır . “Hilkatte dilediğini
ziyade eder” 35- Fâtır: 1 Ayeti Kerimesinde murâd sakaldır
denilmektedir. (Garibut Te’vil)
İbrahim b. Edhem duaların kabul edilmemesindeki
sekiz sebepten biri olarak şunu göstermiştir; “Peygamberi SAV
sevdiğinizi iddia ettiniz fakat sünneti ile amel etmediniz”.
Bir rivayete göre mevta kabire indirildiğinde Münker
ve Nekir melekleri sorguya geldiğinde kimin ümmeti olduğunu soracak ölü
“Hz Muhammed SAV in ümmeti olduğunu söyleyecek” Meleklerde
benzemiyorsun diye inanmayacaklar ve mevta zorlu bir sorguya
çekilecektir. Bu melekleri ikna etmekte insanları ikna etmeye
benzememektedir.
*Sakalı traş eden “FISK” ve “HARAM” işlemektedir.
Ümmetin sünneti terketmesi arkasından farzları terketmeyi getirmiştir.
Farzları terketmenin ardından ise dinin terkinin gelmesinden korkulur.
Sakala buğz etmek (kin gütmek) çok tehlikelidir.
Buğzettiğiniz sakalın sahibi bunu Resulullah’ın emrini yerine getirmek
için bırakmıştır. Sakala kin gütmenin sonucu; Sünnet olan sakala kin
güden dolayısıyla Sünnetin sahibine yani farkına bile varmadan
Resulullah ‘a SAV kin gütmüş olur (Bu Kur’an’a buğzeden kişinin direk
ALLAH’a C.C. buğzetmesi gibidir.) . Ahirette şefaatten mahrum
kalabileceği gibi, Ümmetin içindeki cennetlik olduğu bildirilmiş
Fırka-i Naciyeden (Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat) irtihal etmiş olur.
Peygamberimizin (SAV) Ashabının ve Sahabelerinin (RA) içersinde sakal traş eden bir tek erkek yoktur.
Ayrıca “Tabiîn” denilen ve Peygamberimizin (SAV)
Ashabını (RA) gören mü’min erkeklerden de sakalını traş eden bir tek
kişinin haberi ulaşmamıştır.
Peygamberimiz (SAV) kafirlere benzemeyi menetmiştir.
(“Kim bir kavme benzerse onlardandır” buyurdular. Ebû Davud,Ahmed İbni
Hanbel)Kalpteki
muhabbet, zahirde benzemeyi gerektirdiği gibi görünüşte benzemekte kalbe bir nevi dostluk ve sevgi getirir.
* Bazıları sakalsız bazı alimleri delil gösterirler,
oysaki Peygamberinin (SAV) sünnetine uymayanın ameli şeriat’ı garrâ’da
nasıl huccet (delil) olabilir.Hem neden uymadığının sebepleride
araştırılmalıdır.
*”İslam şekil dinimi” diye de soru soranların ise,Mekke’de bütün hacıların neden ihrama büründüklerini açıklaması gerekir.
*Temizlik imandandır ben temizlik için traş oluyorum
diyen, Efendimiz’in (SAV)sakal bırakma emriyle alay etme, haramı
temizlik ve vacibi pislik saydığından küfür tehlikesine düşmüştür.
*Sakalı kesip bıyıkları uzatmak kimlerin adeti idi:
Kisra âli (acem hükümdarının hane halkı), acem mecusileri
(ateşperestler), lut Kavmi,Hind yahudileri, kendilerini kadınlara
benzetenleri, eşcinsellerin, yahudi ve hristiyanların, şii ve
Alevilerin , v.s.
Sakal için hanımdan izin almak kesinlikle
gerekmemektedir. Hanım razı olmasa da bırakmak mecburiyetindedir. Ayette
“Erkekler kadınlar üzerine ziyadesiyle hakimdirler”. Erkek hanımına
saçını traş etmesini emretse kadının itaat etmesi gerekmez(Erkeğin
sakalı kesmesi menedildiği gibi kadınında saçlarını traş etmesi
menedilmiştir zira erkeğin sakalı ve kadının saçı fıtrattandır,
kesilmesi fıtrata müdahaledir. ). (Ayrıca İslâmda çok mukaddes olan
anne ve baba dahi sakalı kesmeni emretse hükmen sakalı kesemezsin ,
(ALLAH C.C. ve Resulünün SAV hakkı anne ve babadan üstündür.)
SAKAL
Yetişkin erkeklerin yanak, çene ve yüzlerinin alt kısımlarında çıkan kıllar.
İnsanları en güzel şekilde yaratan Cenab-ı Allah
peygamberleri vasıtasıyla kulluk görevlerini onlara bildirdiği ve
öğrettiği gibi, kılık-kıyafetlerini de belirlemiştir.
Allah Teâlâ, insanların bedenlerinde saç, sakal ve
diğer kılları yaratmış, peygamberleri de bunlardan bir kısmının
giderilmesini veya kısaltılmasını, bir kısmının da kesilmeyerek
uzatılmasını tebliğ etmiş ve bu konuda insanları uyarmışlardır.
Allah Teâlâ (c.c), “Peygamber size neyi getirip verdi ise onu kabul edin, alın ve sizi yasakladığı şeyden de sakının” (el-Haşr, 59/7) ve “Allah’ın Rasulünde sizin için güzel örnekler vardır”
(el-Ahzâb, 33/21) meallerindeki âyetlerinde buyurduğu gibi, mü’minlere
sîrette, sûrette, ahlâkta, âdette ve hayatın bütün dallarında, Rasulu
(s.a.s)’un sünnetine uymalarını emretmiştir. Rasulullah (s.a.s)’ın
sünnetine uymak, İslâmiyet’i daha doğru anlamanın, daha doğru yaşamanın
yegâne yoludur.
Allah (c.c)’ın: “Peygambere itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur” (en-Nisa,
4/80) âyet mealinde buyurduklarından hareket ederek, Rasulullah
(s.a.s)’a itaatin her şeyden önce farz hükmünü taşıdığını göz önüne
alırsak, onun sünnetine sarılmanın önem ve ciddiyeti kendiliğinden
ortaya çıkar.
Rasûlullah (s.a.s) ümmetini, kılık kıyafet ve dış görünüşleri bakımından müşriklere benzemekten alıkoymuş; “Kim bir kavme benzerse, onlardandır” (Ebu
Davud, Libas, 4) hadisiyle de müslümanları uyarmıştır. Özellikle sakal
bırakmaları hususunda mü’minlere tavsiyelerde bulunmuş, çeşitli
hadisleriyle de sakalın müslüman için taşıdığı önemi belirtmiştir.
Hz. Aişe (r.anha)’den rivayet edilen bir hadislerinde “On
şey fıtrattandır: Bıyıkları kesmek; sakalı salıvermek; misvak ile
ağzı, dişleri temizlemek; su ile burnu temizlemek; tırnakları kesmek;
kirlerin barınabileceği yerleri yıkamak; koltuk altındaki kılları
gidermek, kasıkları tıraş etmek; necaset yolunu su ile pak eylemektir”
(Müslim, Tahare, 56; Ebu Davud Tahare, 29; Nesâî, Zine, I)
buyurmuşlardır. Diğer hadislerinde ise, “Bıyıkları Çok kısaltın,
sakalları ise bırakın”; “Müşriklere muhalefet edin; bıyıkları kısaltın,
sakalları çoğaltın”; “Bıyıkları kesin, sakalları bırakın. Böylece
Mecusîlere benzemeyin ” (Buharî, Libas, 64; Müslim, Tahare, 54)
buyurmuşlar ve mü’minleri sakal bırakmaya teşvik etmişlerdir.
Sakal, hadiste de buyurulduğu gibi, yaratılış icabı
erkeklerde bulunması gereken ve daha önceki peygamberlerin sünneti olan
bir kılıktır. Müteaddid hadislerde sakalların tabii halleri üzere terk
edilmesi ve uzatılması emredilmektedir. Kısaltılması konusunda
herhangi bir cevaz görülmemektedir. Asırlardır her devirdeki İslâm
âlimleri ile bütün mü’minler bu tabii hali benimsemişler ve
kendilerinde uygulamışlardır.
Bu hadislerden anlaşıldığına göre, bütün
peygamberlerle birlikte Rasul-i Ekrem de sakalını bırakmış ve sakal
bırakmayı emretmiştir. Hz. Peygamber ve ashabının sakallarını traş
ettiklerine dair hiç bir kayıt yoktur. Ancak Hz. Peygamber (s.a.s)
sakalının ucundan ve yanlarından alırdı (Tirmizi, Edeb, 17). İmam
Malik, “Müslüman,
çoğunluk sakalını ne şekilde bırakıyorsa o kadar bırakmalı, fazlasını
kesmeli, böyle yapmak menduptur. Çünkü bu fazlalığın kesilmemesi,
çirkin görünmeye sebeb olur. Sakalı kısaltmanın bir sınırı yoktur. En
uygunu, şekli güzelleştirecek biçimde kısaltmaktır” der.
İmam Bâcî Abdullah İbn Ömer ve Ebu Hureyre’den nakledilen tatbikata
dayanılarak bir tutamdan fazlasının kesilebileceğini söylemiştir.
Dürrül-Muhtar’da sakalın bir tutam boyunda olmasının
sünnet olduğu ifade edilmektedir. Aynı şekilde, ekseriyetin görüşüne
göre bir tutamdan fazlasını kesmek de sünnettir.
Sakal bırakmak ve buna bağlı olarak sakalı traş etmek
konusunda âlimler değişik kanaatlere varmışlardır. Bu alimlerin bir
kısmına göre sakal bırakmak farz, kesmek haram; bazılarına göre sakal
bırakmak sünnet, kesmek mekruhtur, kimisine göre de müstehaptır.
Bunların görüş ve delillerine gelince: Sakal bırakmak farz, traş etmek
ise haramdır şeklinde olan birinci görüş, alimlerin cumhuruna aittir.
Delilleri ana hatlarıyla şöyledir:
a)
Hz. Peygamber (s.a.s) bir hadis-i şeriflerinde sakal bırakmayı
emretmiştir. Emirler mendup veya mübah olduğunu ifade ettiğine dair bir
delil bulunmadıkça vucub için olurlar. “Sakalları bırakın ” emri de
sakal bırakmanın farz olmasını gerektirir.
b)
Aynı şekilde, Hz. Peygamber (s.a.s) müşrik veya mecusilere benzememeyi
emretmiştir. Sakalı traş etmek onlara benzemektir. Bu da haramdır.
c)
Sakal traşı, Nisa süresinin 119. ayetinde sözü edilen Allah’ın
yarattığı şeyi değiştirmek demektir. Şeytana uyularak yapılân bu
hareket de yasaktır. d) Sakal, erkekleri kadınlardan ayıran bir
özelliktir. Sakalını traş eden erkekler kadınlara benzemektedirler.
Erkeklerin kadınlara benzemesi de dinen yasaklanmıştır.
Sakal bırakmak sünnet, traş etmekse mekruhtur
görüşünde olanlar Şafiî mezhebinden İmam Nevevi, Râzi, Gazzalî, Şeyh
Zekeriyya el-Ensari, İbn-i Hacer, Remli, Hatib, Şirbini gibi zatlardır.
Bu görüşü savunanlar şöyle demişlerdir.
a) Hadis-i
şerifteki emir, sakal bırakmanın farz olmasını gerektirmez. Zira aynı
şekilde Hz. Peygamber (s.a.s), Yahudi ve Hıristiyanlara benzememek için
saçların boyanmasını emretmiş, fakat Sahabeden bazı kimseler saçlarını
boyamamışlardır. Bu olay bu gibi emirlerin vücub için olmadığını
gösterir.
b)
Müşriklere din ve imanla ilgili konularda benzemek haramdır. Örf ve
âdetlerle ilgili hususlarda ise haram değildir. Zira Rasûlüllah
(s.a.s)’de rahiplerinkine benzer bir takunya giymiştir. Şayet bu gibi
hususlarda benzemek kesin olarak yasak olsaydı, Hz. Peygamber bunu
yapmazdı.
c)
Örf ve âdetlerde bile olsa konu sadece müşriklere benzeme noktasından
ele alındığı zaman aksine sakal bırakmanın haram olması gerektiği
hükmüne varılır. Zira bugün birçok rahip ve gayr-i müslimler de sakal
bırakmaktadırlar.
d)
Peygamberlerin sünnetlerinden sayılan on şey alimlerin çoğunluğu
tarafından sünnet veya müstehap olarak değerlendirilmektedir. Sakal da
bunlardan biri olduğuna göre bu da öyle değerlendirilmelidir. Çünkü
bunların hepsi temizlik ve iyi görünüşlü olmak gibi güzel âdetlerdir.
Rasûlüllah (s.a.s) ümmetine en güzel âdetleri tavsiye etmiştir.
Sakal bırakmak müstehap, (sünnet-i zevaid) traş
etmek ise mübahtır görüşünü savunanlar şöyle derler: Sakal bırakmak,
yemek, içmek, oturmak, giyinmek gibi Hz. Peygamber’in insan olduğu
için tabii olarak yapmış olduğu âdetleridir. Bu itibarla sakal bırakmak
ibadetle ilgili sünnet değil, Hz. Peygamber (s.a.s)’in gelenek
kasdiyle yapmış olduğu sünnetidir. Buna sünnet-i zevdid de denir.
Mahmud Şeltut ve Muhammed Ebu Zehra gibi zamanımızın bazı âlimlerinin
görüşü bu şekildedir. Buna göre sakal bırakmak faziletli olmakla
birlikte, sakal traşı mübahtır. Sakal bırakılmadığı veya traş edildiği
takdirde aleyhte bir hüküm terettüp etmez. İçinde bulunulan çevreye göre
hareket etmek yerinde olur.
Sakalın adeta bir parçası olan bıyığa gelince; Hz.
Peygamber (s.a.s)’den üst dudağının kenarları görünecek şekilde bıyığı
kısaltmak veya tamamen kesmek şeklinde rivayetler vardır. Asıl alınan
görüşe göre bıyığı kısaltmak da tamamen traş etmek de sünnettir:
Mükellef dilediği şekilde hareket etmekte serbesttir.
Ancak bıyıkların yan taraflarından alıp ortada az
birşey bırakmak caiz görülmemiştir. Şir’a şerhinde Hz. Ömer’in
bıyıklarının iki ucunu uzattığından söz edilerek bunun bir sakıncası
olmadığı açıklanmıştır.
(Sakal ve bıyığın hükümleri ve bu konudaki görüş ve ictihadlar için bk.
İbn-i Abidin, II, 113, V, 261; el-Mehhel, I,183-189;
Şevkânî, Neylül-Evtar, I, 137-138; el-Mezahibül-Erbea, II, 44-46;
Şerhu’n-Nevevî (İrşadüşşarinin kenarında), II, 261-265;
İânetü’t-Tâlıbin, II, 340; Fethü’r-Rabbânî, XVII, 313-314;ş Mahmut
Şeltut, el-Fetâvâ, 227-229; İslâmda Helal ve Haram, Yusuf el-Kardâvî,
(Terc. Mustafa Varlı), 107-109; Muhammed Ebu Zehra, İslâm Hukuku
Metedolojisi (Terc. Abdülkadir Şener), 51-52; Zekeriyya Kandehlevi,
Vucübu ı’fail-Iihye).
Peygamberimizin Hazreti Ali’ye giydirdigi “es-Sehâb=
Bulut” adında bir sarığı vardı. Sarığın altından takke (kalensuve)
giyerdi. Takkeyi sarıksız, sarığı da takkesiz giydiği olurdu. Sarık
giydiği zaman ucunu iki omuzu arasından sarkıtırdı. Nitekim Müslim
“Sahih”inde ‚Amr b. Hurays’ten şunu nakleder: “Allah Resûlünü minberde, başında siyah bir sarık varken gördüm. Sarığın iki ucunu iki omuzu arasına sarkıtmıştı.” Yine Müslim’in Câbir b. Abdillah’tan bir rivayeti de söyledir: “Allah Resulü Mekke’ye, başında siyah bir sarık varken girdi.”
Câbir hadisinde sarığın sarkan ucunun (zü’abe)
zikredilmemesi, Allah ve Resulü’nün onu her zaman omuzları arasında
sarkıtmadığını gösterir
“Mekke’ye girdiğinde üzerinde harp levazımatı
(ühbetü’1- kitâl) ve başında migferi vardı.” rivayetleri de vardır ki,
bu da her yerde, oraya münasip şeyler giydiğini gösterir.
Ebu’l-Abbas b. Teymiyye (k.r.) sarığın sarkan ucu için çok ilginç bir şey anlatırdı:
“Allah Resulü bunu, Medine’de rüyasında Rabbü’1-Izzet’i gördüğü gecenin sabahında uygulamıştı. Rüyası şöyle idi:
“Allahü Tealâ bana, “Yâ Muhammed, Mele-i A’lâ hangi
konuda münakaşa ediyor biliyor musun?” diye sordu. “Bilmiyorum” dedim.
Bunun üzerine elini iki omuzum arasına koydu, ben de yerle gök arasında
olup bitenleri bildim.”
Hadis Tirmizî’dedir. Buhari’ye sorulduğunda sahih olduğunu söylemiştir.
Iste Allah Resulünün, sarığının ucunu omuzları
arasından sarkitması bu yüzdendir ve bu, cahillerin dillerinin kabule
yanasmadığı ilimler cümlesindendir. Ancak, sarığın ucunu sarkıtma
konusunda bu faydanın ondan başkası için geçerli olduğunu sanmıyoruz.
Uzun gömlek (kamîs) giydi. En çok sevdiği elbise de gömlekti. Gömleğinin yeni bileğine kadardı.
Cübbe ve yırtmaçlı kaftan (ferrûc) ve ferâce giydi. Kapama tabir olunan) kaftan da giydi.
Seferde yenleri dar bir cübbe giydi.
Peştemal(izar- fota) ve üstlük (rida) giydi.
Vâkidî: “Ridâsının ve hırkasının (bürd)
(Ibnü’l-Kayyim el-Cevziyye’nin “Zâdü’l-me’âd” adlı eserinin I/135-I47
arası çevirisidir.) ebadı, altı zira’a üç zira’ ve bir karış idi. Izân
“Umman dokuması ve dört zira’ bir karış uzunluğunda, iki zira’ bir
karış genişliğinde idi.” der. .
Kırmızı bir hulle (alt üst takım) giydi. Hulle izâr
ve ridâdan ibarettir ve ancak iki elbiseye birden verilen isimdir.
Fakat bu hullenin, başka renginin karısımadığı, sade kırmızıdan
olduğunu zannedenler yanılmışlardır. Bu “Kırmızı Hulle” diğer Yemen
hırkaları gibi kırmızı siyah çizgiler halinde dokunan iki Yemen
hırkasından ibarettir. Üzerinde kırmızı çizgilerin bulunması itibariyla
bu adla bilinmektedir. Yoksa sade kırmızı, son derece yasaklanmıştır.
Buhari’nin “Sahih’inde:
“Allah Resulü kırmızı atkıları (Meyâsir) yasakladı.”
rivayeti vardır. Ebu Davud’un”Sünen”inde ise şunlar mevcuttur:Abdullah
b. Amr’dan: “Allah Resulü üzerimizde usfurla kırmızıya boyanmış tek en
bir örtü (rayta) gördü de, “Nedir bu üzerindeki rayta?” dedi.
Hoşlanmadığını yüzünden hemen anladım. Derhal aileme gittim. Fırını
yakmışlardı. Onu fırına atıverdim. Sonra ertesi gün geldiğimde Allah
Resulü, “Abdullah, o örtüyü ne yaptın?” dedi. Yaptığımı anlatınca,
“Keşke onu hanımlarından birine giydirseydin, çünkü onu kadınların
giymesinde mahzur yoktur” buyurdular.” Müslim’in “Sahih”inde de yine
aynı raviden şu rivayet mevcuttur:
“Allah Resulü, üzerimde usfurla boyanmış iki elbise gördü de “Bu, kâfirlerin elbiselerindendir, bunları giyme” buyurdular.
Yine Müslim’in “Sahih”inde Hz. Ali’den şu rivayet vardır:.
“Allah Resulü usfurla boyanmış elbiseyi yasakladı.” Usfurla ancak kırmızı boyanın yapılacağı bilinen bir şeydir.
“Sünen’lerin birinde de şu rivayet vardır:
Ashab bir seferde Allah Resûlü ile beraber
bulunuyordu. Develerinin üzerlerinde kırmızı yollu elbiseler gördü de,
“Bu kırmızının size hakim olmasını uygun görmüyorum” buyurdu. Biz de
Allah Resûlü’nün bu sözü üzerine öyle çabuk kalktık ki, bazı
develerimiz ürktü, hemen o elbiseleri onlardan soyup çıkardık. (Ebu
Davud)
Kırmızı elbise, çuha ve benzeri şeyler giymenin câiz
olduğu tartışma götürür. Mekruh oluşu ise çok kuvvetlidir. Artık nasıl
olur da Allah Resulü’nün saf kırmızı giydiği düşünülebilir? Halbuki
Allah O’nu bundan kurtarmıştır. Allah’u a’lem bu fikir, “Kırmızı Hulle”
denen elbisesinin varlığından kaynaklanmaktadır.
Desenli ve sade aba (dikdörtgen siyah elbise, hamîsa) giydi. Siyah elbise giydi.
Etegi simli atlasla (sündülüs) geçilmiş kürk giydi.
Imam Ahmed ve Ebu Davud, kendi senetleriyle Enes b. Mâlik’ten yaptıkları
nakilde şunu kaydederler:
“Rum Kralı, Allah Resulüne ince atlastan uzun yenli
bir kürk (mesteka) hediye etti. O da giydi. Ellerinin açık kaldığını
görür gibiyim.”
el-Esma’î, “mesteka”ların uzun yenli kürkler olduğunu
söyler. el-Hattâbî: “Bu (mesteka), eteği ince atlasla geçilmiş
olanlara benzemeli; çünkü kürk ince atlastan olmaz” der.
Bir başka bölüm
Donlar (sirval) satın aldı. Ifadenin zâhirine
bakılırsa, giymek için satın almıştır. Bir çok hadiste don giydiği
nakledilmektedir. Sahabe de O’nun izniyle don giymişlerdi.
Mest giydi.
“Tâsûme” adı verilen ayakkabı giydi.
Yüzük taktı Ama yüzük sağ elinde mi idi, yoksa sol
elinde mi idi? Bu konudaki hadisler muhteliftir. Ancak hepsinin senedi
sahihdir. “Hûze” dedikleri çelik başlık(beyda-esk) ve “zerdiyye” (örme
zırh) giydi.
Uhud günü üstüste iki zırh giydi.
Müslim’in “Sahih’indeki bir rivayette: “Ebubekir’in
kızı Esmâ, “Şu, Allah Resûlü’nün cübbesidir” dedi ve yumuşak atlas
ilaveli, Kisralarınki gibi taylasan cinsinden bir cübbe çıkardı.
Yırtmacının iki yanı atlasla şeritlenmişti. “Bu, ölünceye dek Aişe’nin
yanında idi” dedi. “O ölünce ben aldım. Allah Resûlü bunu giyerdi. Biz
bunu hastalar için yıkıyoruz ve bundan şifa umuyoruz.”
Allah Resulü’nün iki yeşil hırkası vardı. Siyah bir
kısâsı (elbise), kırmızı keçe bir kısâsı bir de tiftikten bir kısâsı
vardı.
Gömleği pamuktandı; boyu ve yenleri kısa idi. Kabarık
bulutlar gibi bu geniş ve uzun yenlere gelince, bunları ne O giydi, ne
de kesinlikle sahâbeden birisi giydi. Bunlar O’nun sünnetine
muhaliftir ve câiz olmaları tartışma götürür. Çünkü bunlar gösteriş
cinsinden şeylerdir.
En çok sevdigi elbise, uzun gömlek (kamîs) ve yol yol
işlemeli hırka idi (Hibara). Bu sonuncusu, bir nevi hırka olup,
renginde kırmızılık vardır.
En çok sevdigi renk beyazdı “En iyi elbiseniz budur, bunu giyin; ölülerinizi de bununla kefenleyin” buyurdu.
Hz. Aişe’den gelen sahih bir haber şöyledir:
“Aişe, keçe bir kisâ (elbise) ve kaba bir izâr
(peştemal) çıkardı ve: “Allah Resulü’nün ruhu, bu iki elbisenin içinde
iken kabzedildi” dedi.”
Altın yüzük taktı; sonra bunu attı ve altın yüzük
kullanmayı yasakladı. Sonra da gümüş yüzük edindi ve onu yasaklamadı.
Fakat Ebu Davud’un rivayet ettiği ve: “Allah Resulü bir takım şeyleri
yasakladı” diye başlayıp, bunlar arasında “Sulta sahibi olanlardan
başkasının yüzük takması…”ni da ihtiva eden hadisin ne durumunu
biliyorum, ne de yönünü, Allahu alem.
Yüzüğünün taşını, el ayası tarafında tutardı. Timizi,
helâya girdiğinde yüzügünü çıkardığını zikreder ve bu haberi sahih
sayar. Ebû Davud ise münker görür.
Taylasan’a (sal) (Taylasan: Alemi iki parmak
genişliğinde uzun yollar olan bir kışlık elbise. (Ahmed Davudoğlu 9/425)
Basa ve boyna sarılan Sal (Develioğlu)) gelince, ne kendisinin, ne de
ashabında birinin giydiği hakkında herhangi bir nakil vardır. Aksine
Müslim’in “Sahih’inde, en-Nüvvâs b. Semân hadisi mevcuttur ki,
söyledir:
“Allah Resulü, Deccâl’ı andı ve buyurdu ki, “Onunla
beraber, üzerlerinde taylasanlar olan yetmiş bin Isfahan Yahudisi de
çıkacaktır.”
Enes de, üzerlerinde taylasanlar olan bir gurup görmüş ve
“Hayber Yahudilerine ne kadar da benziyorlar”
demiştir. Bu noktadan hareketle, ayrıca Ebu Davud’da ve Hakim’in
“Müstedrek’ inde Ibni Ömer’den rivayet edilen, “Kim hangi kavme
benzerse onlardandır.” hadis-i şerifi ile, Tnmizi’deki, “Bizden başka
bir kavme benzeyen bizden değildir.” hadis-i şerifini de göz önünde
bulundurarak seleften ve haleften bazıları taylasan giymeyi mekruh
saymışlardır.
“Hicret” hadisinde ifade edilen, “Öğle sıcağında
Allah Resûlü başörtüye bürünmüş olarak Ebubekir’e geldi” meselesi ise,
Allah Resûlü bunu ihtiyaca binaen o saatte korunmak gayesiyle
yapmıştır, şeklinde anlaşılmalıdır. Yoksa başörtü bağlamak O’nun
âdetinden değildi. Ancak Enes de Allah Resulü’nün başörtüyü çokça
kullandığını zikreder. Bu da, Allahu a’lem, sıcak ve benzeri şeylerden
ötürü ihtiyaca binaen yapılmış olmalıdır. Hem başörtü kullanmak;
taylasan giymek demek değildir.
Kendisinin ve ashabının çoğunlukla giydikleri pamuklu dokumalardı. Yünden ve ketenden dokunanları da giydikleri vardır.
Ebû Ishak el-Isfehânî, Câbir b. Eyyûb’den sahih bir isnadla şunları zikreder:
“es-Salt b. Râsit, üzerinde yünden mamul bir cübbe,
bir izar ve bir de sarık olduğu halde Muhammed b. Şirîn’in yanına
girdi. Muhammed tiksintili bir ürperişle, “Zannediyorum bir takım
insanlar Meryem oğlu Isa giydi diye yün giyiyorlar. Benim bizzat
gördüğüm kimseler bana, Allah Resûlü’nün keten, pamuk ve yün giydiğini
anlattılar. Bizim peygamberimizin sünneti uyulmaya daha lâyıktır” dedi.
Ibnü Şirîn’in bundan kastı şu idi: Bazı gruplar yün
giymenin daima başka şeyler giymekten efdal olduğu görüşünü taşıyorlar
ve onu diğerlerine tercih edip, başka şey giymeyi kendilerine
yasaklıyorlardı. Keza, elbise çesidi olarak tek bir tipi yeğliyor, bir
takım görünümleri, vaziyetleri ve şekilleri seçerek, onlardan çıkmayı
münker sayıyorlardı. Halbuki münker, onlara bağlı kalmak, onları
korumak ve onlardan ayrılmayı kabul etmemekti.
Doğrusu, yolların en efdali, Allah Resulü’nün sünnet
kıldığı, emrettiği, teşvik ettiği ve devamlı üzerinde bulunduğu
yoldur. O da: Bazen yünden, bazen pamuktan, bazan da ketenden olmak
üzere mümkün olanı giymesi şeklindeki uygulamasıdır.
Yemen hırkaları (Bürd-i Yemânî) giydi. Yeşil hırka
giydi.Cübbe, kaftan (kaba kapama), gömlek, don (sirval), izâr, ridâ,
mest ve ayakkabı giydi. Sarığının ucunu bazan arkadan sarkıttı, bazan
sarkıtmadı.
Sarığını çenesi altından doladı.
Yeni bir elbiseye kavuşunca, onu kendi adıyla söyler
ve: “Ya Rab! Bu gömlegi, ya da ridâyi veya sarığı bana Sen giydirdin.
Senden bunun ve kendisi için yapıldığı şeyin hayrını istiyorum. Bunun
ve kendisi için yapıldığı şeyin şerrinden de Sana sığınıyorum.” derdi.
Gömleğini giydiği zaman sağından başlardı.
Siyah tiftik giydi. Nitekim Müslim “Sahih”inde
“Hz.Aişe’den şunu nakleder: “Allah Resûlü, üzerinde siyah tiftikten
yollu bir aba (murtun murahhal) varken çıktı.”
“Iki Sahih”te de Katade’den şu rivayet vardır:
Enes’e Allah Resulü’nün en çok sevdigi elbise
hangisidir?” dedik. “Hibarâ”dır (Yemen malı bir nevi hırka) cevabını
verdi. Çünkü onların elbiselerinin çoğu Yemen dokumalarındandı. Zira
Yemen onlara yakındı.
Zaman zaman Şam’dan gelen elbiseler, Mısırdan gelen
ketenden mamul ve Kıptîler’in dokuduğu Kubatî gibi elbiseler giydikleri
de olmuştur.
Nesaî’nin “Sünen”inde Hz. Aişe’nin Allah Resulü’ne
yünden bir hırka yaptığı O da onu giydiği ve terleyince yün kokusu
duyduğundan çıkarıp attığı…” rivayeti mevcuttur. O güzel kokuyu
severdi.
Ebu Davud’un “Sünen’inde Abdullah b. Abbas’ın: “Allah
Resûlü’nün çok güzel bir hulle (takım izâr-ridâ) ile gördüm.” dediği,
Nesai’nin “Sünen”inde Ebu Ramse’nin, “Allah Resulü’nü üzerinde iki
yeşil hırka varken hutbe irad ettiğini gördüm” dediği nakledilir.
“Yeşil Hırka” üzerinde yeşil çizgiler bulunandır. Tıpkı “Kırmızı
Hulle’nin kırmızı çizgili olduğu gibi… Binaenaleyh, bu “Kırmızı
Hulle”den sade kırmızıyı anlayanın, bu “Yeşil Hırka”dan da sade yeşili
anlaması gerekir. Halbuki bunu kimse söylememiştir.
Yastığı, içi hurma lifi dolu bir deri idi.
Binaenaleyh, Allah’ın mubah kıldığı giyecekleri, yiyecekleri ve
nikâhları zühd olsun, ibadet olsun diye kendilerine yasak edenler ile,
bunların tam karşısında, sadece lüks elbiseler giyen, sadece en nefis
yemekler yiyen, katı ve sert yiyecek ve giyecekleri, tekebbür ve
gururundan ötürü yemeyen ve giymeyen bir grup… Her iki tâifenin yolu
da, Allah Resulü’nün yoluna muhaliftir. Bu yüzdendir ki, seleften
bazıları elbisenin şöhrete varacak iki ucunu hoş görmezlerdi: En üstünü
ve en alçağını ..
“Sünen”de Ibni Ömer’in, Allah Resulü’ne ref ettiği şu rivayet mevcuttur:
“Kim şöhret elbisesi giyerse, Kıyamet Günü Allah ona
horluk elbisesi giydirir, sonra da onun içerisinde ateşe atılır.” Bu, o
kimsenin bununla kibir ve gurur kastettiğindendir. Allah da bunun
zıddıyla onu cezalandıracak ve horlayacaktır. Tıpkı, elbisesini
böbürlenmek için uzatanı yere batırıp, orada Kıyamete dek çırpınmakla
cezalandıracağı gibi…
“Iki Sahih”te Ibni Ömerin şöyle dediği nakledilir: “Allah Resûlü buyurdular ki, Kim böbürlenerek elbisesini sürütürse, Kıyamet Günü Allah ona (rahmetle) bakmaz.”
es-Sünen’de yine ondan şu rivayet mevcuttur: “Kim
izârını, gömleğinin ve sarığının bir bölümünü, kibirlenerek sarkıtırsa,
Kıyamet Günü Allah ona (rahmetle) bakmaz…”
es-Sünen’de yine Ibni Ömer’in şöyle dediği
nakledilir: “Allah Resûlü’nün izâr için söyledigi, uzun gömlekte de
aynen geçerlidir.” Adı elbiseler de bir yerde övülür, bir yerde
yerilir. Şöhret ve kibir için olduğu yerde yerilir. Tevazu ve alçak
gönüllülük için giyildiğinde de övülür. Nitekim yüksek elbiselerde
kibirlenme, övünme ve ululanma için giyildiğinde yerilir. Güzelleşme
(tecemmül) ve Allah’ın nimetine izhar için giyildiğinde de övülür.
Müslim’in “Sahih”inde Ibnü Mes’ud’un şöyle dediği
nakledilir: “Allah Resulü buyurdular ki, “Kalbinde hardal tanesi
ağırlığınca kibir bulunan, Cennet’e giremeyecektir. Kalbinde hardal
tanesi ağırlığınca iman bulunan da, Cehennem’e girmeyecektir.” Bir
adam, “Ey Allah’ın Resulü! Ben elbisemin güzel olmasını, ayakkabımın
güzel olmasını isterim. Bu da kibirden midir?” dedi. “Hayır, Allah
güzeldir, güzelliği sever. Kibir, ancak büyüklenerek hakkı kabul
etmemek ve insanları küçük görmektir.” buyurdular.
Kaynak:http://www.ismailaga.info
Kaynak:http://www.ismailaga.info
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.