Bazı internet sitelerinde meydanı
boş gören cühelâ takımı asrımızın büyük âlimi Muhammed Zahid el-Kevserî
rahimehullah’a iftiralar atan yazılar neşrediyorlar. Bu müfteriler/iftiracılar
iftiralarını desteklemek için kaynak göstermekten de çekinmiyorlar. “Ne de olsa
kimse gidip kaynaklara bakmaz” diye düşünen müfteriler, bakalım yalan ve
iftiraları açığa çıkınca ne yapacaklar?
İmam Kevserî’nin yerle bir ettiği
son asırdaki mücessime ve müşebbihe artıkları, günümüzde mevcut cehalet
ortamından faydalanarak, insanları Kevseri’nin eserlerinden uzak tutmak
maksadıyla işbu iftiraları atmaktadırlar. Çünkü Kevseri’nin eserleri çağdaş
Mücessime fırkasını son derece rahatsız edici, susturucu ve müdellel bir
mahiyete sahiptirler. Önce Arab dünyasından Kevseri’ye dair yazılmış iftira
dolu bir yazı, Türkiye’deki Mücessime fırkası mensuplarınca tercüme edilmiş ve
birtakım sitelerde neşredilmiştir,[1] bundan
sonra da çeşitli internet sitelerinde dolaşır olmuştur. İşte bir internet
sitesinde yayınlanan bir yazı ve attığı iftiralara cevaplarımız:
İmam Kevseri Büyük Sahâbî Enes İbnü Malik’e ‘Bunak’ mı Dedi?
Müfterî: Zahid el-Kevseri'nin Makâlâtında sahabe hakkında söylediği
sözler ile başlayalım mı? El-Kevseri, Peygamber sav'in sahabelerine dil uzatan,
hakaret eden birisidir; büyük sahabi Enes İbni Malik (ra)'e “bunak” diyor.
Büyük sahabi Enes'in fıkıh bilmediğini, fakih olmadığını iddia ediyor
(et-Te'nib, s.117; et-Terhib, s.332)” Enes, en çok hadis rivayet eden
sahabelerdendir. En alim ve en fakih olan sahabelerdendir. Bütün ümmet bunda
ittifak etmistir. Oysa Kevseri kalkmış Enes'e “bunak” diyor, “fakih değildi”
diyor. Selef imamları da der ki; eğer sahabelere dil uzatan birini görürseniz
bilin ki, o, bid'at ehlidir, sapıktır. Allah Rasulü de (s.a.v), sahabelere dil
uzatanlara la'net etmiştir.
CEVÂB:
“Bunak” ne demektir?
[“BUNAMAK: Çağatay (lehçesi)
–lâzim- bön, yani şaşkın ve sersem olmak. Bunamak; ihtiyarlayıp, ma’tûh (aklı
kıt) ve fertût (Bunak’ın Fârîsîcesi) olmak, ateh (akıl noksanlığı)
getirmek, fersûdeleşmek (eskimek, aşınmak, yıpranmak, Lüğat-i Nâcî) ”Hüseyin
Kâzım Kadri Bey, Türk Lüğatı:2/800]
Enes radıyallahu anhu’ya “bunak”
diyene de, İmam Kevserî’ye bu iftirayı atana da Allah celle celâlühû adaletiyle
muâmele etsin. Meydanı boş bulunca nasıl da Kevserî’ye iftira atıyorsunuz. Siz
hitâb ettiğiniz câhil kitlenin verilen kaynakları okuyamayacağını, ufak tefek
okuyanların da maslahat icabı iftiraya sessiz kalacağını nasılsa biliyorsunuz.
Ama biz belki iyi niyetli birinin işine yarar maksadıyla o kaynakların basılmış
halini ve bir kısmını tercümeleriyle vereceğiz:
Kevseri, Te’nîb (s.117)’de şöyle
diyor:
“Enes yaşlılığı zamanında
rıdh’ı/belli olan paydan başka bir mal vermeyi rivâyet etmekte tek kalmıştır.
Nitekim O, Katade rivâyetinde deve sidiklerini içme rivayetinde ve Uranilerin
cezalandırılması hikayesini rivâyet etmekte tek kalmıştı. Ebû Hanîfe’nin
görüşünden biri de Sahabe âdil (Allah celle celâlühû’dan korkan, dindar ve
yalan söylemeyen) kimseler ise de okur-yazar olmamaktan kaynaklanan zabtı az
olmak ve yaşlılık gibi şeylerden masum değillerdir. Rivâyetlerin çelişmesi
halinde, yanılmış olmak zan mahallinden uzak kalmak için, Sahabe’nin fakih
olanının rivâyeti fakih olmayanının rivayetine, yaşlı olmayanın rivayeti de
yaşlı olanın rivayetine, tercîh edilir.” (Bkz.
Resim 1)
Kevserî, et-Terhîb, s.332’de de
Yemânî’nin et-Tenkîl’inde “Kevseri Enes
radıyallahu anhu’ya ve Hişâm İbni Urveye tan etmekle haddi aştı.. Hatta O’na
yalan isnad etti.” şeklindeki sözü
münasebetiyle şöyle diyor:
“Bu sözü, Onun/Yemânî’nin,
yolunda olduğu da'vâda en açık iftirâları söylemekten (bile) kaçınmayacağının
en açık delillerindendir. Çünki bu, iki tarafıyla da diğer iftirâları gibi
apaçık bir batıldır. Zîrâ benim Enes radıyallahu anhu hakkında en çok yaptığım,
Ebû Hanîfe’nin mezhebinin O’nun rivayetlerinden bazılarını seçmek olduğunu
nakletmektir. Bu da ilim sahiblerinin kitablarında meşhûrdur. Bunda Enes’e bir
ilişme yoktur. Yaşın büyük olması yaşayacak olanlar için kaçınılamayacak bir
husustur. Yaşlılık, kişinin hafızasını gençlik zamanında olduğu gibi bırakmasa
da Allahın nimetlerindendir…” (Bkz. Resim-2)
Bu sözlerden ‘bunak’ sözünü
anlayabilmek için harbi bunak veya hâin bir iftirâcı olmak gerekmez mi?
Evet, biz dahî, Enes ve Ebû Hureyre
de dâhil olmak üzere Sahâbeye dil uzatan alçakların bid’at çı ve mel’ûn
olduğuna inanıyor, ilâve olarak da Allahın laneti onların ve yalancı
iftirâcıların üzerine olsun, diyoruz. Aynı zamanda kasıdlı olarak Mü’minleri
kandıranlara da.
İmam Kevserî Sahâbî Muâviye İbnü’l-Hakem’e Hakaret
mi Etti?
Müfterî: “Aynı el-Kevseri: büyük sahabi, Mu'aviye İbnü Ebi'l-Hakem
(ra)ya da dil uzatır, o'na hakaret eder. Bu sahabi için, o'nun fakih olmadığını
söyler, o'nun namazda konuşacak kadar (cahil) olduğunu(!) söyler, belasını
bulmuş biriydi, kafayı yemiş, hadisleri ma'na ile rivayet ederdi, der
(Ta'likat, s. 421; Tebdil ez-Zalam, s.94; Makalat, s.349).
CEVÂB:
Evvela sahabinin ismini
düzeltelim: “Mu'aviye ibni ebi'l Hakem” değil, “Mu'aviye İbnü’l-Hakem.”
Hangi “talikât”? Papağan gibi
konuştuğunuz besbelli ve bir yerlerin dolduruşuna geldiğiniz zâhir… Kevserî
gösterilen yerlerde (s.94)’de “Câriye Hadîsi” diye bi linen
rivâyetin sened ve metin bakımından Muztarib/çelişik bir rivâyet olduğunu, büyük
bir Muhaddis dirâyetiyle ortaya koymaktadır. Cesaretiniz varsa buranın metnini
o “kafasını bulandırmayalım” bahanesiyle uyutmaya çalıştığınız adamlarınıza
doğru bir şekilde tercüme edin de kararı onlar versinler, olmaz mı? Resim-3’te
yer alan 94. sayfaya bir bakın bakalım ne göreceksiniz? (Bkz. Resim-3)
Kevserî, Tebdîdü’z-Zalâm’ının 95.
sayfasında üstü çizilen satırlarda Muaviye hakkında sadece şöyle diyor
(Bkz.Resim-4):
“Hâdiseyi anlatan/Muâviye Sa
hâbe’nin fakihlerinden değildi. Tahkikte bu hadisden başka rivâyeti de yoktur.
Aksine O, namaz hakkında konuşan bir A’râbî idi.” Bununla O’ndan çok daha ileri olan Sahâbe’nin mekân bildirmeyen
rivâyetlerinin O’nun rivâyetine tercîh edileceğini, değilse “eyne”/nerede
sözünün “hangi makamda ve rütbededir” manasında olduğunu söylemektedir. Bunda
hangi hakaret vardır?. Bir mü’min böyle bir iftirâya nasıl cesaret edebilir?
Yine, el-Makalât (s.349)’da bu
iftirâlardan hiçbirisi bulunmadığı gibi Muâviye hakkında da tek bir söz
söylenmemiştir. Bu kaynakta sadece şöyle denilmektedir:
“Eyne”/nerede süâli hakkında
gelen Câriye Hadîsi’ne gelince… Senedinde ve metninde Iztırâb vardır. Nitekim
ben bu ıztırâbı İbnü’l-Kayyim’in en-Nûniyye’sinin Reddinin
(es-Seyfu’s-Sakil’in) Tekmilesinde (s.90-95) ve el-Esmâ ve’s-Sıfât üzerine yaptığım
Tâ’lik’de şerhettim.” (Bkz. Resim-5)
Burada şu iddiâların hangisi var
behey müfterî!..
Müfteri: “Bütün bunları onun rivayet ettiği Müslim hadisini inkar
etmek için yapar. Çünkü Mu'aviye ibni Ebi'l Hakem, Müslim'de gelen cariye
hadisinin sahibidir. Bu hadiste, cariye, Allah'ın gökte olduğunu söyler ve
Allah rasulu sav onu tasdik eder. O cariye icin "bu, mu'minedir" der.
(sahih muslim, kitab'ul mesacid) ki ehl-i Sunne vel cemeat itikad olarak Allah
cc'ın gökte olduğunu kabul etmektedir. Zahid el-Kevseri ise Tc'nin klasik
akidesinin görünümündedir ve Allah cc'ı ''zamandan ve mekandan münezzeh''tir
gibi yuvarlak cümleleri sarfedenlerin akidesindedir...
CEVÂB:
Allah celle celâlühû’ya adres
arayıp göstermek ve O’nun Mekân manasında olarak göklerde olduğu inancı, Ehl-i
Sünnet’in değil, Firavun ve yolundakilerin inancı idi. Bu husustaki
sapıklığınızı en iyi bir Şekilde Muhaddislerin İmâmı Ebû’l-Ferec İbnü’l-Cevzî,
Def’u Şübehi’t-Teşbîh’inde sergilemektedir. İsterseniz onu bir okuyun, olmaz
mı?
Hem, Kevserî, sizin iddiâ
ettiğiniz gibi bu hadîsi temelden inkâr etmiyor, mekân manasında olmayan
lafızlarını kabûl edip mekân manasında olanları şâzz kabûl ediyor ve bu
vasfıyla Allah celle celâlühû’nun sıfatlarında delîl olamayacağını söylüyor, o
kadar. Şâzz olmanın isnâdın sahîhliğine mânî' olmayacağını öğrenip de gelin,
olmaz mı?..
İmam Kevserî İbnü Teymiyye’yi Tekfir mi Etti?
Müfterî: “Sizi bilmem ama el-Kevseri'nin İbn. Teymiyye rh'a karşı
sanki anadan doğma bir kini var sanki.. Bugün Hanefi-Maturidi-Sofi olanların,
İbni Teymiye'ye ve İbni Kayyim'a kafir demeleri de, Kevseri'nin papağanlığını
yapmalarından dolayıdır. Kevseri'nin, İbni Teymiye'ye kafir demesi, sahabelere
dil uzatması cürmünün yanında nedir ki?!!!
CEVÂB:
Yanlış biliyor ve yanlış
konuşuyorsunuz. Kevseri İbnü Teymiyye’ nin eserlerini okuduktan sonra ona Allah
için buğzetmiştir ve -Allahu a’lem- ecir sâhibi de olmuştur. Yoksa İbnü
Teymiyye, size göre masum mu idi? Kevseri O’na kâfir de dememiştir. En çok
söylediği, Ehl-i Sünnet âlimlerinin Cumhûruna göre, -O bunu lafta kabûl etmese
de- sâhib olduğu tecsîm ve teşbîh inancının küfür olduğudur. O’nun Sahâbe’ye
dil uzattığı iddiası adi bir iftirâdır. Sahabe’ye dil uzatana da, bilerek
Mü’minlere bühtân edenlere de lâ'net olsun…
İmâm Kevserî Fakih Olmayan Sahâbîlerden Hadis Almıyor muydu
Müfterî: “Aynı el-Kevseri, Ebu Hureyre gibi, Enes gibi bazı büyük
sahabelerden hadis almaz. Onların fakih olmadığı, sadece muhaddis olduğu
gerekçesi ile (et-te'nib, s.223).”
CEVÂB:
Burada da âdî bir iftirâ var.
Kevserî, verilen kaynakta sadece, fakih olan ravinin rivâyetinin, fakih olmayan
ravinin rivâyetine, veya daha fakih olanın az fakih olanın rivâyetine tercîh
edileceğini söylemektedir. Bu hususta Hatîb el- Bağdâdî’nin el-Fakih
ve’l-Mütefakkıh’ine -bakabiliyorsanız- bir bakınız. Kevserî verdiğiniz kaynakta
Enes’den hiç bahsetmemekte, Ebû Hureyre’den de fakihliği rivâyetinden öne
alınarak şöyle söz edilmektedir (s.223-224):
“Ebû Hanîfe’nin usûlünden biri
de, (rivâyetin kabûl edilmemesinin sebeblerinden birinin) râvînin yaptığı
rivâyetle amel etmemiş olmasıdır. Ebû Hureyre’nin, köpeğin sudan içmesi sebebiyle
kabın yedi defa yıkanacağına dâir olan rivâyeti gibi. Çünki bu rivâyet O’nun
fetvâsına terstir.” (Bkz. Resim 6-7)
Şimdi bu Allah’tan korkmaz, kuldan
utanmaz iftiracıya soruyoruz: Burada şu iftirâlarınızdan hangisi vardır? Tam
aksine, bu kaynakta Ebû Hureyre’nin fakihliği ön plana çıkarılmaktadır…
İmam Kevserî Selef İmamlarına Dil mı Uzattı?
Müfterî: el-Kevseri, selef imamlarına ve onların kitaplarına da dil
uzatır, onları sapık olmak, cehmiyye ve mücessime olmakla suçlar. Bunlardan
bazıları şunlardır;
1-İmam Ahmed'in oğlu Abdullah,
babasına sorular sorar, bu soruları ve aldığı cevapları bir kitapta toplar. bu
kitabın adı "es-Sunne"dir. bu kitab, akide ve menhecde, ehli sunnetin
temel kaynaklarındandır. Kevseri, bu kitabın, sapıklığın, Mücessime'nin ve
Müşebbihe'nin kitabı olduğunu söyler. bu kitapta yazılanların, putçuluğun
satırları olduğunu söyler. (makalat, s.320, 324, 301, 307, 325, 329, 332, 338)
CEVÂB:
(1)Kevserî, (s.320, Bkz.
Resim-8) de Abdullah İbnü Ahmed’den hiç bahsetmez. Sadece İbnü Teymiy ye’nin
bozuk fikirlerinden söz eder. Yoksa siz hulûliyyeden olup İmam Ahmed’in İbnü
Teymiyye’nin içine girdiğini veya İbnü Teymiyye’nin onda eridiğini, dolayısıyla
İmam Ahmed’in İ. Teymiyye, İ. Teymiyye’ nin Ahmed olduğuna mı
inanıyorsunuz?!...
(2) Kevserî (s.324, Bkz.
Resim-9)’de, Ahmed İbnü Hanbel’i her bakımdan över, ölmeden on üç sene evvel,
Müsned’ini tehzîb etmeden (ihtiyarlığın getirebileceği unutkanlıktan dolayı)
hadîs rivâyet etmeyi bıraktığını, kelâm ilminde kitâb yazmak şöyle dursun
talebelerini fetvalarını kitablaştırmak’tan nehyettiğini Zehebî’ye de
dayandırarak ifade eder… Sonra, oğlu Abdullah’ın babasından kalma bir hatırının
olduğunu Kütüb-i Sitte sahiblerinden yalnız Nesâî’nin O’ndan iki hadîs rivâyet
ettiğini, yalınız, kendini alakadar etmeyecek hususlara dalmamak hususunda
babasının yolunda gitmediğini, babasının ölümünden sonra Haşevîlerin/müşebbihe
ve mücessime’nin baskısı altında bu es-Sünne kitabı’nı te'lîf ettiğini,
kitabına -maalesef- Allah’ın dininden uzak ve Allah celle celâlühû’ya imana zıt
olan şeyleri soktuğunu, ilim ehlinin bu kitabı gizlediğini ama Müsteşriklerin
onu bulup ortaya çıkardığını…. söylemiştir ve doğru da demiştir.
Müfterinin Ehl-i Sünnet’in temel
kitaplarından olduğunu söylediği es-Sünne kitabında neler denmiştir? Belki
merak edenler olur. İşte bazıları:
-“İstivâ, oturmaktan başka bir
şeyle mi olurmuş?(s.5)
-“Rab Kürsî’ye oturduğu vakit,
Kürs’î’nin yeni bir eğerin zırzır diye ses çıkarması gibi ses çıkardığı
duyulur.”(s.70)
-“Kürsî’de oturduğu vakit kenarında
dört parmak yer kalır.”(s.71)
Zehebî bu iki haberde yer alan
Abdullah İbnü Halîfe hakkında az kalsın tanınmayacak birisidir, dedi. Ebû İshak
aklı karışan biridir, dedi.
-“Onu, biri adam suretinde bir
melek, diğeri arslan suretinde bir melek, diğeri öküz suretinde bir melek,
diğeri de kerkenez kuşu suretinde bir meleğin taşıdığı altından bir kürsînin
üstünde, yeşil bir bahçede ve altından bir yatak olduğu halde gördü.”(s.35)
-“ ‘Allah Mûsâ aleyhisselâm’a nasıl
konuştu?’ ‘Ağız ağıza’ dedi.” (s.64)
-“Benî İsrâîl Mûsâ aleyhisse lâm’a,
‘Rabbin sana konuştuğunda sesi yaratılanlardan neye benziyor du’? dediler. O,
‘dönmeyeceği zaman gök gürültüsüne’ dedi.” (s.63)
-“Günün başında müşrikler kalktığı
vakit, Rahmân Arşı taşıyanlara ağır geliyordu, tesbîh edenler kalktığında da
Arşı taşıyanların yükü hafifletilir.”(s.142)
-“Allah celle celâlühû Tevrât’ı
sırtını kayaya dayayarak eliyle dürrden levhalara yazdı, kalemin cızırtısı
duyuluyordu. Onunla Allah arasında perdeden başka bir şey yoktu.”(s.67)
-“Allah celle celâlühû eliyle
Âdemden başkasına dokunmadı. Onu eliyle yarattı. Cennet’e ve Tevrat’a da
dokundu. Tevrat’ı eliyle yazdı. Allah celle celâlühû bir inci tanesini eliyle
sert ve düz yaptı ve onda bir dal dikti ve ona ‘benim râzı olmama kadar uza ve
iznimle içindekini çıkar’ dedi. O da nehirleri ve meyveleri çıkardı.”(s.68)
-“Bir parçasını ortaya
çıkardı”(s.149), “Diğer eli boştur, onda bir şey yoktur,” “Nihayet elini eline
koydu.” (s.164), “Bir kısmına dokunur”, “donuma tut.” (s.165), “Nihâyet bir
kısmını bir kısmı üzerine koydu.”, “Ve nihâyet ayağına tutar.”(s.167)
-“Allah celle celâlühû dağlara,
‘sizden birinin üzerine ineceğim’ diye vahyetti. Bunun üzerine dağlar
uzandılar. Tûr-i Sînâ tevazu edip, ‘benim için bir şey takdîr edildiyse, bana
gelir’ dedi. Allah celle celâlühû da ‘tevazuun ve kaderime râzı olman sebebiyle
senin üzerine ineceğim’ diye vahyet-ti.”(s.149)
-“Rabbin yer yüzünde dolanmaya
başladı.”(s.156)
-“Sonra yürüyerek bize
gelir.”(s.48)
İşte Ehl-i Sünnetin Akıdesinin
kaynağı(!)..
Kevserî Muharref Tevrât’ın şu İsrâiliyyat
hurafelerine ne diyecekti? Evet, bu haliyle şu kitabın Şirk kitabı olduğuna biz
de inanıyoruz. Bize tevâtürle veya şöhret yoluyla, yâhud da sahîh isnâdlarla
gelen hangi Sünnet kaynağımızda bu şirk inançları vardır?...
Bizim ağırlıklı kanaatimiz, bu
kitabın Abdullah İbnü Ahmed’e iftirâ edildiğidir. Kevserî merhûm da za ten,
Onun zâtına değil, söylenilenlere karşı çıkmaktadır.
İmam Kevserî, İbnü Huzeyme’nin
Kitabu’t-Tevhid İsimli Eseri İçin Ne Dedi?
Müfterî: Yine el-Kevseri, büyük imam ibni Huzeyme'nin, "et-Tev
hid" adlı kitabına dil uzatır. Oysa bu kitap da Ehli Sünnet’in akide ve
tevhidde en büyük kaynak kitaplarındandır. Hep hadislerle yazılmıştır. Kevseri,
bu kitabın, tevhid kitabı değil, bilakis şirk-Allah'a ortak koşmanın kitabı
olduğunu soyler. bu kitabda yazılanların, putçuluğun görüşleri olduğunu söyler.
(makalat, s.330)
CEVÂB:
İmam Kevserî, o kitabda
yazılan yorumlar ve çıkartılan putperest akideler bakımından yerden göğe kadar
haklı idi. Kevserî, Sahîh sahibinden başka birisi olan bu İbnü Huzeyme’nin
büyük bir fakih ve muhaddis olmakla beraber sahasının dışına çıkıp konuştuğunu
ve battığını söylemekle hakkı söylemiştir. (El-Esmâ ve’s-Sıfât Tâ’lîk’i:
340-341, “Okumakla okunanın arasındaki fark Bâbın”da yakın olarak onuncu
sayfada. İlmiyye baskısı.)
İbnü Huzeyme emâneti ehline
vermesini bilemedi. Halbuki O, Kelâm ilminden anlamadığını kendisi de i'tirâf
etmiştir. Onun kitabında pek çok tevhide aykırı yorum ve akide varsa da biz
burada nakletmeye gerek görmüyoruz.
Müfteri yazar “Kevseri,
kelamcı-felsefeci Razi'nin bu kitab için, şirk'in kitabı, dediğini nakleder.
(et-te'nib, s.108)” demekle de yine bir aldatmaca da bulunuyor. Çünkü -verilen
kaynakta böyle denilmemiş olmakla ve bu husustan hiç bahis olmamakla beraber-
Kevserî, Râzî’den bu sözü bir başka yerde nakleder ve doğru söyler. Şu iftira
ve iddiaların kopya olduğu ne kadar da belli değil mi?
Müfterî: Kevseri İbni Huzeyme'yi cahil olmakla suçlar, bu cehaleti
ile böyle bir kitab yazmaması gerektiğini söyler. (ta'likat, s.267)
CEVÂB:
Bu da O’na yapılan bir iftirâ.
Yukarıda da geçtiği gibi Kevserî İbnü Huzeyme’nin büyük bir Fıkıh ve Hadîs
âlimi olduğunu itirâf eder; lâkin, onun İlm-i Kelâmı iyi bilmediğini itirâf
ettiğini Muhaddislerin imâmlarından İmam Beyhakî’nin isnâdıyla yaptığı rivâyete
dayanarak söyler. (El-Esmâ ve’s-Sıfât: 340)
Şu Vehhâbî bozuntusu sahte
Selefîlerin ne kadar müfterî ve mübtezel olduklarını görebilmek için birazcık
aklı ve insâfı olanlara -ilimleri olmasa bile- bu kadarı yeter de artar bile…
| Osman Akyıldız.
[1] Bkz. http://ebumuaz.blogspot.com/2008/01/kevserinin-iyz.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.