Tarikata şirk diyen inkarcılar şu
ayeti kerimeyi delil getirirler:
“İyi bil ki halis din ancak Allah’ındır.
O’ndan başka bir takım dostlara tutunanlar da şöyle demektedirler: «Biz onlara
sadece bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz. şüphe yok
ki, Allah, onların aralarında ihtilaf edip durdukları şeyle hükmünü verecektir.
Herhalde yalancı ve nankör olan kimseyi Allah doğru yola çıkarmaz.” (Zümer Suresi 3 – Elmalılı Hamdi yazır Meali)
İşte bu ayette geçen: “Biz onlara ancak bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz
(tapıyoruz)” sözlerini “tevessül” ve “rabıta” aleyhine delil getirmeleri bu
kişilerin anlayış kıtlığının bir göstergesidir.
Şimdi ayeti kerimeyi
iyi anlayalım.
Her akıl sahibi insan bunu
anlamakta zorluk çekmeyecektir.Ayeti kerimede Mekke Müşrikleri’nin sözleri
aktarılıyor. Müşrik, adı üstünde “puta tapan” dır. Bu put, ister sonradan
uydurma bir isim olsun, isterse çok muhterem bir insanın heykeli olsun fark
etmez. Herhangi bir puta tapmak şirktir. Ayeti Kerime’deki müşrikler ne
diyorlar: “yaklaştırsın diye ibadet ediyoruz, tapıyoruz”
Evet, müşrikler “tapıyoruz”
diyorlar.
Peki, tapmak ne demektir? Tapmak,
Allah’ın yanına başka bir ilah koymak demektir. Bu şirktir ve yasaklanmıştır.
Allah’u Teala “Muhakkak ki müşrikler
necestir” buyurmaktadır.
Şeyhe tapılıyor mu?
İşte “tasavvuf
ve tarikat” düşmanlarının aciz kaldığı nokta burasıdır. Çünkü bir mürit bırakın
şeyhine tapmayı, onun da kendi geçtiği yollardan geçerek, aç kalarak, az
uyuyarak, Allah’u Teala’yı çok zikrederek, bol bol nafile namaz kılarak bu
makama yani Allah’u Teala’ya yakınlığı elde ettiğini bilir.
Bırakın ona tapmayı,
onun Allah’u Teala’nın rızasından çıkacak bir iş yapmasını ona yakıştırmaz,
onda görmek istemez. Yani O’na Allah’u Teala’ya çokca kulluğu sebebiyle segi ve
muhabbet duymaktadır.
Kısacası mürit de, şeyh de Allah’u
Teala’ya ibadet için yarıştıkları halde, nasıl olur da şeyhe tapmak iddia
edilebilir? Şeyh, müridlerini Allah’u Teala’ya ibadet ve Peygamberimize ittiba
etmesi için gayrete getirirken, kendisinin bile ayağının kaymasını en ufacık
hatalarda görürken, nasıl olurda şeyhe tapmak söz konusu olur? Dolayısıyla
tarikat düşmanı vehhabilerin dillendirdiği bu çürük iddia haksız bir ithamdan öteye
geçememektedir. Yani şeyh ile mürşid ilişkisi için “tapmak” iddiası
asılsızdır.
Allah’a Vesile Aramak
Şimdi can alıcı
noktaya gelelim. Tarikat inkârcılarının “Allah’a vesile aramak” hususunda
inkarlarına delil olarak şu ayeti kerimeyi zikrederler:
“De ki: “Onu bırakıp da ilâh diye ileri
sürdüklerinizi çağırın. Onlar, başınızdaki sıkıntıyı ne kaldırabilirler ne de
değiştirebilirler.”(İsra 56)
“Onların yalvardıkları bu varlıklar, “hangimiz daha yakın olacağız”
diye Rablerine vesile ararlar. O’nun rahmetini umarlar, azabından korkarlar.
Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkunçtur.” (İsra 57)
Bakınız Mevla Teâlâ ayeti Kerime
de (“hangimiz daha yakın olacağız” diye
Rablerine vesile ararlar”) buyuruyor. Yani tapılan varlıkların bile Allah’u
Teâlâ’ya daha yakın olmak için vesile aradıklarını beyan ediyor. Demek ki,
kendilerine tapılan cansız varlıklar, Allah’u Teala’ya yakın olabilmek için
vesile arıyorlar. Kur’an-ı Kerimde “vesile aramalarını” açıkça zikredilmesi ve
bunun temsil verilerek “siz onlara taparken onlar bile Allah’a yakın olmak için
vesile ararlar” şeklinde beyan edilmesi, vesile aramanın mümkün olduğunu bize
ısbatlıyor.
Yani inkârcılar, kendilerine delil olarak
aldıkları ayetin kendilerini yalanladığının bile farkında değil.
Başka bir ayeti
Kerime’de ise: “Ey iman edenler!
Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda
cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide 35 Diyanet Meali) buyuruyor.
Evet, İsra 57. ayet-i
Kerimesinde cansız varlıkların bile “Allah’a
daha yakın olmak için” vesile aradığı beyan edilirken, Maide 35. Ayeti nde
ise “O’na yaklaşmaya vesile arayın” buyruluyor. Demek ki, Kur’an bir bütün
olarak ele alındığı zaman hiç bir ihtilafa mahal bırakmıyor.
İnkarcılar o kadar
aciz durumdalar ki, akıl ve mantık ile bağdaşmayan kelime oyunlarıyla Tasavvufu
inkar etmeye kalkışıyorlar. Tutunmaya çalıştıkları ayetler kendilerini
yalanlıyor.
Ashabı Kiramdan Örnek
Allahu Teala dünyayı
vesileler ile donatmış, bulutsuz yağmur vermediği gibi, bulutu da rüzgara
bağlamıştır.
Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem)e vahyetmek için Cebrail Aleyhisselam’ı, Miraç hadisesinde Makke’den
Mescid-i Aksa’ya Burak vesilesiyle, oradan semaya ise manevi merdiven (Miraç)
vesilesiyle çekmiştir.
Ayrıca Ashab-ı Kiram da Peygamber
Efendimiz’i Allahu Teala’nın rahmetinden istifade edmek için vesile yapardı.
Şu hadise bunu ifade etmektedir.
Hanzala Radıyallahu anh anlatıyor:
“Bir gün Ebû Bekirle karşılaştım.
Bana: Ey Hanzala nasılsın? dedi.
Ben: Hanzala münafık oldu dedim.
O: Subhanallah sen ne diyorsun?! dedi.
Ben: “Rasulullahın huzurunda
bulunuyoruz. O bize cenneti ve cehennemi hatırlatıyor, sanki (cenneti ve
cehennemi) gözlerimizle görüyoruz. Fakat Onun huzurundan çıkınca,
hanımlarımızla, çocuklarımızla meşgul oluyoruz. Onların işleri ile meşgul
oluyoruz. Çok (şeyi) unutuyoruz.”
(Bunun üzerine) Ebu Bekir
(Radıyallahu anh) şöyle dedi:
“Vallahı mutlaka bizler de bunun
(söylediklerinin) benzeri ile karşı karşıya kalıyoruz.”
(Hanzala (Radıyallahu anh)
anlatmaya devam ederek): “Ben ve Ebû Bekir (Rasulullaha) kopup gittik. Nihayet
Rasulüllahın huzuruna vardık.”:
“Hemen ben, Hanzala munafık oldu.
Ey Allahın Rasulü dedim. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bunun
üzerine:”
- O nedir (o ne biçim söz) dedi. Ben de söyle dedim:
“Ey Allahın Rasulü! senin
huzurundayken bize cehennemi cenneti hatırlatıyorsun. Sanki gözlerimizle
görüyoruz. Fakat huzurundan çıkınca, eşlerimizle çocuklarımızla meşgul oluyor,
mesleğimizi icra ediyoruz. Çok (şeyi) unutuyoruz.”
Bunun üzerine
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Nefsim kudreti elinde olana yemin olsun ki: Huzurumda bulunduğunuz hal
üzere ve (o sakilde) hatırlamağa (zikirde) devam etseydiniz. Melekler
(evlerinizde) döşekleriniz üzerinde ve yollarda sizinle musafaha ederlerdi.
Fakat ya Hanzala, bir saat ibadetle bir saat dünya işleriyle uğraşınız, yeter” diye
üç defa tekrarladı. (Müslim rivayet etti). (Riyâzus-Sâlihîn s. 140. 14. bab,
151. hadis.)
Demek ki, Hanzala (Radıyallahu
anh) gibi sahabeler Peygamberimizin huzurunda kendilerini Allahu Teala’ya daha
yakın hissediyordu. Allah’a yakın olmak için Resulüllah Efendimizi vesile
yapıyorlardı.
Şeyh’den Himmet İstemek
Tarikat karşıtlarının
Kur’an-ı Kerimden kendilerine göre getirdikleri bir delilde bu ayetlerdir.
Onlara göre “şeyhten veya ölü bir evliyanın ruhundan” yardım istemek, himmet
talep etmek şirkmiş.
Delil olarak yukarıda zikredilen
ayeti kerimeyi ileri sürüyorlar.
“De ki: “Onu bırakıp da ilâh diye ileri
sürdüklerinizi çağırın. Onlar, başınızdaki sıkıntıyı ne kaldırabilirler ne de
değiştirebilirler.”(İsra 56)
Ayeti Kerime’de “ilah”
olarak tanımlanan varlıklar beyan edilmiştir. Yani “siz ey müşrikler, Allah’ı
bırakıp da taptığınız o varlıkları çağırın da bu sıkıntıyı sizden gidersin”
denilmektedir.
Bu ayetler yine her akıl sahibi
insanın idrak edeceği düzeyde açıktır. Ve “Allah’ın yanına bir ilah koyarak ona
tapınmayı, o taptığından da yardım talep etmeyi” reddetmektedir.Yukarıda da
söylediğimiz gibi bir müridin, şeyhine tapması söz konusu bile değildir. Tapmak
şöyle dursun, onun ve kendisinin helakını Allah’u Teala’ya isyan etmekte görür
ve Resulüllah’ın sünnetinden, Allah’ın emrinden kıl kadar ayrılmayı
şeriatsızlık olarak görür.Ayrıca bir şeyh, kendisine verilen harikulade bir
kabiliyet varsa bunu “Allah’ın izniyle” diyerek “Allah’ın adıyla”
gerçekleştirir, “Allah’a dua ederek” işlerini yoluna koyar.Dolayısıyla bir
mürit, Allah dostu zata değil, o dostun hatırına Allah’dan istemektedir.
Şeyh’in Tasarruf Sahibi Olması
Şeyhden himmet
istemek elbetteki şeyhin tasarruf sahibi olmasına bağlıdır. Buna paralel
inkarcılar, Allah dostunun tasarruf sahibi olabileceğine inanmayı, ondan himmet
istemeyi “şirk ve Allah’a ortak koşmak” olarak yorumluyorlar.
Bakınız Mevla Teala ne buyuruyor:
“Hiç şüphe yok ki, Kur’ân’ı biz indirdik,
elbette onu yine biz koruyacağız.” (Hicr /
9)
Ayeti Kerime’de Mevla Teala “biz”
ifadesini kullanmaktadır. Kur’an-ı kerim’in bir çok yerinde geçen “biz” ifadesi basit bir “tevazu
nişanesi” değil, Rabbimizin dikkat çektiği bir ayrıntıdır.
Mesela başka bir ayeti Kerime’de
şöyle buyruluyor:
“Sağında ve solunda oturan iki görevli (melek)
kayıt yapmaktadır.”
“İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında (yaptıklarını) gözetleyen
(ve kaydeden) hazır bir melek bulunmasın.”(Kaf 17-18)
Allahu Teala’nın görevli
melekleri, konuştuklarımızı ve ağzımızdan çıkan lafızları kayıt altına
almaktadır. Bundan başka, kainatın yaratılmasından bu yana vahiy getiren, can
almakla görevli olan vs. melekler vardır.Peki, bu melekler Allahu Teala aciz
olduğundan mı bu işleri yapmaktadırlar? Veya bu meleklerin görevlerini yerine
getirmesi, bir ilahlık davası mıdır?
Hayır, bütün bunlar Rabbimizin
takdiridir. O, dilediğine dilediği makamı ve görevi veren, hüküm sahibidir.
Şimdi bu ayetler ışığında konuya bakarsak, Allahu Teala, insanlar içinden
seçtiği, kendisine ibadet ve taatta sınırları zorlamış, hoşnut olduğu kimseleri
yine insanlar için yaratılan kainatta bazı manevi görevlere getiremez mi?
Elbette getirir, çünkü insan meleklerden bile üstün yaratılmış, meleklerin
kendisine tazim secdesi yaptığı bir varlıktır.
Tefsirlerde de bu konu ele alnımış
ve şöyle bir izah yapılmıştır:
“Allahu Teala insan için “halife” tabirini kullanarak (Bakara 2/30) onu melekler karşısında
yüceltmiş, Hazreti Adem’e secde etmeleri için meleklere emretmiş, eşya ve alemi
meleklere gösterip bunların adlarını sorduğu zaman melekler cevap verememiş,
Hazreti Adem ise birer birer saymıştır (Bakara 2/31-34). Ayrıca meleklerin
Allah’a kullukları ve hayırlı şeyleri yapmaları, iradeye bağlı olmayan
hareketlerdir. Halbuki insan Allah’a kulluğunu ve iyi işleri, kendisini doğru
yoldan ayıracak pek çok engeli aşarak yapar. Bütün bunlar insan cinsinin melek cinsinden
üstün olduğunu gösterir.”Allahu teala’nın, veli diye tabir edilen bir kişiye
tasarruf hakkı vermesi, ona “ortak” olmak için değil bilakis kullarına hizmet
etmesi içindir.
Hızır Aleyhisselam Kıssası
Bakın bu konuyla
alakalı bir delil de Hızır (Aleyhisselam) kıssasıdır. Kendisinin peygamber olup
olmadığı konusu ihtilaflıdır. Musa Aleyhisselam ile olan kıssası Kur’an-ı
Kerim’de anlatılmaktadır. Geminin parçasını koparması, çocuğu öldürmesşi,
yıkılmak üzere olan duvarı inşa etmesi vs. hep hikmetle dolu olan işler yapması
ve bu hikmetlerin arka planlarını Musa aleyhisselam’a anlatması…
Mevla Teala, Kur’an-ı
Kerim’de bu kıssa’yı bizlere beyan ederken buyuruyor ki:
“Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona
katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.” (Kehf 65)
Kur’an-ı Kerim’de
anlatılan kıssaya baktığımızda, Allah’u Teala’nın, kendisine ilim ve hikmet
verdiği bir insanı, tasarruf yetkisiyle donattığını, kullarına hizmet için
görevlendirdiğini anlıyoruz. Yani bu, ayeti kerimelerle sabit oluyor. Dileyen,
Kehf suresinin 65 . ayeti kerimesinden başlayarak hemde istediği mealden
okuyabilir.
Bir başka ayet-i
Kerimede ise;
“Dilediğine hikmet verir. Kendisine hikmet
verilmiş olan bir kimse ise, muhakkak ona birçok hayır verilmiş olur. Ve bunu
ancak halis akıl sahipleri tefekkür eder.”
Bakara suresi 269) buyrulmaktadır.
Bütün bu ayetler,
Allahu Teala’nın samimi kullukları ve itaatleri sebebiyle seçtiği ve hikmet verdiği,
tasarruf sahibi kıldığı insanların olabileceğini isbatlamaktadır. Bu hususu
bırakın tartışmayı inkar edenin iman yönü tehlikeye girmektedir.Dara sıkışan
bir kulun “yetiş ya Hızır” demesi, Allah’u Teala’dan başkasına dua etmesi
değil, Allah’ın yardımını onun vasıtasıyla araması demektir. Çünkü böyle diyen
bir insan, onun bir vesile olacağını bilir.
Belkısın Tahtını Getien Zat
Yine Kur’an-ı Kerimde
geçen kıssada Süleyman Aleyhisselam’ın, Belkıs’ın tahtını kimin getireceğini
sorduğunda “Kitaptan ilmi olan kimse
ise, “Gözünü açıp kapamadan, ben onu sana getiririm” dedi.”(Neml 40) ve
getirdi.
Kilometrelerce
ötedeki bir nesneyi göz açıp kapayıncaya kadar getiren şahıs bir melek veya
peygamber değil, kendisine Allah tarafından tasarruf yetkisi verilen bir
insandır.Dolayısıyla bir Allah dostu veli insana, Allahu Teala dilerse
hikmetler vererek ona tasarruf hakkı verebilir. Bu Yüce Rabbimizin takdiridir.
“De ki: “Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin.
Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil
edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.”
(Âli İmrân – 26)
Ehli Sünnet İle Sapık Tarikatları Ayırmak Lazım
Burada dikkat
edilmesi gereken ise Ehli Sünnet, hak tarikatları diğerlerinden ayırmak
gerektiğidir. Çünkü bazı sapıklar, tarikat adı altında yanlış yollara düşmüş ve
Allah’a yaklaşmak şöyle dursun şeytanın adamı olmuşlardır.Bir yolun hak olup
olmadığı ise Allah’ın emirlerini ve Resulüllah’ın sünnetini zahiren ve batınen
tatbiki ile ölçülür. Bunları ayırmak ve Hak yollara gölge düşürmemek gerekir.
İnkar, Vehhabi Kaynaklı
Dikkat ederseniz
hadis-i şeriflere yer vermedik. Çünkü bu vehhabi kafaları hadis-i şerifleri
inkar edip, kabul etmemektedirler.
Vehhabiliği İngiliz
bir ajanın kurduruduğunu bilmeyen yoktur. Ümmet-i Muhammed’in arasına nifak
tohumu olarak atılan bu akım tasavvufu, rabıtayı, tarikatı, şeyhden himmet
istemeyi şirk olarak görmektedirler. Ve yukarıdaki ayetleri bu iddialarına
temel olarak kullanmaktadırlar. Gelin görün ki bu ayetler kendilerini
yalanlamakta ve iddialarını boşa çıkarmaktadır.
Akıl Kıtlığı İnkara Götürüyor…
Yani bir insan kalkıp
“ben kabul etmiyorum, olamaz” diyerek tarikatı istemeyebilir. Kimse onu zorla “gel sana bir ders verelim, bizim şeyhimize bağlan” demiyor. İstemiyorsa, aklına, mantığına ters geliyorsa o
kendi bileceği bir şeydir. Ama Kur’an-ı Kerimi kullanarak Allah adamlarına
müşrik demek, kafir demek ve insanları böyle yönlendirmek büyük bir vebaldir.
(Müşrik dediği kimse müşrik olmadığına göre kendisi o hale düşmektedir)
Bazı kardeşlerimiz
ise gerçekten de bilgisi olmadığından dolayı bu gibi akımlara
kapılabilmektedir. Çünkü tefsirden ve Kur’an- Kerimin manasından haberi olmayan
bir nesil yetişmektedir. İnkarcılar da ağına düşürebildiği saf insanları “kendilerini
yalanlayan” ayetlerle inkar yoluna çekebilmektedirler.
İnkarcılar dün vardı, bu gün de olacak.
Sizinde gördüğünüz gibi iddiaları çürük, çabaları beyhudedir. Ancak insanları
etkileyebiliyorlar. O halde bizlerde her yerde bu iddiaları çürütelim inşallah.
Allah’ın yolunu sahipsiz bırakmayalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.