26 Aralık 2012 Çarşamba

Said Nursi'nin Hayali İcazeti



Yaz olması dolayısıyla, ahali ve talebelerle birlikte Şeyhan Yaylâsına gittiler. Orada, biraderi Molla Abdullah ile birgün dövüşmüş. Tâgî Medresesi Müderrisi Mehmed Emin Efendi, küçük Said'e,
"Niçin kardeşinin emrinden çıkıyorsun?" diye işe karışmış. Bulundukları medrese, meşhur Şeyh Abdurrahman Hazretlerinin olması dolayısıyla, hocasına şu yolda cevap verir:
"Efendim, şu tekkede bulunmak hasebiyle, siz de benim gibi talebesiniz. Şu halde burada hocalık hakkınız yoktur" diyerek, gündüz vakti bile herkesin güçlükle geçebileceği cesîm bir ormandan geceleyin geçerek Nurşin'e gelir. 1


Ciddî bir şevk ile tahsili gözüne aldı ve bu niyetle nahiyeleri İsparit Ocağı dahilinde bulunan Tağ Köyünde Molla Mehmed Emin Efendi’nin medresesine gitti. Fakat fazla duramadı. Hâle-i fıtriyeleri icabı, daima izzetini koruması ve hattâ âmirâne söylenen küçük bir söze dahi tahammül edememesi; medreseden ayrılmasına sebeb oldu. Tekrar Nurs’a döndü. Nurs’da ayrıca bir medrese olmadığından dersini büyük biraderinin haftada bir defa sılaya geldiği günlere hasrederdi. Bir müddet sonra Pirmis Karyesine, sonra Hîzan şeyhinin yaylasına gitti. Burada da tahakküme
tahammülsüzlüğü, dört talebe ile geçinmemesine sebeb oldu.
2

(...) Oradan kalkarak meşayih-i âzam mevkii bulunan Gaydâ kasabasına gelir. Orada dahi arkadaşı Molla Muhammed Efendi ile döğüşerek, Molla Muhammed’in hançer çekmesi üzerine gözüne iliştiği baltaya sarılır. O sırada diğer bir talebe başından yaralı düşünce, medrese hayatını terkle pederleri nezdine gelir. Ve pederlerine:
"Ben artık büyümedikçe okumaya gitmem. Zira talebeler bütün benden büyüktürler. Onlara gücüm yetinceye kadar evde kalırım." der. Ve o kış ilkbahara kadar evde kalır. 3

Birkaç gün sonra Vastan kasabasına gittiyse de, orada tebdil-i hava için ancak bir ay kadar kaldı. Bilâhare, Molla Mehmed isminde bir zatın refakatinde Erzurum vilâyetine tâbi Bayezid'e hareket etti. Hakikî tahsiline işte bu tarihte başlar. Bu zamana kadar hep "Sarf" ve "Nahiv" mebâdileriyle meşgul olmuştu ve "İzhar"a kadar okumuştu. Bayezid'de Şeyh Muhammed Celâlî Hazretlerinin nezdinde yaptığı bu hakikî ve ciddî tahsili, üç ay kadar devam etmiştir. Fakat pek gariptir; zira Şarkî Anadolu usul-ü tedrisiyle, Molla Câmiden nihayete kadar ikmal-i nüsah etti. Buna da her kitaptan bir veya iki ders, nihayet on ders tederrüs etmekle muvaffak oldu ve mütebakisini terk eyledi. Hocası Şeyh Mehmed Celâlî Hazretleri niçin böyle yaptığını sual edince, Molla Said cevaben;
"Bu kadar kitabı okuyup anlamaya muktedir değilim. Ancak bu kitaplar bir mücevherat kutusudur, anahtarı sizdedir. Yalnız sizden şu kutuların içinde ne bulunduğunu göstermenizin istirhamındayım. Yani bu kitapların neden bahsettiklerini anlayayım da, bilâhare tab'ıma muvafık olanlara çalışırım" demiştir. 4

“Risale-i Nur müellifinin tahsil hayatı üç aydan başka mevcut olmadığı halde(...)” 5

“(...) Medrese usulünce onbeş sene ders almakla okunan kitapları Resâil-in-Nur müellifi yalnız üç ayda tahsil etmiş”6

“Evet o zât (Said Nursî) daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan zevahiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müddeti içinde ulûm-u evvelîn ve âhîrine ve ledünniyat ve hakaik-ı eşyaya ve esrar-ı kâinata ve hikmet-i İlâhiyeye vâris kılınmıştır ki, şimdiye kadar böyle mazhariyet-i ulyâya kimse nail olmamıştır.” 7

(...) alelusûl yirmi sene tahsili lâzım gelen ulûm ve fünunun zübde ve hülâsasını üç ayda tahsil ve ikmal etmiştir.” 8

Evet, üç aylık bir tahsili bulunan ve kırk seneden beri Kur'an-ı Kerîm’den başka bir kitapla iştigal etmeyen, yüzotuzu Türkçe, onbeşi Arapça olan eserlerini te'lif ederken hiçbir kitaba müracaat etmediği, henüz hayatta olan kâtipleri tarafından şehâdet edilen, esasen kütüphanesi de bulunmayan, yarım ümmî bir zat (...)” 9

Yukarıdaki satırlarda Said nursinin sadece 3 aylık bir eğitim hayatının olduğu, Hocalarına ve diğer talebelere karşı saygısızlığını, onbeş senede okunacak kitapları üç ayda ezberlemek gibi akıl dışı söylemleri en önemliside kesinlikle bir icazeti olmadığı yani medrese bitirmediği anlaşılmaktadır, peki Said Nursi bu açığını nasıl kapatacaktır, medrese eğitimi almamış icazetsiz birinin Müslümanlara İmamlık Hocalık yada Şeyh’lik yapamayacağını biliyordu, onunda çaresini bulmuştur zaten kalbine gelen ilhamlara, sunuhata, zuhurata göre kitap yazıp hareket ettiği için İcazet olayınıda maneviyata dayandıracaktır böylece şakirdlerinin gözünü boyayacaktır.

Mevlana Halid Haretleri’nin (k.s) Halifesinin torunu Asiye hanım Mevlana Halid Hz’lerinin cübbesini emanet kalması için Muhammed Feyzi'nin aracılığıyla Said Nursi’ye gönderir , Said Nursi’ nin eline çok büyük bir fırsat geçmiştir bu Cübbe’yi manevi bir icazet alma merasimine çevirir, aşağıdaki sözlerinde bunu açıkça görebilirsiniz;

“İkincisi: Eski zamanda, on dört yaşında iken icâzet almanın alâmeti olan üstad tarafından sarık sardırmak, bir cübbe bana giydirmek vaziyetine mâniler bulundu. Yaşımın küçüklüğüyle, memleketimizde büyük hocalara mahsus kisve giymek yakışmadığı...
Saniyen: O zamanda büyük âlimler, bana karşı üstadlık vaziyeti değil, ya rakip veyahut teslimiyet derecesine girdikleri için bana cübbe giydirecek ve üstadlık vaziyetini alacak kendilerine güvenenler bulunmadı. Ve evliya-yı azimeden dört beş zâtın vefat etmeleri cihetiyle, elli altı senedir icazetin zahir alâmeti olan cübbeyi giymek ve bir üstadın elini öpmek, üstadlığını kabul etmek hakkımı bugünlerde, yüz senelik bir mesafede Hazret-i Mevlânâ Zülcenâheyn Hâlid Ziyâeddin kendi cübbesini, o cübbeye sarılan bir sarıkla, pek garip bir tarzda bana giydirmek için gönderdiğini bazı emarelerle bana kanaat geldi. Ben de o mübarek ve yüz yaşında cübbeyi giyiyorum. Cenab-ı Hakka yüz binler şükrediyorum.” 10


(Kendini ulu bir makamda gören Said Nursi o zamanın bütün Alimlerinin kendisinden düşük yada rakip olduğunu için icazet alamadığını beyan etmektedir ve kitaplarının bir çok yerinde de kendini ve risalei nuru öven cümleler yer almaktadır, Kur-an’ı Kerimi hayatı boyunca okuduğunu söyleyen Said, ayette iblisin kibirlenip Rahmetten kovulduğunu hiç görmemiştir heralde! Said Nursinin kitaplara aldığı, okuttuğu bu sözler ile Tasavvuf ehlinin sekr halinde söyleği sözlerle bir alakası yoktur)

Mevlana Halid Hazretleri’nin cübbesini bir çok Alim giymiştir, Said Nursiden başka kimse bunu manevi bir icazet saymamıştır.

Sözümün sonu;
1- İlmi eğitim almamış İcazeti olmayan kişiden Molla-Alim olmaz,
2- Silsilesi Hz Muhammede (sallallahu aleyhivesellem) ulaşan bir Şeyhe bağlanıp icazet almayan kişiden Mürşid olmaz,
3- Kamili mükemmil bir Şeyhin elinin altında nefis terbiyesi yapmamış kişiden Şeyh Mürşid yada Dini bir lider olmaz,
4- Kişide bu kriterler olmayıpta kendini Alim-Molla-Mürşid kendisine uyanları Hakka götüreceğini iddia ediyorsa o kişiden fayda değil zarardan başka hiçbirşey gelmez.

“fefi’l-cenneti hâlidîne” âyetinin sırrıyle, "Risale-i Nur talebeleri, îman ile kabre gireceklerdir" tebşîratının (...)”
Kastamonu Lâhikası, 47
Nur talebelerinin kabre iman ile gireceğine garanti veren Said için birinin “Said Nursi Mürşidlik yada Şeyhlik yada kurtarıcı bir Hoca rolünde bulunmadı” demesi gerçeklerle bağdaşmaz.

***

[O mukallidin yüzlerce delili vardır. Yüzlerce laf eder. Ağzından yüzlerce söz çıkar. Fakat söylediği sözler, ruhsuzdur, cansızdır.
Söyleyende can, kudret ve öz olmazsa, onun sözlerinin yaprağı, meyvesi nasıl olur?
Şeriat ve tarikatta taklitçi olan kimseler, Peygamberlerin ve velilerin güzel sözlerinden birçok örnekler vererek, deliller getirerek, güzel konuşur, hoş laf eder. Onları, etrafında bulunanlara açıklar, yorumlar. Fakat dikkat edilecek olursa, onun sözlerinde asla ruh yoktur. O sözler, gönüllerde, ruhlarda iz bırakmaz. Çünkü o sözleri söyleyen, söylediklerini yaşamayan bir taklitçidir. Onun sözleri, gönülleri saf olanları kandırır. Biraz uyanık olan kimseler, o sözlerin ruhsuz, cansız olduğunu, gönülden söylenmediğini anlar, hisseder. Yani o sözler Hakk ehlinin kalbine tesir etmez. Ancak o sözleri söyleyen gibi, taklitçi olanlar, o laflardan hoşlanırlar.
Tahir-ül Mevlevî  - Şerh-i Mesnevî]


ESK |

Dipnot:
1 Tarihçe-i Hayat, 32, İlk Hayatı.
2 Tarihçe-i Hayat, 31, İlk Hayatı.
3 İctimâi Reçeteler I, 9, Tarihçe-i Hayat/Latife.
4 Tarihçe-i Hayat, 33-34, İlk Hayatı.
5 Şuâlar, 434, Ondördüncü Şua/Bediüzzaman’ın Afyon Mahkemesi Müdafaası ve Mektupları ve Nur Talebelerinin
Afyon Mahkemesinde Yaptıkları Hakikatlı Müdafaalar/Ahmed Feyzi’nin Müdafaasıdır.
6 Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 78, Birinci Şua/İkinci Bir İhtar.
7 Şuâlar, 542, Onbeşinci Şua/Elhüccetü’z-Zehra/Risa le-i Nur Nedir?/Afyon Hayatı/Risale-i Nur Nedir? Bediüzzaman Kimdir?
8 Tarihçe-i Hayat, 34, İlk Hayatı.
9 Sözler, 703, Teşrin-i sâni (1950) de Ankara Üniversitesinde (...) bir konferanstır.
10 Kastamonıu Lâhikası - Mektup No: 65

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.