19 Şubat 2012 Pazar

İbni Teymiyye'nin Sapkın İnançları



بسم الله الرحمن الرحيم
İbni Teymiye'ye Reddiye
Allâh-u Teâlâ “Et-Tevbeh” suresinin 122. ayetinde şöyle buyuruyor:
فلولا نفر من كل فرقة منهم طائفة ليتفقهوا في الدين ولينذروا قومهم إذا رجعوا

Anlamı : “Mü’minlerin her kesimden bir gurup, din ilminde geniş bilgi alıp kavimleri döndüklerinde onları ikaz ederler.”

Bu ayetten anlaşıldığı gibi mü’minlerden bir gruba dini konularda geniş bilgi almaları ve insanları uyarmaları konusunda emir verilmektedir. Peygamber Efendimizin ümmetinden olan birçok zat vardır ki; âlim, müfessir, muhaddis, fakih, hafız, lügatçi, tarihçi...

Bunlarla beraber bu zatların gömleğini giyerek kendilerini onlar gibi göstermeye çalışan bazı insanlarda var ki, sırf insanlara saldırmak için bu kılıklara girmişlerdir. Bu şahıslar kendi görüşlerinin doğruluğunu insanlara kabul ettirmek için kandırma yolunu seçip, Kur’an-ı Kerim’de bulunan müteşabih ayetleri kullanmaya kalkmışlardır. Sözlerini ve kitaplarını süsleyerek insanları kandırmaya çalışmaktadırlar.

Maalesef bu şahıslara tabi olanlar da bu kitapları süsleyerek insanlara dağıtmaktadırlar. Türkiye’de bulunan Hasan Ekinci adlı hoca efendi, hakkında bugüne kadar iyi şeyler duymakla beraber son zamanlarda internetteki yazmış olduğu bazı yazıları ile bizleri şok etmiştir. Bu durum göstermektedir ki, bu şahıs hakkında geçmişte söylenen şeyler doğru değildir yahut doğru ise bile sonradan yanlışa düşmüş ve hak yoldan sapmıştır. Bu şahıs yazısında birçok kişinin ismini zikretmiştir.

Bu şahısların içinde çok değerli âlimler bulunduğu gibi maalesef hak yolda olmayan bazı şahısların isimleri de geçmektedir. İkinci kısımdan olan bazıları, yani sapmış olan; İbni Teymiyye, İbni Kayyim el- Cevziye, Seyyid Kutup, Yusuf  Kardavi, Muhammed Said Ramadan Buti, Cemaleddin Afgani, Muhammed Abdeh, Reşit Rida gibi kişilerdir.

Bu şahısların hayatını inceleyen bir kimse ismini saydığımız bu şahısların dönemlerinde yaşayan âlimlerin görüşlerini dikkate aldığında, bu şahısların Ehli Sünnet Vel Cemaat’ten çok uzak olduklarını anlayabilir. Allâh’ın izni ile sizlere bu şahısları tanıtabilecek bir yazı hazırlamaktayız. Cemaleddin Afgani, Muhammed Abdeh, Reşit Rida hakkında yazı yazmaya gerek duymuyoruz. Çünkü bunların Mason oldukları aşikârdır. Bu üç şahsın Müslümanlarca ve gayri Müslimlerce de mason oldukları bilinmektedir.

Yazımıza İbni Teymiyye’yi tanıtmak ile başlayacağız. İbni Teymiyye kimdir? İzinden gidenlerce neden bu kadar yüceltiler? Ve âlimler neden ona karşı reddiyeler hazırlamışlardır?

İbni Teymiyye, Suriye’nin Harran kentinde doğmuştur. Babası ilmi seven ve destekleyen, Hanbelî mezhebinden bir şahıs idi. Babası Moğollar’dan korktuğunu için oğlunu Şam’a getirmiştir. Babası vefat ettikten sonra İbni Teymiyye, babasının sayesinde birçok insan tarafından ilgi görmüştür. Çünkü babasının hiç malı yoktu. Bu nedenle insanlar ona sahip çıkıp önem vermişlerdir. İnsanların ona önem vermeye başlamasını ilerleyen yıllarda değerlendirmeye ve kendi kafasına göre fetvalar vermeye başlamıştır.

Daha sonraları İbni Teymiyye büyük âlimler ile tartışmalara girmiştir. Her tartışma sonunda bu davranışından vazgeçiyor ama sonra tekrar tartışmalara girişiyordu. En sonunda Sultan Muhammed İbni Kalavun’un emri ile getirildi. Dört mezhebin de büyük âlimleri ile tartıştırıldı.

Bu tartışmalar sonunda âlimler onun “Mürted” olduğuna hükmettiler. Bu hüküm üzerine Sultan, onu ömür boyu cezaevine atmıştır. Muhaddis, Fakih Veliyiddini Iraki adındaki âlim (kendisi hafızların şeyhi olan Zeyneddin Iraki’nin oğludur)” El-Ecvibel Mardiyye” adlı kitabında İbni Teymiyye için şöyle diyor: “İlmi, aklından büyüktür.” Yani bu kişi ilmi öğrenmiş fakat öğrendiği ilmi hak yolda kullanmamıştır.

Bu âlim aynı kitabında yine diyor ki: “İbni Teymiyye 60 meselede icmaya karşı gelmiştir. Bu meselelerin bazıları akaîd ile ilgili bazıları da fürulardadır.” Bunun üzerine onunla aynı zamanda yaşamış olan âlimler ona reddiyeler yazmışlar ve sapık olduğunu açıkça belirtmişlerdir.

Bu âlimlerden biri de İmam Hafız Takiyyuddin Ali b. AbdulKafi Es-Subki ‘dir.

Bu âlim “Ed-Durra El-Muduyya” adlı kitabında diyor ki:

“İbni Teymiyye’nin akaid konusunda çıkarmış olduğu meselelerden dolayı sapmıştır. Yani İslam’ın rükünlerini ve kurallarını bozmaya çalışmadan önce kendini, kitaba ve sünnete tabi olduğunu, hak olana, doğru olana, Cennet’e davet eden biri olarak göstermiştir ama daha sonra hak yola tabi olmaktan çıktı ve bid’atçi olup icmadan uzaklaşıp, icmaya karşı muhalif olduğundan dolayı da Müslümanların cemaatinden sapmıştır. Allâh ve sıfatları hakkında “Cisim ve mürekkeb” olduğunu iddia etmiştir. Yine “Allâh’ın uzuvlara ve parçalara ihtiyaç duyması imkânsız değildir” demiştir ve Allâh’ın sonradan varolan sıfatlarının olduğunu iddia etmiştir.” Bir iddiası da şudur: “Kur’an-ı Kerim’in yaratılmıştır. Bu Kur’an olmadan önce Allâh bunu tekellüm etmiştir. Allâh, dilediği vakitte konuşur, dilediği vakitte de susar.” Onun fikrine göre insanların iradesinde olan şeyler Allâh’ın zatında da olur. Bu kadarı ile yetinmeyerek âlemin ezeli olduğunu, yaratılmışların başlangıcının olmadığını iddia etmiştir. Bu son iki sözünde Allâh’ın ezeli olan sıfatlarının yaratılmış olduğunu ve yaratılmış varlıkların ezeli olduğunu iddia etmiş olur. Bu iki görüşü hiçbir ümmetten söyleyen olmamıştır. Ümmet 73 fırkaya ayrıldığından İbni Teymiyye bu görüşleri ile hiçbir fırkaya girmiş değildir. Kendisine başka grup kurmuş olur. Bu saydığımız meseleler küfür olduğu halde fıkhı konulardaki yanlışlarına göre çok azdır.”

Hafız Iraki’nin şeyhi olan Hafız Ebu Said El-Ala’i, İbni Teymiyye hakkında birçok mesele nakletmiştir. Bunu ise Hafız Muhaddis tarihçi Şemseddin b. Tolon, “Zahair El-Kasr” adlı kitabında bizlere bildirmiştir.

Diyor ki :

“İmam Ebu Said El-Ala’i, İbni Teymiyye’nin âlimlere, icmaya ve insanlara muhalif olduğu meseleleri nakletmiştir. Bu meselelerin bir kısmi akaid ile ilgili bir kısmı da füru'lardadır. Bazı meseleleri icmaya karşı bazıları da mezhepte güçlü olan görüşlere karşıdır.”

İbni Teymiyye’nin sapık görüşlerinin bazıları şunlardır:

Birinci Mesele
-Bazı yaratıkların başlangıcının olmadığını, yani Allâh ile birlikte ezelde var olduklarını iddia etmesidir.

Bu sapık görüşü şu kitaplarda geçmektedir.
1- Muvafakat Sarihil Ma’kul Lisahihil Menkul
2- Minhac es-Sünne e-Nebeviyye
3- Şerh Hadis-i Nüzul
4- Şerh Hadis İmran b. Husayn
5- Nakd Meratibul İcma’
6- Fetaval Kübra
7- Altı Sürenin Tefsir Mecmuası

“Muvafakat Sarihil Ma’kul Lisahihil Menkul” adlı kitabında diyor ki ; “Hadis ehlinin çoğu ve onlara tabi olanlar yaratılmışların aslının yaratılmış olduğunu demiyorlar ancak ezeli olduğunu söylüyorlar.”

“Minhac es-Sünne e-Nebeviyye” adlı kitabında diyor ki; “Bu alemin içindekilerin kendisi ezeli olması imkansızdır ancak bu yaratılmışların aslı ezelidir..”

İmam El Celal ed-Devveni, “Şerhil Adydiyye” adlı kitabında diyor ki: “İbni Teymiyye, bazı kitaplarında Arş’ın ezeli olduğunu yazdığını gördüm.”

CEVAP:

Bu mesele onun en kötü meselelerinden birisidir. Kur’an’a, Hadislere, icmaya ve âlimlere karşı olan bir meseledir.

İmam Muhaddis Usuli Bedrettin Ez Zerkeşi “Teşiniful Mesâmi’” adlı kitabında şöyle diyor: “Bütün Müslümanların ittifakı ve görüş birliği ile “bu âlemin aslı ezelidir” diyenin kâfir olduğunu söylemiştir. Burada felsefecilerin görüşlerini şöyle nakletmektedir: “Bu âlemin hem kendisi hem de aslı ezelidir. Bazıları da demişler ki; “Bu âlemin içindekiler yaratılmıştır ama aslı ezelidir.” Bu görüşü naklettikten sonra Bedrettin Ez Zerkeşi şöyle demiştir: “Bütün Müslümanlar bu iki görüşü savunanların sapıklıkta ve delalette olduklarını söylemişlerdir ve onları tekfir etmişlerdir.”

Bu sözün aynısını İmam Hafız İraki, Kadi İyad Yahsybi el-Maliki, Hafızı Zeyneddin Iraki ve Hafız İbni Hacer Askalani gibi âlimler söylemişlerdir. Kadi İyad “Eş-Şifâ” adlı kitabında diyor ki: “Bu âlemin ezeli olduğunu iddia edeni veya bundan şüphe edeni kesinlikle tekfir ederiz.

Büyük Hanefi âlimlerinden lügatçi olan Muhammed Murtada Ez-Zebidi “Şerh İhya Ulumiddin” adlı kitabında diyor ki; “Bu âlemin ezeli olduğunu iddia eden felsefecilerin görüşlerini, Müslümanlardan kimse onaylamamıştır.” Ve aynı kitapta İmam Subki’den naklederek diyor ki: “Subki, “Şerh Akidet İbni Hacib” adlı kitabında şöyle diyor; ‘Cevher ve arazlar hepsi yaratılmıştır. Hepsi sonradan olmuştur. O halde bu âlemin hepsi yaratılmıştır. Müslüman olan ve olmayan bütün insanlar bunda icma etmişlerdir. Kim bu konuda muhalif olursa kâfirdir.”

İbni Teymiyye bu iddiaları ile Kur’an’a, hadislere, âlimlerin icma’ına ve akla ters düşmüştür. Ku’ran-ı Kerim’e nasıl karşı gelmiş olur, “El-Hadid” suresinin 3. ayetinin meali: “O ilktir.” Yani O’ndan başka hiçbir şey ezeli değildir.”

Her kim Allâh ile beraber ezeli olan varlıkların olduğunu iddia ederse Allâh’a ortak koşmuş olur. Hadis’e karşı geldiğini de İmam-ı Buhari’nin “Es Sahih” adlı kitabında naklettiği şu hadisten anlıyoruz: “Allâh vardı, O’ndan başka hiçbir şey yoktu.” Başka rivayette de “Allâh vardı ve O’nunla beraber hiçbir şey yoktu.” Bu hadislerden anlaşılıyor ki, bu iddialarıyla hadislere de karşıdır.

İkinci Mesele

-Allâh’ın sıfatlarında sonradan yaratılmış sıfatlar olduğunu iddia etmesidir.

Bu sapık görüşü şu kitaplarda geçmektedir.
1- Muvafakat Sarihil Ma’kul Lisahihil Menkul
2- Minhac es-Sünne e-Nebeviyye
3- Fetaval Kübra
4- Altı Sürenin Tefsir Mecmuası

“Minhac es-Sünne e-Nebeviyye” adlı kitabında diyor ki: “Allâh’ın hareket eder ve Allâh’ın zatında yaratılmış ve araz olan sıfatlarının da olduğunu söylüyoruz. Bunun batıl olduğunu delil nedir? ”

CEVAP:

Bu sözün batıl olduğuna delil olarak İmam İsfarayini, “Et-Tebsiru Fiddin” adlı kitabında ona cevaben şöyle dediğini gösterebiliriz: “Bilmen gereken mesele şudur; Kesinlikle Allâh’ın sıfatlarında ve zatında yaratılmış sıfatların bulunması imkânsızdır. Çünkü sıfatlarında yaratılmış olan bir şey bulunmuş olsaydı kendisi de yaratılmış olurdu. Bundan dolayı İbrahim Peygamber hakkında “El Enâm” suresi 76. ayetinde bildirildiği gibi şöyle denmektedir. ‘Değişenleri, kaybolanları sevmem.’ Yani İbrahim Peygamber burada ay, yıldızlar ve güneşin bir halden bir hale geçtiği için bunlar ilah olamazlar diye kavmine bildirmiştir. Allâh’ın Zatında yaratılmış olan sıfatlar olsaydı kendi zatı da yaratılmış olacaktı. Bu da Allâh hakkında imkânsızdır.”

İmam Ebu Hanife “El-Fıkhıl Ebsat” adlı kitabında şöyle diyor: “Allâh’ın sıfatları yaratılmış değildir. Sonradan olma da değildir. Yaratılmışlarda olan değişikliğe uğrama gibi durumlardan münezzehtir. Kim Allâh’ın sıfatları hakkında sonradan olmuştur veya yaratılmıştır derse veya onda duraklarsa ( yani “yatılmıştır veya yaratılmamıştır demem”) gibi söyler veya şüpheye düşerse kafir olur.

İmam Seyfettin Emidi, “Gayetul Meram Fi İlmil Kelam” adlı kitabında şöyle demektedir: “Doğru ve hak olan görüş şudur; Şayet Allâh’ın sıfatlarında yaratılmış sıfatlar olmuş olsaydı ve kendi zatında yaratılmış olan sıfatlar bulunmuş olsaydı, bu Allâh hakkında noksanlık olurdu. Bu da Allâh hakkında imkânsızdır.”

Üçüncü Mesele

-Temiyye'nin Allâh’ın “cisim olduğunu” iddia etmesi.

Bu sapık görüşü şu kitaplarda geçmektedir.
1-Şerh Hadis-i Nüzul
2-Fetaval Kübra
3-Beyan Telbis el-Cehmiyye

“Şerh Hadis-i Nüzul” adlı kitabında diyor ki : “Şeraite göre bir peygamberden, bir sahabeden, bir tabi’den veya bir seleften Allâh’ın cisim olup olmadığını bildiren bir nakil yoktur. Ancak ispatlamak veya inkâr etmek bu şeraitte bir bid’attir.”

“Fetave İbni Teymiyye” adlı kitabında da diyor ki: “Tecsim kelimesi, yani Allâh’ın cisim olduğunu ne inkâr etmek ne de ispatlamak niyetiyle hiçbir Selefin görüşünde geçmiş değildir. O zaman Ehli Selef cismi reddettiler veya ispatladılar denemez.”

“Beyan Telbis el-Cehmiyye” adlı kitabında şöyle diyor: “Kesinlikle Allâh’ın kitabında, Resulün Sünnetinde, Ehli Selefin sözlerinde, Allâh’ın cisim olmadığı konusunda kesinlikle bir nas yoktur ve Allâh’ın sıfatlarının cisim ve araz olmadığı konusunda da bir nas yoktur.”

CEVAP:

Allâh-u Teâlâ” Eş-Şurâ” süresinin 11. ayetinde şöyle buyurdu:
لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَىْءٌ

Manası: “Allâh, hiçbir şeye benzemez.”

Bağdat’taki Hanbelîlerin lideri olan, İmam Ebu Fadl Abdul Vahid el- Bağdadi et-Temimi, “İtikadi İmam Ahmed” adlı kitabında: “Allâh’ın cisim olduğunu iddia edeni Ahmed Bin Hanbel inkâr ve reddetmiştir.” dedi

İmam-ı Eşari “En Nevedir” adlı kitabında diyor ki : “Her kim Allâh’ın cisim olduğuna itikad ederse o, Allâh’ı tanımamış olur ve Allâh’a karşı kâfir olur.”

İmam İbni Ma’lam el-Kuraşi “Necmul Muhtedi “adlı kitabında İmam Şafii’nin “Her kim, Allâh’ın cisim olduğunu iddia ederse kâfir olur “ dediğini nakletmiştir.

Dördüncü Mesele

-Allâh’ın harf ve ses ile tekellüm ettiğini ve dilediği vakitte konuşup dilediği vakitte sustuğunu iddia etmesidir.

Bu sapık görüşü şu kitaplarda geçmektedir
1- Muvafakat Sarihil Ma’kul Lisahihil Menkul
2- Minhac es-Sünne e-Nebeviyye
3- Fetaval Kübra
4- Altı Surenin Tefsir Mecmuası
5- Sıfatı Kelam

“Fetaval Kübra” adlı kitabında şöyle diyor: ”Müslümanların cumhuru şöyle diyorlar: ‘Arapça olan Kur’an Allâh’ın kelamıdır. Allâh harf ve sesle onunla tekellüm eder.”

CEVAP:

Küfür olan bu görüşe karşı İmam Ebu Hanife “El-Fıkhıl Ekbar” adlı kitabında şöyle diyor: “Allâh tekellüm eder ama bizim kelamımız gibi değil. Biz alet ve harflerle konuşuruz, Allâh ise alet ve harfsiz tekellüm eder.”

İmam El-İz b. Abdiselsem “Tabakatuş Şafiiyyel Kübra” adlı kitabında şöyle diyor: “Allâh, harf ve ses olmayan ezeli kelam ile tekellüm eder.”

İmam El İsfarayini, “Et Tabsir fid Din” adlı kitabında diyor ki: “Allâh tekellüm eder; Allâh’ım kelamı ne harftir ne sestir. Çünkü bu, Allâh hakkında imkânsızdır.”

İmam Mulla Ali Al-Kari “Şerh el-Fıkhıl Ekbar” adlı kitabında diyor ki: “Hanbelî mezhebine müntesip olan bazı bid’atçiler diyorlar ki; ‘Allâh’ın kelamı harften ve sesten oluşan bir kelamadır. Bu da ezelidir’ deriz ki, bu kesinlikle batıldır.”

İmam Kevseri “Makalat el-Kevseri” adlı kitabında şöyle diyor: ”Allâh’a ses nispet eden hiçbir hadis sabit değildir.”

Beşinci Mesele

-Allâh’ın bir yerden bir yere göç ettiğini, hareket ettiğini ve göğe indiğini iddia etmesidir

Bu sapık görüşü şu kitaplarda geçmektedir:

1-Muvafakat Sarihil Ma’kul Lisahihil Menkul
2-Minhac es-Sünne e-Nebeviyye
3-Şerh Hadis-i Nüzul

“Minhac es-Sünne e-Nebeviyye” adlı kitabında diyor ki : “Biz Allâh hakkında hareket eder ve Yaratılmış sıfatlar ve arazlar onun zatında olur deriz

“Muvafakat Sarihil Ma’kul Lisahihil Menkul” adlı kitabında onun gibi ‘Mücessim’ olan Daremi’nin sözünü onaylayarak diyor ki: ”Hay ve Kayyum dilediğini yapar, dilerse hareket eder, dilerse aşağı iner ve yukarı çıkar, dilerse tutar ve bırakır, dilerse kalkar ve oturur Çünkü Hay ile ölünün arasında fark hareket etmesidir

CEVAP:

Dikkat edin Allâh hakkında ne dedi? “Hareket eder, aşağı iner ve yukarı çıkar, tutar ve bırakır, dilerse kalkar ve oturur” demiştir

Bu söz ve savunuş Allâh-u Teâlâ’nın “En-Nahl” suresinin 74 ( Allâh’a birtakım benzerler icat etmeyin) ayetinde emrettiğine aykırı değil mi? Tabi ki aykırıdır

İmam Hafız El Beyhaki, “El Esme Ve Sıfat” adlı kitabında, Hafız Ebu Süleyman Hattabi’den şöyle naklediyor: “Her kim Allâh-u Teâlâ dilediği vakitte hareket eder, dilediği vakitte durur” şeklinde bir ifade kullanana deriz ki, bu çok büyük bir yanlıştır Allâh, kesinlikle hareket etmekle vasıflandırılmaz Çünkü hareket ve durgunluk arka arkaya yapılan fiillerdir Hâlbuki Allâh, hiçbir şeye benzemez “Allâh, hiçbir şeye benzemez (Eş-Şurâ / 11)” buyurmaktadır

İbni Teymiyye “İNER” iddiasını, nüzul hadisini yanlış anlayarak ortaya atmış ve bu sapıklığı düşmüştür Hâlbuki bu hadis hakkında İmam Kurtubi tefsirinde nüzul hadisini zikrettikten sonra şöyle diyor: “Bu konuda gelen en güzel rivayet İmam Nese’i’nin Ebu Hureyra’dan rivayet ettiği hadiste şöyle geçiyor: ’Gece yarısı olduğunda Allâh bir meleğe ‘Bana dua eden yok mu duasını kabul edeyim’ diye nida etmesini emreder” Bunun Hafız Ebu Muhammed Abdulhak “Sahih” olduğunu söylemiştir

Birincisi Hazfi Mudaf hükmündedir, yani “Rabbimizin bir meleği iner ve Rabbimiz indirir” diye de rivayet edilmiştir

Aynı şekilde Hafız İbni Hacer El-Askalani “Fethil Bâri Âle Sahih Buhari” adlı kitabında diyor ki: ”İmam İbni Forak, bazı hocaların ‘Yunzilu Rabbunâ ’ ‘Rabbimiz indirir’ diye tesbit ettiler Bu görüşü destekleyen İmam Nese’i’nin Ebu Hureyra’dan rivayet ettiği hadiste şöyle geçiyor:” Gece yarısı olduğunda Allâh bir meleğe ‘Bana dua eden yok mu duasını kabul deyim’ nida etmesiniemreder

İmam Ahmed’in “Sünen”inde Osman B Ebil ‘As’ın rivayet ettiği hadis şöyledir: ”Her gecede biri şöyle nida eder: ‘Dua eden yok mu duası kabul olunsun, istiğfar eden yok mu bağışlansın’” Bu hadisi İmam Tabarani de “El-Mu’cem El-Kebir” adlı kitabında rivayet etmiştir Hafız İbni Hacer El-Heysemi “Mecmeuz Zevaid” adlı kitabında bu hadisten sonra şöyle demiştir: “Bu hadisi İmam Tabarani rivayet etti ve senetçileri ‘SAHİH’ hadislerin senetçilerindendir


Altıncı Mesele

-Allâh’ın sınırlı olduğunu iddia etmesidir

Bu sapık görüşü şu kitaplarda geçmektedir

1- Muvafakat Sarihil Ma’kul Lisahihil Menkul
2- Beyan Telbis el-Cehmiyye

“Muvafakat Sarihil Ma’kul Lisahihil Menkul” adlı kitabında diyor ki: “Müslümanlar ve kâfirler Allâh’ın göklerde ve sınırlı olduğuna ittifak etmişlerdir

Yine aynı kitapta diyor ki: “Allâh’ın bir sınırı var ancak bu sınırı Allâh’tan başka kimse bilemez

Yine aynı kitapta diyor ki: “Her kim Allâh hakkında sınırlı olduğunu itiraf etmezse küfre girmiş olur ve Allâh’ın ayetlerini inkâr etmiş olur

“Beyan Telbis el-Cehmiyye” adlı kitabında diyor ki: “Kitap ve Sünnete göre Allâh’ın yaratılmışlardan ayrı olması için sınırı vardır

Yine aynı kitapta diyor ki; “Allâh’ın sınırı var ve bu sınırı Allâh’tan başka kimse bilemez

Cevap:

El İmam Ebu Fadl Temimi, “İtikadi İmam Ahmed” adlı kitabında diyor ki: “İmam Ahmed; Allâh-u Teâlâ kesinlikle değişliğe uğramaz, Arş’ı yaratmadan önce ve yaratıktan sonra da sınırlandırılamaz diyordu ve her kim Allâh, zatıyla her yerdedir’ diyen kimseye karşı geliyordu Çünkü bu mekânların hepsi sınırlıdır

İmam Ebul Kasım “Şerhil İrşad” adlı kitabında diyor ki : “Allâh kesinlikle yön ve mekânlarla vasıflandırılmaz

İmam El Hafız Muhammed Murtada Ez Zebidi, “Şerh İhya Ulumudin” adlı kitabında İmam Zeynel Abîdin (Hz Hüseyin’in oğlu HzAli)’den şöyle naklediyor: “(Ey Allâh’ım’) Sen sınırlandırılamayan Allâh’sın; bundan dolayı sınırlı değilsin” Aynı zat diyor ki: “Ey Allâh’ım, senin sınırların yoktur” Yani Allâh sınırlardan münezzehtir

İmam Ebu Mansuri Bağdadi, “El Farkul Beynel Firak” adlı kitabında diyor ki: “Ehlisünnet ve cemaattekiler dediler ki; ‘Allâh, sınırlı olmaktan, sonu olmaktan münezzehtir’

İmam Ebu Hanife, “El Fıkhıl Ekber” adlı kitabında diyor ki: “Allâh’ın sınırı yok ve zıttı da yoktur

Yedinci Mesele

-Allâh’a yön veya mekân nispet etmesidir

Bu sapık görüşü şu kitaplarda geçmektedir

1-Er-Risele et-Tedmuriyye
2-Minhac es-Sünne e-Nebeviyye
3-Beyan Telbis el-Cehmiyye

“Minhac es-Sünne en-Nebeviyye” adlı kitabında diyor ki: “Ehli Halefin Cumhuru, Allâh, âlemin üzerinde olduğunu söylemeleri velev ki, dilleri ile söylemeseler bile kalplerinde bu şekilde itikad ederler

“Er-Risele et-Tedmuriyye” adlı kitabında diyor ki: “Şüphe yoktur ki, Allâh bu âlemin üzerindedir

“Beyan Telbis el-Cehmiyye ” adlı kitabında diyor ki: “Allâh, Kur’an’da Firavun hakkında Musâ’nın Allâh’ını görmesi için göklere çıkacağını nakletmiştir Yani İbni Teymiyye diyor ki: “Musâ Peygamber, Firavun’a, Allâh’ın yukarıda olduğunu söylemiş olsaydı Firavun bu şekilde yapmayacaktı

Cevap:

İmam Abdul Kahır Temimi El-Bağdadi, “El-Farkul Beynel Firak” adlı kitabında diyor ki : “Âlimler icma ettiler ki, Allâh mekânlardan münezzehtir

İmam Şerefuddin b Tilmiseni, “Luma’ul Edille” adlı kitabında “Eş Şûra Sûresi 11 ayetini hatırlatarak Allâh’ın kesinlikle yaratıklara benzemediğini söylemiştir O halde bir yerde bulunmak, bir yerde barınmak cisimlere benzetmektir ve Allâh bundan münezzehtir

İmam Ebu Sene El-Lamişi , “Et-Temhidu Li Kavaidit Tevhid” adlı kitabında diyor ki: “Allâh, kesinlikle mekân ile vasıflandırılmaz

Sekizinci Mesele

-Allâh hakkında “Allâh Oturuyor” iddiasıdır

Bu sapık görüşü şu kitaplarda geçmektedir

1-Fetaval Kübra
2-Minhac es-Sünne e-Nebeviyye
3-Şerh Hadis-i Nüzul
4-Fetaval Hamviyyel Kübra
5-Altı Surenin Tefsir Mecmuası

“Feteve İbni Teymiyye” adlı kitabında “Büyük âlimler ve evliyalar Allâh-u Teâlâ’nın Muhammed’i, Arş’ta kendisinin yanına oturtacaktır demişlerdir” şeklinde demiştir

Yine “Fetaval Hamviyyel Kübra” adlı kitabında Allâh hakkında “Hakikaten Allâh-u Teâlâ bizimledir ve Arş’ın üzerindedir” demektedir

İmam Müfessir Ebu Hayyen El-Endelusi “En-Nehrul Med” adlı tefsirinde şöyle diyor: ”Bizim zamanımızda yaşayan Ahmet İbn Teymiyye kendi eliyle yazmış olduğu “El-Arş” adlı kitabında, ‘Allâh-u Teâlâ, Kürsü’ye oturmuş ve oturması için Muhammed’e yer ayırmıştır’ şeklinde yazıldığını gördüm

İmam Ebul Kasın el-Kuşeyri “Er-Risele el-Kuşeyriyye” ve İmam Ahmed er-Rifai “El-Burahan el-Mu’eyyed” adlı kitaplarında naklettiklerine göre İmam Cafer es-Sadık şöyle buyurdu: ”Her kim Allâh’ın bir şeyin içinde, bir şeyin üstünde veya bir şeyden gelme olduğunu iddia ederse müşrik olur Çünkü bir şeyin içinde olursa kuşattırılmış olur, bir şeyin üstünde olursa taşınmış olur ve bir şeyden gelmiş olursa yaratılmış olur

Dokuzuncu Mesele:

-Cehennemin fani olacağına ve Cehennemin içerisindeki kâfirlerin azabının sona ereceğini iddia etmesidir

Bu sapık görüşü şu kitaplarda geçmektedir:

1- Er-Redu Ala Men Kale Bifene’in Nar
2-İbni Kayyımın “ Hadil Ervah”

Bu, İbni Teymiyye’nin en büyük sapıklıklarındandır

İbni Kayyum Ec Cevziyye “Hadil Ervah” adlı kitabında bunu İbni Teymiyye’den nakledip onaylıyor

“Er-Reddu Ala Men Kale Bifene’in Nar” adlı kitabında diyor ki: “Cehennem fani olacak iddiasına Kur’an’dan, sünnetten ve sahabelerin sözlerinden deliller alınır Ancak Cehennem kalıcıdır diyen kişilerin elinde ne Kur’an’dan ne hadislerden ne de âlimlerin sözlerinden delil bulunmaktadır

Cevap:

Bu iddia çok açık ve net bir küfürdür Çünkü Kur’an’a, sabit olan hadisler ve âlimlerin icamaına karşı gelen bir görüştür

Allâh-u Teâlâ “El Ahzâb” suresinin 65 ayetinde, “Et- Tevbe” suresinin 68 ayetinde, “El-Bakarah” suresinin 167 ayetinde, “En- Nisa’ ” suresinin 169 ayetinde, “El-İsrâ’ ” suresinin 97 ayetinde “Cehennem kalıcıdır, fani olmaz” diye bildirmiştir

İmam Buhari’nin “Es-Sahih” adlı kitabında Ebu Hureyra’dan rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimiz bir hadisi şerifinde şöyle buyurdu: “Kıyamet gününde, Cennet ehline şöyle denilir: “Ey Cennet ehli bundan sonra ölüm yoktur ve Cehennem ehline şöyle denilir: Ey Cehennem ehli bundan sonra ölüm yoktur

İmam Buhari’nin “Es-Sahih” ve İmam Müslim’in “Es-Sahih” adlı kitaplarında İbni Ömer’den rivayet ettiklerine göre Peygamber Efendimiz bir hadisi şerifinde şöyle buyurdu: “Cennet ehli Cennet’e ve Cehennem ehli Cehennem’e girdikten sonra ölüm getirilir Cennet ve Cehennem arasına bırakılır ondan sonra ölüm kesilir Daha sonra şöyle nida edilir: ‘Ey Cennet ehli bundan sonra ölüm yoktur Ey Cehennem ehli bundan sonra ölüm yoktur’ Cennet ehli olanlar bunu duyduğu zaman daha fazla sevinirler Cehennem ehli de bu nidayı duyduğunda daha fazla üzülür

İmam Hafız İbni Hacer El Askalani, “Fethil Bâri” adlı kitabında İmam Kurtubi’nin şöyle dediğini naklediyor: “Bu hadislerde çok açık ve nettir ki, Cehennem ehlinin kalıcı olması belli bir süreye kadar değildir Cehennem’de kalıcı olmaları, Cehennemde ölümsüz olmaları açık ve nettir Her kim Cehennemehlinin Cehennemden çıkıp Cehennem fani olacaktır veya Cehennemin yok olacağını iddia ederse Peygamber Efendimizin ve Ehlisünnetin icmâ ettiği konulara karşı gelmiş olur

İmam Teftezeni ”Şerh el-Adide En-Nesefiyye” adlı kitabında şöyle diyor: ”Cehmiyye denen gurup, Cennet ve Cehennemin fani olacağını iddia ettiler Bu batıl ve Kur’an’a, Sünnete ve İcma’a muhalif olan bir sözdür

Hafız Müctehid Takiyuddin Es Subki, İbni Teymiyye’ye karşı “El İtibaru Bi Bakail Cenneti Ven-Nar” adında bir kitap yazmıştır Bu kitapta diyor ki: “Müslümanların inancına göre Cennet ve Cehennem kesinlikle fani olmazlar” Ebu Muhammed İbni Hezım bu konuda icmaı nakletmiştir “Her kim bu konuda muhalif olursa âlimlerin icmaı ile bu kişi kâfir olur


Onuncu Mesele:

Te’vili reddetmesi ve Ehlisünnetten hiç biri tevil yaptığını inkâr etmesinin meselesi

Bu sapık görüşü şu kitapta geçmektedir:

1- Mecmu Fetave İbni Teymiyye

“Mecmu Fetave İbni Teymiyye” adlı kitabında diyor ki: “Bugüne kadar kesinlikle sahabelerden hiçbirinin sıfat ayetlerini veya sıfat hadislerini tevil ettiğini görmüş değilim

Cevap:

İlk önce te’vil; bir ayeti veya hadisi zahirine göre alınmamak demektir Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerin ve Peygamberimizin hadislerinin bir kısmı Muhkem bir kısmı da Müteşabihtir(Âli ‘İmrân / 7)
Muhkem; manası açık olandır Başka bir deyimle Arapça lügatine göre tek anlamlı kelimelerdir
Müteşabih ise manası açık olmayandır veya birden fazla manayı kabul eden kelimeler olup yakışır bir mana bulmak için dikkat edilmesi gerekendir

Te’vili reddedenlere karşı, İbni Abbas’ın talebesi olan Hz Mücait, İbni Abbas’ın: ”Bunun ( Kur’an’ın) te’vilini bilenlerdenim” dediğini rivayet etmiştir (Zâd EL-Mesir, Ed-Dur el-Mensur)

İmam İbni Mâce’nin “Es-Sünen” adlı kitabında rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimiz, İbni Abbas’a şöyle dua etti: ”Ey Allâh’ım! Ona Hikmeti ve Kitabın ( Kur’an’ın) te’vilini öğret

Hanbeli mezhebinin en büyüklerden biri olan İmam Hafız İbnil Cevzi “El-Mecelis” adlı kitabında te’vili reddedenlere karşı savaş açmıştı Bu kitapta diyor ki: “Peygamber Efendimiz bu hadiste İbni Abbas’a dua mı ediyor yoksa beddua mı? Çünkü te’vil yasak olsaydı o zaman bu beddua sayılır ve Peygamberimiz de İbni Abba’a beddua etmez Demek ki ona dua etti O zaman Peygamberimiz ona dua etmişse yasak olmadığı anlaşılır

İmam Buhari “Sahih” inde Hafız İbni Hacer bu kitabın açıklanmasında İbni Abbas’tan şöyle naklediyorlar: “El- Kalem suresinin 42 ayetinde
يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ

şiddetli bir olay geçecektir” İbni Abbas radiyallâhu anhu “sak” kelimesini “şiddet” diye te’vil etmiştir Bu kelime zahirine göre “ayak” diye bilinmektedir Arapça lügatinde “sak” kelimesinin birden fazla manası vardır İbni Abbas bunu “şiddet” diye te’vil etmiştir İşte bu sahabelerden bir delildir

Ehli Selefe gelince;
İmam Hafız Beyhaki, Ehli Seleften olan Mücahit’ten rivayet ettiğine göre “El-Bakarah suresinin 115 ayetinde geçen “vech” kelimesini “kıble” diye te’vil etmişlerdir Yani “Allâh’ın kıblesi” demiştir

İmam Beyhaki “Menakib Ahmed” adlı kitabında Ehli Seleften olan İmam Ahmet İbni Hanbel’den rivayet ettiğine göre “El- Fecr” suresinin 22 ayetinde geçen وَجَاءَ رَبُّكَyani “Allâh’ın sevabı geldi” manasında te’vil etmiştir Bunu da İbni Kesir “El-Bideye ven Niheye” adlı tarih kitabında rivayet etmiştir

Ehli Seleften olan İmam Buhari, El- Kasas suresi’nin 88 ayetinde geçen
كُلُّ شَئْ هَالِكٌ إِلا وَجْهَه ٍ

yani her şey fani olacaktır, Allâh’ın mülkü hariç veya ancak Allâh için yapılan amel kalır” manasında te’vil etmiştir

Onbirinci Mesele:

-Peygamberlerle, Salih kullarla tevessül etmenin, onlarla teberrük etmenin, eserleri ile teberrük etmenin haram olduğunu iddia etmesi

Bu sapık görüşü şu kitaplarda geçmektedir:

1-Er-Redu Alal Mantıkiyyin
2-Et-Tevessül vel Vesile
3-El-Feteval Kübra

“Et-Tevessül vel Vesile” adlı kitabında “ancak bidat olan ziyaret, yani haram olan ziyaret o da ölüden dua veya şefaat istemek veya onun kabrinin yanında (dua kabul olunur diye) dua etmek, bu tür ziyaretler kesinlikle peygamber efendimiz ona izin vermemiştir Sahabelerde bunu yapmamıştır Bu davranış ve fiiller şirkin türündendir ve şirkin sebeplerindendir

Cevap:

İlk önce İmam İbni Hacer Heytemi “Haşiyet İbni Hacer Ala Şerhil İdah” adlı kitabında diyor ki; “Hiç kimse İbni Teymiyye’nin sözlerini almasın Çünkü Allâh-u Teâlâ bu kimseyi saptırmıştır Onun aleyhine İmam Sübki geniş bir yazı yazmıştır İbni Teymiyye, Peygamberimizin hakkında iftira atması beklenilir Çünkü o, Allâh hakkında bile iftira atmıştır Allâh’a organ mahiyetinde el, göz, ayak ve yön nispet etmiştir Bundan dolayı birçok âlim onu tekfir etmiştir

İmam El Kevseri, “Haşiyet es-Sayfu Sakil” şöyle demiş; “Peygamber Efendimiz aleyhissaletu vesselamın kabrini ziyaret etmenin hakkında çok hadisler vardır Bu hadisleri Hafız Selahattin El Ale’i bir kitapta toplamıştır İmam Ali el-Kari “Eş Şifa” adlı kitabının açıklamasında diyor ki; “Hanbelîlerden olan İbni Teymiyye bu konuda aşırı gitmiştir Peygamber Efendimizin kabrini ziyaret etmenin haram olduğunu iddia etmiştir Bazı kişiler bu ziyaretin dinimizde bilinmesi gereken konulardan bir tanesi olduğundan dolayı bunu inkâr eden kimsenin kâfir olacağını bildirmiştir” Bu doğrudur Çünkü âlimlerin icmaı ile müstahap olan bir şeyi tahrif etmek kesinlikle doğru değildir Bu da küfürdür” İnsanları Peygamber Efendimizin kabrini ziyaret etmenin engellenmesinin sebebi Peygamber Efendimize olan kalplerindeki kinlerinden dolayıdır

İmam Tabarani’nin rivayet ettiğine göre gözleri görmeyen bir kişinin Peygamber Efendimizin yanına gelerek şöyle dedi: ”Ey Allâh’ın Resulü! Benim körlüğüm için dua eder misiniz?” Peygamberimiz, o adama; “İstersen sabret, istersen sana dua edeyim” diye cevap verdi O adam: “Bana yardım edecek kimse yoktur” dedi Peygamber Efendimiz ona dedi ki: ”Abdest haneye git ve abdest al sonra iki rekât namaz kıl, sonra şu duayı oku: “Ey Allâh’ım! Sana rahmet Peygamberi olan senin Peygamberinle dua ve teveccüh ediyorum Ya Muhammed, seninle Allâh’a teveccüh ediyorum ki“ Bu olay esnasında hazır olan ve onu nakleden Osman B Huneyf şöyle demiştir: “Allâh’ın adına yemin ediyorum ki, oradan ayrılmadan ve uzun bir süre geçmeden o adam, gözleri açık bir şekilde içeri girdi” Bundan anlaşıyor ki:

1-Peygamber Efendimiz, gözleri görmeyen adama tevessül duasını öğretti

2-Bu olayı nakleden Osman B Huneyf ismindeki sahabe bu duayı Hz Osman’ın zamanında Hz Osman’dan isteği olan birine öğretmiştir Yani Sahabe olan Osman B Huneyf, Peygamber Efendimizin vefatından sonra birine bu duayı öğretmiştir

3-Yukarıda geçen Osman B Huneyf’in iki olayını İmam Tabarani “El- Mu’cem El-Kebir ve El-Mu’cem Es-Sağir” adlı kitaplarında rivayet edip sahih olduğunu söylemiştir

İmam Hâkîm’in “El-Müstedrak” adlı kitabında Hz Ömer’den rivayet ettiği hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: ”Âdem alayhisselem ağaçtan yedikten sonra: ‘Ey Allâh’ım, Muhammed hakkı için beni bağışla’ diye dua etti…” Bu hadisi İmam Hâkîm bu hadis hakkında senedinin sahih olduğunu açıklamıştır Aynı hadisi İmam Beyhâki de rivayet etmiştir

İmam Buhari’nin “El-Edep El-Mufrad” adlı kitabında rivayet ettiğine göre Hz Ömer’in oğlunun ayağına bir hastalık meydana geldi (Hidr hastalığı) Sahabelerden biri ona “En sevdiğin kişinin ismini zikret” dedi O da “Ya Muhammed” demiş Ayağındaki hastalık geçti Bu olay Peygamber Efendimizin vefatından sonra olmuştur Bu hadisi İmam İbni Sünni “Amel el-yem velleyleh” adlı kitabında da rivayet etmiştir

Bu hadisi İbni Teymiyye “El-Kelim Et-Tayyib-Güzel Sözler” adlı kitabında da nakletmiştir

Hanbelî olan İmam Ebul Vefa b Akil “Et-Tezkirah” adlı kitabında Peygamber Efendimizin şehrine, Medine’sine gittiği zaman ne yapılır çok güzel bir şekilde anlatmıştır Bu da el yazması kitabında bulunmaktadır Bu el yazısı Dimaşk’taki Zahiriye Kütüphanesi 87 nolu bölümünde bulunmaktadır Bu yazıda şöyle diyor:” Peygamber Efendimizin kabrine gelip dua ettikten sonra der ki; “Ey Allâh’ım! Rahmet Peygamberi olan Muhammed aleyhissaletu vesselam ile Sana teveccüh ediyorum Ey Allâh’ın Resulü! Seninle Allâh’a (Allâh’ın Kıblesine) yöneldim, Allâh’a teveccüh ettim Ey Allâh’ım! Muhammed’in hakkı için beni affet” diye dua etsin” Ve diyor ki: “Dilerse Peygamber Efendimizin minberini, Peygamber Efendimizin hutbe verdiği yere ellerini sürmesi müstahaktır

İmam Hafız İbnil Cevzi “El-Vefa Bi Ehvel Mustafa” adlı kitabında ve aynı zamanda Hafız Ed-Diya el-Makdisi’nin rivayet ettiklerine göre, Ebu Bekir b Mukkari diyor ki; “Ben, Tebarani ve Ebuş Şeyh, Peygamber Efendimizin cami avlusundaydık Çok acıkmıştık ve o gün hiçbir şey yememiştik Akşam yemeği vakti geldiğinde Peygamber Efendimizin kabrine gidip şöyle dedi: “Ey Allâh’ın Resulü! Çok acıktık” Yani Peygamber Efendimizden yardım dilemişti Daha sonra gittim Ebul Kasım bana dedi ki: “Otur, ya rızk gelecek ya da öleceğiz” daha sonra ben ve Ebuş Şeyh kalktık, Tebarani orada kaldı Hz Ali’nin soyundan gelen biri geldi ve kapıyı çaldı Kalkıp kapıyı açtık Onun yanında iki genç vardı Her birinin elinde büyük bir sepet vardı Sepetlerin içi yemeklerle doluydu Yedik, kalanı götüreceklerini zannettik Ama sepetleri bırakıp, o iki genç kalkıp gittiler Hz Ali’nin soyundan gelen kişi dedi ki: ‘Peygamber Efendimize şikâyette mi bulundunuz?’ Peygamber Efendimizi rüyamda gördüm, sizlere yemek getirmemi emretti

İmam Subki “Şifaus Sakam” adlı kitabında ”Peygamber Efendimiz yaratılmadan önce, yaratıldıktan sonra, hayattayken, vefatından sonra, Berzah âlemindeyken ve kıyamette, hesap sahasında ve cennette bile onunla tevessül etmek caizdir” demiştir

Hanbelî İmam Buhuti “Keşşafı Kına” adlı kitabında diyor ki; “Kabre el sürmede hiçbir beis yoktur Ve Peygamber Efendimizin hücresini öpmek de müstahaptır

İmam Meri bYusuf el-Hambeli “Gayetul Munteha” adlı kitabında diyor ki; “Bereket umularak bir kabre dokunmakta herhangi bir beis yoktur

İmam El Merdavi el-Hanbelî “El İnsaf” adlı kitabında diyor ki; “Kabre dokunmak caizdir Bunda herhangi bir kerahet yoktur

İmam El Semhudi, “Vefaul Vefa” adlı kitabında diyor ki: “Bilal radiyaallâhuanhu Şam’dan kalkıp Peygamber Efendimizin ziyaretine geldiğinde kabrine gelip orada ağlamaya başladı Yüzünü kabre sürmeye başladı” İmam Hafız İbni Hacer Askalani diyor ki: “Hacerul Esved’i öpmek caiz olduğundan âlimler ‘saygı gösterilmesi gereken insan olsun cansız olsun öpmek caizdir’ demişlerdir şeklinde buyurmuştur İmam Ahmed bin Hanbel’e, Peygamber efendimizin kabrini ve minberini öpmek konusunda soru soruldu O, bu sorunun cevabı olarak “Bunda beis yoktur” demiştir Aynı şekilde et-Tayyib en-Neşiri rivayet ettiğine göre el-Muhib et-Tayyib şöyle dedi: Peygamber Efendimizin kabrine dokunup, kabri öpmek caizdir Salih âlimlerin görüşü de budur

İmam el-Ayni “ Umdetul Kari Bişer Sahihil Buhari” adlı kitabında, İmam Ahmed bin Hanbel, İmam Şafii’nin elbisesini yıkayıp suyunu içtiğini” nakletmiştir

Hafız İbni Bin Şeybe ”El-Musannaf” adlı kitabında diyor ki: “Yezid Bin Abdilmelik diyor ki: ’Sahabelerden bir grubun cami boş olduğu zaman Peygamber Efendimizin minberine gidip el sürüp dua ettiklerini gördüm

İmam Ahmed’in oğlu Abdullah’ın “Sualet Abdullâh b Hanbel” adlı kitabında diyor ki; “Babamın, bir kimsenin Peygamber Efendimizin hutbe okuduğu yeri bereketlenme niyetiyle dokunursa hükmü nedir? Buna cevap olarak dedi ki; ‘Bunda beis yoktur’ demiştir” ( Keşful Kifâ’)

Hatta tevessülün haram olduğunu iddia eden İbni Teymiyye “İktidaus Sırat el-Mustekim” adlı kitabında İmam Ahmed’in Peygamber Efendimizin minberine, oturduğu yere ve elini koyduğu yere el sürmenin caiz olduğunu nakletmiştir

İmam Buhari ve İmam Müslim’in Enes’ten rivayet ettiklerine göre Peygamber Efendimiz Veda Haccı’nda saçını kestirdikten sonra saçlarını Ebu Talha’ya verip “İnsanlara dağıt” demiştir

İmam Ahmed’in, “Müsned” inde rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimiz tırnaklarını kesip kendisi bizzat insanlara dağıtmıştır

İmam Beyhaki “Deleil en-Nübüvve” ve İmam Hâkim “El-Müstedrak” adlı kitaplarında rivayet ettiklerine göre, Yermük Savaşı’nda Sahabe Halit B Velid takkesini kaybetmiştir “Arayınız” dedi Tüm sahabelerle birlikte aradılar ama bulamadılar Tekrar “Arayınız” dedi En sonunda buldular Sonra Hz Halit şöyle dedi: “Peygamber Efendimiz umrede saçını kestirdi İnsanlar Peygamberimizin saçından alabilmek için yarıştılar Onlardan önce Peygamberimizin ön saçlarından birkaç tane aldım ve bu takkemde sakladım Bunlarla katıldığım her savaşı kazandım” Hafız İbni Hacer El-Heysemi bu hadis hakkında şöyle demiştir: “Bu hadisi İmam Tabarani ve İmam Ebu Ya’le rivayet etmişlerdir

İmam Müslim’in “Sahih” inde rivayet ettiğine göre Ebu Bekir’in kızı Esma, bir cübbe göstererek şöyle dedi: “Bu, Peygamber Efendimizin cübbesidir Aişe’nin yanındaydı Aişe vefat ettiğinde ben aldım Peygamber Efendimiz giyerdi Biz de bu cübbeyi yıkayıp suyunu hastalara içirirdik

Onikinci Mesele:

-Peygamber Efendimizin kabrini ziyaret etme niyetiyle yolculuk etmek haramdır ve bu yolculuk esnasında namazları kısaltamaz iddiası

Bu sapık görüşü şu kitaplarda geçmektedir:


1-Mecmu Feteva İbni Teymiyye
2-Er-Red Alal Ehne’i
3-El-Feteval Kübra

“Mevmu Feteve İbni Teymiyye” adlı kitabında diyor ki: “Her hangi bir kabri ziyaret etmek için yolculuğa çıkmak âlimlerin cumhuruna göre yasaklanmıştır Bu yolculuk haram olduğundan dolayı namazlarda kısaltma yapılamaz

“El Feteva Kübra” adlı kitabında diyor ki: “Peygamberlerin ve evliyaların kabirlerini ziyarete gitmek bid’attir Sahabelerden ve tabilerden hiçbiri bunu yapmamıştır Hatta Peygamber Efendimizde bunu emretmemiştir Hiçbir imam da bunun müstahap olduğunu görmemiştir Her kim bunun ibadet olduğuna inanıp yaparsa o kişi sünnete ve âlimlerin icmaına muhalif olmuştur

Cevap:

İmam Takiyyuddin El-Husani “Defu Şübehi Men Şebbehe ve Temerrad” adlı kitabında şöyle diyor: “İbni Teymiyye’nin eleştirildiği konulardan biri, Peygamber Efendimizi ziyaret etmenin âlimlerin icma’ı ile haram olduğunu iddia etmesidir Bu sözdeki büyük iftiraya bak İcma ile diyor Bu “İcma” sözü nerede geçiyor Bu sapıktan sakındıran Sahabelerden, Tabilerden veya Müslümanların imamlarından bir delil istiyoruz

Tabi söylenen bu batıl sözü ondan başka hiç kimse söylemedi Bilakis meşhur olan ve meşhur olamayan kitaplarda ve Müslümanların davranışlarından bu ziyaretin caiz ve en önemli sünnetlerden biri olduğu anlaşılır Hatta bu Resullerin sünneti ve muvahhidlerin ittifakıyladır Bunu ancak kalbinde münafıkların hastalığı varsa veya Yahudilerin ve din düşmanlarının yandaşı olan kötü niyetli insanlar söyler

İmam İbni Hacer El-Heytemi, “El-Cevher El-Münazzam Fi Ziyaretil Kabiri-ş Şerifi-n Nebevil Mükerram” adlı kitabında şöyle diyor: “Bana; ‘Sen nasıl Peygamber Efendimizi ziyaret etmenin icma’ ile caiz olduğunu söyleyebildin? İbni Teymiyye bunu inkâr etmiş ve hatta haram olduğunu iddia etmiş O, bu ziyaret esnasında namaz kısaltılmaz dedi’ dersen, derim ki: ‘İbni Teymiyye kimdir ki, onun sözlerine bakılsın ve dini konularda onun görüşleri alınsın? O, El-İz B Abdusselam gibi birçok âlimin eleştirdiği, görüşlerinin batıl ve fikirlerinin kötü olduğunu söyleyerek hakkında şöyle söylemiştir: “Allâh, onu saptırdı, rezillik gömleğini giydirdi Büyük iftira ve yalanlarından dolayı kötü bir sonuca ve mahrumiyete ulaştı

İmam Hâkim “El-Müstedrek” adlı kitapta rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: “İsa aleyhisselam adaletli bir imam olarak inecektir Hac ve umre niyetiyle Mekke’ye gidecektir Ondan sonra kabrime gelip bana selam verecektir Bende selamına karşılık vereceğim” diye buyurmuştur

Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselamın kabrini ziyaret etmenin caiz olduğuna dair İmam Es Subki “Şifaussakam fi Ziyaretinnebi Aleyhisselatuvesselam” adlı bir kitap yazmıştır

Hafız İbni Hacer Askalani “El-Emeli” adlı kitabında İmam Nevevi’den naklediyor ve “Peygamber Efendimizin kabrini ziyaret etmek en güzel amellerden biridir” diyor

İmam Tabarani’nin rivayet ettiği ve Hafız İbni Seken’in sahih olduğunu söylemiş olduğu hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: “Her kim bana ziyaret ederse -bana ziyaret etmekten başka niyeti yoksa- ona şefaatçi olmamı hak etmiştir

Hafız İbni Asekir “Et-Tecume en-Neyyira” adlı kitabında rivayet ettiği hadisi şerifte Peygamber Efendimiz aleyhissalatu vesselam diyor ki:” Vefatımdan sonra beni ziyaret eden kimse sanki beni hayatta iken ziyaret etmiş gibi olur” (Darakutni, Ebu Ya’la ve Beyhaki)

İmam Ebu Davut Et-Tayalısı ‘Müsned’inde Hz Ömer’den rivayet ettiği hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: “Beni ziyaret etme niyetinden başka bir niyeti olmadan beni ziyaret edene şefaatçi veya şahit olurum

Hafız İbni Asâkîr “Tarih Dimaşk” adlı kitabında şöyle rivayet ediyor: ” Hz Ebu Bekir’in zamanında Bilal Habeşi Şam’a yerleşti Daha sonra Hz Ömer’in zamanında Peygamber Efendimizi rüyasında gördü Peygamber Efendimiz ona şöyle dedi: “Nedir bu soğukluk ya Bilal? Seni özledik” Bilal sabahleyin uyandığında hemen Medine’ye doğru yola çıktı Medine’ye vardığında hemen Peygamber Efendimizin kabrine gitti Yüzünü kabrin toprağına sürmeye başladı O kadar ağladı ki, yüzüne yakın olan toprak çamur oldu Hz Hasan ve Hz Hüseyin, Bilal’ın geldiğini duyunca hemen onun yanına gelip ondan ezan okumasını istediler Bilal ezana başladığında Kelime-i Şehadet’in birinci kısmına varınca Medine halkı onu dinlemeye başladı Tekrarlayınca herkes evinden, iş yerinden dışarı çıktı Kelime-i Şehadet’in ikinci kısmına gelince herkes camiye doğru yürümeye başladı Tekrarlayınca da herkes onun gibi ağlamaya başladı
Burada Hz Bilal, Şam’dan Medine’ye sırf Peygamber Efendimizi ziyaret etmek için gitmiştir

Onüçüncü Mesele:

-İbni Teymiyye’nin, Hz Ali’ye karşı gelmesi

Bu sapık görüşü şu kitaplarda geçmektedir:


1-Mihac es-Sünne en-Nebeviyye
2-Nakd Meratibul İcma

“Mihac es-Sünne en-Nebeviyye” adlı kitabında Hz Ali hakkında diyor ki: “Din için değil koltuk için savaşa girmiştir

Aynı kitabında diyor ki: “Hz Ali kötü bir halde olmasaydı birçok sahabe, birçok tabi ona küfretmez ve ondan nefret etmezlerdi

Aynı kitabında da diyor ki: ”Bilindiği gibi birçok sahabe Hz Ali’yi eleştirmişlerdir

Yine aynı kitapta diyor ki: “Ali Beni Muggayire’den bir kız isteyip evlenmesinin nedeni Fatıma’ya zarar verme niyetindendir

Aynı kitapta adlı kitabında diyor ki: “Ali namazı kıldırırken ayetleri karıştırdığı için Allâh-u Teâlâ, “En-Nisâ’” suresinin 43 ayetini onun hakkında, yani Hz Ali hakkında indirmiştir”Ayette şöyle geçmektedir: “Ey iman edenler! Sarhoş iseniz namaza yaklaşmayınız” demiştir

Hâlbuki bu hadisi İmam Hâkim “El Müstedrek” adlı kitabında Hz Ali’den riayet ettiğine göre diyor ki: “Ensarlardan biri, bu ayet inmeden önce namaza davet etti Bir adam imamlık yaptığında “El-Kafirun suresini okudu Bu sureyi okurken karıştırdı Daha sonra “En-Nisâ’ “ suresinin 43 ayeti nazil olmuştur İmam Hâkim diyor ki; “Bu hadisin isnadı sahihtir” İmam Hâkim bu hadisten anlaşılması gereken konu şudur diyor: “El-Havariciler, sarhoş olup ayeti yanlış okuma meselesini Hz Ali’ye nispet ediyorlar Bundan dolayı İbni Teymiyye haricilere bu konuda muvafık olmuştur

İmam Hacer El Askalani “Ed-Durar el-Kemine” adlı kitabında şöyle diyor: “İbni Teymiyye, Hz Ali’ye 17 meselede karşı çıkmıştır Hz Ali’nin bu 17 meselede Kur’an-ı Kerim’e karşı geldiğini iddia etmiştir” İbni Hacer diyor ki: “Âlimler, Hz Ali hakkında böyle bir iftira için İbni Teymiyye’nin münafık olduğunu söylemişlerdir

İmam Müslim’in “Sahih”inde rivayet ettiğine göre Hz Ali şöyle buyurdu: “Allâh’a yemin ederim ki; Peygamber Efendimiz bana vermiş olduğu ahdi bende tekrarlıyorum Beni ancak mümin olan sever ve ancak münafık olan benden nefret eder

Bu konuda İbni Teymiyye’nin karıştırmış olduğu meseleden bir tanesi de Peygamber Efendimiz, Ammar b Yâsir hakkında “azmış olan gurup onu öldürecektir” demesi meselesidir İbni Teymiyye diyor ki: “Burada insanların görüşleri var Bazı kişiler bu zayıf hadistir demişlerdir

Kesinlikle bu batıl ve yalandır Çünkü hiçbir muhaddis ve hafız bu hadis hakkında “zayıftır” dememiştir Bu hadis “mütevatir” bir hadistir Bunu 24 sahabe rivayet etmiştir İmamu Suyuti “El Hasa’s el Kubra” adlı kitabında, İmam Ez Zebidi “Lukat el-Le’eli adlı kitabında, “vel Menevi El-Cami es-Sağir” adlı kitabında bu hadisin “mütevatir” olduğunu söylemişlerdir İbni Abdulber, “El İstiap” adlı kitabında bu hadis hakkında diyor ki; “Bu hadis en sahih hadislerdendirler” İmam İbni Hacer El Askalani “Fethul Bâri Ala Sahihil Buhari” adlı kitabında bu hadis hakkında diyor ki: “Bu hadisin bütün yolları sahihtir veya hasendir

Hz Ali ile alakalı başka bir mesele ise Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselam “Benden sonra sen her müminin velisisin” demesidir İbni Teymiyye, bu hadis hakkında diyor ki: “Bu hadis kesinlikle uydurmadır, yalandır

Hâlbuki bu hadisi İmam Tirmizi “Es-Sünen”, İmam Nesei “El-Hasais” ve İmam Ahmed “Eel Müsned” adlı kitaplarında rivayet etmişlerdir İmam İbnu Hibben “Sahih”inde bu hadisinsahih olduğunu söylemiştir İmam El Hâkim “El Müstedrek” adlı kitabında diyor ki: ”Bu hadis Müslim’in şartlarına göre sahihtir” İmam Ahmed, “Müsned”in ve Ebu Naim “El-Hilye” adlı kitaplarında da rivayet etmişlerdir Hafız İbni Hacer Askalani” El-İsabeh” adlı kitabında diyor ki: “Onun senedi güçlüdür

İbni Teymiyye, “El Minhec” adlı kitabında diyor ki: “Allâh-u Teâlâ güneşi Ali için durdurma hadisi kesinlikle uydurmadır

İmam Hafız El Hacer El Askalani “ Fethul Bâri” adlı kitabında bu hadis için “Sahihtir” demiştir

İmam Et Tahavi, İmamı Et Tebarani El-Mu’cem el-Kebir” adlı kitabında İmam Hâkim ve İmamı Beyhaki “Eddeleil” adlı kitabında bu hadisi rivayet etmiştir

Peygamber Efendimiz diyor ki: “Ben ilmin şehriyim, Ali ise onun kapısıdır
İbin Teymiyye, “Minhec Sünne Nebeviyye” adlı kitabında bu hadis için ”İmam Tirmizi rivayet etmiş olsa bile uydurulmuş olan hadislerdendir” demektedir

İmam Hafız Iraki, İmam Hafız El-Elâi, İmam İbni Hacer Askalani ve İmam Hafız Suyuti “En-Nüket el-Bediat” adlı kitabında “bu hadisi İmam Tirmizi ve İmam Hâkim rivayet etmişlerdir” demiştir Hafiz İbni Hacer “bu hadis sahihtir” demiştir Ben bu hadis hakkında hasendir diyorum

İbni Teymiyye, “Minhec Sünne Nebeviyye” adlı kitabında diyor ki, “Peygamberimizin, Ali ile kardeşliği ilan etme hadisi kesinlikle uydurmadır” demiştir

İmam Hafız İbni Hacer Askalani, “Şerhil Buhari” adlı kitabında “Kardeşliği ilan etme meselesi iki defa olmuştur Birincisi Muhacirlerin arasında, ikincisi ise Muhacirler ve Ensarlar arasındadır” demektedir Bu Hadisi İmam Hâkim de rivayet etmiştir

Peygamberimiz Hz Ali hakkında ”Hâkimlik konusunda sizin en bilgiliniz Ali’dir” Bu hadis için de “bu hadis sabit değildir Çünkü bunun güçlü olan bir senedi yoktur Çünkü hâkimlik din ve ilim gerektiriyor” demiştir

Hâşâ bu sözleriyle Hz Ali’de ilim ve din yok mu demek istiyor? Hâlbuki İmam Buhari, “Sahih” adlı kitabında İbni Abbas’tan, o da Hz Ali’den bu hadisi rivayet etmiştir

Peygamberimiz diyor ki: “Ali’yi seven beni sevmiş olur, Ali’yi sevmeyen ve buğz eden bana buğz etmiş olur” İbni Teymiyye bu hadis için “Uydurmadır” demektedir

Bu hadis “Hasendir” İmam Taberani “El-Mucem el-Kebir” adlı kitabında rivayet etmiştir İmam Hâkim “El Mustedrak” adlı kitabında da rivayet etmiştir ve “Hasendir” demiştir

Ondördüncü Mesele

-Sadece Allah’ın ismi ile zikir çekmenin bid’at olduğunu iddia etmesi meselesi

Bu sapık görüşü şu kitapta geçmektedir:


1- Er-Red Alal Mantıkiyyin

“Er-Red Alal Mantıkiyyin” adlı kitabında “Allah’ın ismi tek başına olduğu zaman ne yeryüzü ehline nede gökyüzü ehline faydası vardır” demiştir
Aynı kitapta diyor ki: “Bazı zahitleri Allah’ın ismini çekerek zikir yapmak bi’atlardan sayılır

Cevap:

Bu yanlış olan sözü ne kendisinden önce ne de kendisinden sonra kimse söylemiştir Çok kötü bir bidat yapmış olur Bu sözünü kimse kabul etmemiştir

Hâlbuki İmam Müslim ve başkaları Enes’ten rivayet ettiklerine göre Efendimiz “Allah, Allah diyen bir kimsenin üzerine kıyamet kopmayacaktır” demiştir

İslam dünyasının önde gelen 20 din adamı, Küresel Yenilik ve Rehberlik Merkezi (GCRG) ile Canopus Consulting adlı Londra merkezli düşünce kuruluşlarının organize ettiği, Artuklu Üniversitesi’nin ev sahipliği yaptığı konferans için Mardin’de bir araya gelerek; İbni Teymiyye’nin terör örgütlerine referans olan fikirlerini tartıştı Peki, günümüzün en önemli problemi olan terör belasına fikir babalığı yapan İbni Teymiyye kimdir?
İyi bir tahsil gören, çok kitap okuyan ve ilim sâhibi olan İbni Teymiyye, daha sonra ilminin çokluğuna aldanarak müderris olan babasının ve hocalarının doğru yolunu bıraktı Kendi görüşlerini üstün görerek Ehl-i sünnet yolundan ayrıldı Bozuk fikirlerinden dolayı birçok defa hapse atıldı, 1328’de hapishanede öldü

YANGIN KENDİLERİNE ULAŞINCA
İbni Teymiyye, İslam tarihinde bir benzeri olmayan, şahsına münhasır bir kimsedir Hiçbir âlimi beğenmez, Eshab-ı kiram ve dört mezheb imamı dahil herkesin yanlış yaptığını söylerdi Karşısındakini küçümsemek, büyüklerle alay etmek âdeti idi Ehl-i sünnete karşı, isyan bayrağı çekti İslâm âlemine fitne, fesat ateşi saldı Pek çok fetvasında icmadan, İslam âlimlerinin ittifaklarından ayrıldı
Bu farklı hükümler İslamı bölmek, parçalamak isteyen İslam düşmanlarına malzeme oldu Bunun için hemen hemen bütün sapık, bozuk, Ehl-i sünnet dışı akımlar hep İbni Teymiyye’nin fikirlerinden faydalandılar; bozuk düşüncelerini bu fikirler üzerine bina ettiler Örneğin, İngiliz ajanı Hempher vasıtasıyla kurdukları Vehhabilik, İbni Teymiyye’nin sapık fikirleri ile İngiliz câsûsu Hempher’in yalan ve hîlelerinin karışımından ibarettir
Geçmişten günümüze; İbni Kesir, Zehebi, İbnül Kayyum Cevziye, Abdülvehhab, Şevkani, Efgani, Abduh, Reşid Rıza, Mevdudi, Hasan Nedvi, El Benna, SKutup ve günümüz bazı ilahiyat mensupları, İhvan-ı Müslimin, El Kaide hareketi, İbni Teymiyye’nin fikirlerini savunmuşlardır
Batılılar yıllardır, İslamı bölmek, Müslümanları birbirine düşürmek için İbni Teymiye’nin fikirlerini gündemde tutup dolaylı destek verdiler Sonra da oturup, Müslümanların birbiri ile kavgalarını, birbirlerini öldürmelerini zevkle seyrettiler Ne zaman ki iş tersine döndü, bumerang gibi, ok geri dönüp sahibini hedef aldı; intihar bombacıları, toplu öldürme terör eylemleri başladı, birden telaşa, korkuya kapıldılar
Bu ikiyüzlülüktür Müslümanlara her türlü ölümü, zulmü reva göreceksin, kendine gelince; bu haksızlıktır, terördür diyeceksin, bu adalete, insanlığa sığmaz Ehl-i sünnet âlimleri, fitnenin, terörün her türlüsünü lanetlemişler, Müslüman-Hristiyan kime yapılırsa yapılsın hepsine kesin bir tavırla karşı çıkmışlar Bir insanı haksız şekilde öldürmeyi, bütün insanlığı öldürmek şeklinde ifade etmişlerdir

ZARARLI AKIMLARIN FİKİR BABASI
Ehl-i sünnet âlimleri, her zaman, İbni Teymiyye’nin diğer pek çok fikirleri gibi, işgalcileri ve bunlarla mücadele etmeyen Müslümanları düşman ilan eden “Mardin fetvası”nın da yanlış olduğunu; bu fetva ile iki Müslüman askerinin savaştığını, kardeş kanı dökülmesine, binlerce Müslümanın ölmesine sebep olduğunu bildirmişlerdir
İbni Teymiyye’nin fikirleri Müslümanları birbirine düşürmek için kullanıldığı gibi; dinde reform, yenilik yapmak isteyenler de hep onun sapık fikirlerinden istifade etmişlerdir Yani, İbni Teymiyye dinde reformcuların da fikir babasıdır Son devir büyük İslâm âlimi Seyyid Abdülhakîm Arvasi kuddise sirruh, “Dinde reform sapıklığını ortaya ilk çıkaran, İbni Teymiyye oldu Bu sapıklık sonradan, câhiller ve İslâm düşmanları tarafından küfre kadar götürüldü” buyurmuştur
Mâlikî âlimlerinden Tâhir Muhammed Süleymân, (Zahîretül-fıkhil-kübrâ) kitabında, “İbni Teymiyye’nin sözlerinin kıymeti yoktur O, dalâlettedir ve Müslümanları dalâlete (bid’ate, küfre) sürüklemektedir Müslümanların icmâ’ından (söz birliğinden) ayrılmış, bid’at yolunu tutmuştur İslâm âlimleri, onun dalâlette olduğunu, söz birliği ile bildirdi” demiştir

EHLİ SÜNNET ALİMLERİNİN İBNİ TEYMİYYE HAKKINDA GÖRÜŞLERİ.

Hanbeli fıkıh ve hadis âlimi iken mezhepsiz oldu. Ehl-i sünnete uymayan yazılarından dolayı Mısır’da iki defa hapsedildi. 1263 senesinde Harran’da doğup, 1328 de Şam’da kalede hapiste iken vefat etti.

İbni Teymiye, Ehl-i sünnet âlimlerinin büyüklüğünü anlamamış, tasavvufu inkâr etmiş, Ehl-i sünnetten ayrılmıştır. Kitapları, kendilerine Selefiyyeci diyen mezhepsizlere kaynak olmaktadır. Mezhepsizler, onu övmekte, İslam müceddidlerinin piri demektedirler. İbni Teymiye’nin şaki ve dalalette olduğu Seyf-ül-Cebbar ve farisi Tâlim-üs-sübyanda da yazılıdır.

Camiul-ezherdeki hanefi âlimlerinden Muhammed Bahitin (Tathir-ül-füad min-denisil itikad) kitabı, (Et-tevessüli bin-Nebi ve bis-Salihin), (Şevahid-ül-hak), (Cevahir-ül-bihar), (Seyf-ül-Cebbar) ve (Tâlim-üs-sübyan) kitapları, İbni Teymiye’nin dalalete düştüğünü vesikalarla ispat etmektedir.

İbni Battuta, ibni Hacer-i Mekki, imam-ı Sübki, kendi oğlu Abdulvehhab, izzeddin bin Cema'a, Ebu Hayyan Zahiri, Zahid-ül Kevseri, Yusuf-i Nebhani, imam-ı Şarani, Ahmed bin Seyyid Zeyni Dahlan, Şeyh-ül-İslam Mustafa Sabri Efendi gibi nice âlimler İbni Teymiye’ye reddiyeler yazmışlar, dalalet ve küfürlerini açıklamışlardır. Üstad Necip Fazıl da, (14. asrın irşad kutbu seyyid Abdülhakim Arvasi, “İbni Teymiye dini içinden zedeleyen mülhiddir” buyurdu) diyor. (Türkiye’nin manzarası)

Dal ve mudil olduğu, Savi tefsiri 107. sayfasında da yazılıdır.

İslam âlimleri buyuruyor ki:

Allahü teâlânın, sapıtmasına ilmini sebep ettiği kimsedir. [İbni Hacer-i Mekki - Fetava-yı hadisiyye]

İbni Teymiye öyle bir kimsedir ki, bozuk sözlerine ve çürük vesikalarına, büyük âlimler cevap vermişler ve düşüncelerinin çirkinliğini ortaya koymuşlardır. [Şam, Mısır ve Kudüs’de kadılık yapmış olan şafii fıkıh ve hadis âlimlerinden Muhammed] İzzibni Cemaa, onun için, Allahü teâlânın dalalete sürüklediği, azdırdığı ve zillet gömleği giydirdiği kimsedir. İslam âlimlerine ve bilhassa Hulefa-i raşidine karşı ahmakça itirazlarda bulunmuştur demiştir. [İbni Hacer-i Mekki - El-cevher-ül-munzam]

İbni Teymiye’nin sözlerinin kıymeti yoktur. O, dalalettedir ve Müslümanları dalalete sürüklemektedir. Müslümanların icmasından ayrılmış, bid’at yolunu tutmuştur. İslam âlimleri, onun dalalette [sapık] olduğunu, sözbirliği ile bildirdi. Kutbüd-Berdiri, Şerhi Muhtasarda, bunu uzun yazmaktadır.

 [Tahir Muhammed Süleyman - Zahiretül-fıkhil-kübra]

Kitab-ül Arş onun en çirkin kitaplarındandır. Ona Şeyh-ül-İslam diyenin kâfir olacağını söyleyen âlimler vardır. [İmam-ı Sübki] (Nebras haşiyesinde bildiriliyor.)

İbni Teymiye’ye uyanın malı ve canı helaldir. [Miratül-cenan, Nebras haşiyesi]

İbni Teymiye, Kitab-ül Arş isimli eserinde, “Allah Arş'ın üzerinde oturur, kendisi ile beraber oturması için Resulullaha da yer bırakır” diyor. Essırat-ul-müstekim kitabında da, ibni Abbas gibi büyük sahabilere kâfir demiştir. (Keşfüzzunun)

El-ubudiyyet kitabında ise, Allahü teâlânın ismini zikretmenin bid’at ve dalalet olduğunu bildirmekte ve tasavvuf âlimlerine çirkin iftiralar yapmaktadır.

"Arş kadimdir" diyor. (Akaid-i Adudiyye şerhi)

Şam camiinin minberinden inerken “Allah gökten yere, benim indiğim gibi iner” dedi. [İbni Battuta -Tuhfetünnüzzar tarihi]

Abduh’un yetiştirdiklerinden olup, onun yolunda giden Abdürrazık paşa bile diyor ki:

Vehhabilik, bir bakımdan ibni Teymiye’ye bağlı olduğu gibi, son asrın müceddidi denilen Abduh’daki dinde reform fikirleri de, ibni Teymiye’ye bağlıdır.

"Kaza namazı kılmak lazım değildir" derdi. Halbuki dört mezhepte de farzdır.

Cehennem azabı sonsuz olmadığını söylerdi. Kâfirlerin Cehennemde sonsuz kalacaklarına dair bir çok âyet-i kerime vardır. (Bekara 81, Ahzab 65, Fussilet 28, Zuhruf 74)

(Ömer çok yanılmıştır) diyerek, imam-ı Ahmed’in bildirdiği (Allahü teâlâ, doğru sözü, Ömer’in dili üzerine koymuştur. hadis-i şerifine karşı gelmiştir. Eshab-ı kiramın çoğu, ictihad ile anlaşılacak işlerde yanılmış olsa da, onların yanılmaları, ictihadi mesele idi. İctihadda müctehidin yanıldığı bilinemez. Çünkü ictihad ictihad ile nakzedilmez. Bunun için, müctehid olan o büyükler tenkit edilemez. Dört mezhebin ictihadları farklı olduğu halde, benimki doğru diyerek biri ötekini tenkit etmemiştir.

Sadreddin-i Konevi, İbni Arabi hazretleri gibi tasavvuf büyüklerine de saldırmıştır. “Gazali’nin kitapları uydurma hadis ile dolu” derdi. (Hadika)

İmam-ı Şarani hazretleri buyuruyor ki:
İbni Teymiye, tasavvufu inkâr eder, evliyaya, ariflere dil uzatırdı. Kitaplarını okumaktan, yırtıcı hayvandan kaçar gibi kaçmalıdır. [Tabakat-ül-kübra]

İmam-ı Süyuti hazretleri buyuruyor ki:
İbni Teymiye kibirliydi. Kendini beğenirdi. Herkesten üstün görünmek, karşısındakini küçümsemek, büyüklerle alay etmek âdeti idi. [Kam-ul Muarıd]

Muhammed Ali Bey; Hitat-uş-Şam kitabında diyor ki:
İbni Teymiye’nin hedefi, Luther adındaki papazın hedefine benzer. Fakat, Hıristiyanlığın reformcusu muvaffak oldu. İslamınki olamadı.

İbni Hacer-i Askalani hazretleri buyuruyor ki:
İbni Teymiye; “Kabri Nebeviyi ziyaret için sefere çıkmak haramdır. [Hz.] Ali iman ettiği zaman çocuk olduğu için Müslümanlığı sahih olmadı. [Hz.] Osman malı çok severdi” diyerek eshab-ı kiramın büyüklerine dil uzattı. [Ed-Dürer-ül-Kamine]

İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:
İbni Teymiye, Peygamberlerin masumiyetini (günahtan korunmuş olduklarını) reddetmiştir. Halbuki, masumiyet Peygamberlerin sıfatlarındandır.

Başta Peygamber efendimizin kabri şerifleri olmak üzere eshab-ı kiramın, velilerin, âlimlerin ve salih Müslümanların kabirlerinin ziyaret edilmesine karşı çıkmış, bunları şefaate vesile kılmayı da haram saymıştır. [Fetava-i Hadisiyye]

İbni Teymiye, Furkan isimli kitabında dini üç kısma ayırmaktadır. Selefilere göre bu üç prensip vazgeçilmez esaslardır. İslamiyet ancak bu üç kaide gereğince, aslına uygun olarak bilinebilirmiş. Yoksa İslam pınarını, etraftan karışmış bulanık sulardan yani mezhep imamlarının ictihadlarından arındırmak mümkün değilmiş. Çünkü fıkıhçılar, kelamcılar ve tasavvuf ehli, dinin aslına ilaveler yapmışlar, bu bakımdan din çok genişletilmiş ve içinden çıkılmaz bir hâl almışmış. Dine yapılan bu ilaveleri çıkarmak gerekirmiş.

Selefilerin sımsıkı bağlandıkları üç prensip şöyle:
1- Münezzel din: Kur’an-ı Kerimden ve sahih kabul ettiği hadis-i şeriflerden kendi anladıkları.
2- Müevvel din: Mezhep imamlarının Kitap ve sünnetten çıkardıkları hükümler.
3- Mübeddel din: Geçmiş dinlerin hükümleri ve uydurma saydığı hadis-i şerifler.

İbni Teymiye’ye göre, Münezzel dine uymak bütün müslümanlara farzdır. Çünkü Allahü teâlâ bir müctehidin Kitap ve Sünnetten neyi anladığını bir başka mükellefe sormaz. Hatta onu mükellef de tutmaz. Herkesi Kitap ve Sünneti anladığı ölçüde sorumlu tutar. Bu bakımdan herkes, Münezzel din ile amel etmelidir.

Müevvel dine, tevil edilmiş olana, ictihaddan aciz olan mukallitlere caizdir. Ama müctehid olanlara bu caiz değildir.

İbni Teymiye’nin selefiye yolunu savunan bütün mezhepsizler, kendilerini birer müctehid zannettikleri için, mezhep hükümleri onlar için muteber değildir, Kitap ve Sünnetten anladıklarına tâbi olurlar. Kendilerine selefiyiz diyen bugünkü mezhepsizler, kraldan çok kralcı olup, İbni Teymiye mukallit halk için müevvel din ile [mezhep imamlarının hükümleriyle] amel etmeyi caiz görürken, onlar cahillerin de, mezhep hükümleriyle amel etmesini caiz görmezler, herkesi Kitap ve Sünnete el atmaya iterler.

İbni Teymiye’nin Mübeddel din diyerek eski dinleri bir kalemde silip atması caiz olmaz. Çünkü geçmiş dinlerin iman yani inanılacak hususları (yani amentüdeki esaslar, insanlar tarafından bozulmadan önce) bütün dinlerde aynı idi. İslamiyet bozulan bu hususların doğrusunu bildirmiş, amele ait hükümlerin de, hepsini değil bazılarını nesh etmiştir.

Uydurma hadislerle amel edilen bir din yoktur. Uydurma hadis meselesi de ayrı bir konudur. Bir müctehidin usulüne göre, uydurma sayılan bir hadis, başka bir müctehidlerin usulüne göre sahih olabilir. İbni Teymiye, aklının almadığı hadis-i şeriflere hemen uydurma damgasını basmıştır. Fıkıh, kelam ve tasavvufun ortaya koyduğu hükümleri, usulleri, uydurma hadislerden çıkarıldığı havasını uyandırmak istemiştir. Onun bu mugalatasına İslam âlimleri gerekli cevaplar vermiştir.

Mezhepsizler, imamları olan İbni Teymiye’nin görüşlerine uyar ve onun usulüne uyup Kitap ve Sünnetten ahkam çıkarmaya çalışırlar. Bunu da gayet normal sayarlar ve buna münezzel din derler.

Biz de mezhep imamımız olan imam-ı a'zam hazretlerinin hükümleriyle amel edince, onun usullerine uyunca, Allah’ın gönderdiği din ile değil, mezhep imamlarının çıkardığı din ile amel ettiğimizi söylerler.

İbni Teymiye’ye uyup Kitap ve Sünnete el ve dil uzatan mezhepsizler, bizim de imam-ı a'zama uymamıza ne hakla karşı çıkarlar ki?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.