---------------------------------------------
Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle
buyuruyor:
"Allah celle celâlühû'dur canlandıran ve
öldüren. O'dur diri ve ölmeyecek olan. (Ey Allah’ım!) Nebîn sallallâhu aleyhi
ve sellem ve benden evvelki nebîlerin hakkıyla/hürmetine, anam Esed kızı
Fâtıme’yi bağışla, O'na hüccetini telkîn eyle ve gireceği yeri (kabrini) O'na
geniş eyle." [1]
Hadîs'in Senedinin
Tahlîli
---------------------------------------------
Hâfız Ğumârî, şöyle diyor: Hâfız Nûruddîn
el-Heysemî, Mecma'u'z-Zevâidde şöyle demektedir: Ravh İbnü Salâh'ın
dışındaki râvileri Sahîh'in râvîleridir. O'nu (Ravh'ı) da İbnü Hibbân ve Hâkim
sika/sağlam ve güvenilir bulmuşlardır. (وفيه ضعف)/(Ve
fîhi da'fun)/onda bir parça zayıflık da vardır. (Heysemî'nin sözü
bitti.)
Ben (Ğumârî) de derim ki; Ravh İbnü Salâh,
İbnü Seyyâbe İbnü Amr el-Hârisî'dir. Ebû'l-Hars diye künyelenir. İbnü Yûnus
O'nu Târîhu'l-Ğurebâ’da zikreder ve şöyle der: Mavsıl'dan
olup Mısır'a gelmiş ve orada hadîs rivâyet etmiştir. Ondan münker rivâyet
edilmiştir. İbn-i Adiy O'nu el-Kâmil'de zikretmiş, O'ndan iki hadîs rivâyet
etmiş ve “hadîsleri çok olup[2] bazılarında münkerlik
vardır”, demiştir.
Dârekutnî, O, hadîsde zayıftır
demiştir. İbn-i Hibbân O’nu es-Sikât(isimli kitâb)da[3]zikretmiştir. Hâkim, sika ve emniyet edilecek
birisidir, dedi. İkiyüz otuz üçte vefât etti.
Şu hâlde hadîs, İbnü Hibbân ve
Hâkim'in görüşlerine göre Sahîhdir. Çünki onların şartlarına
göredir. Dârekutnî ve İbn-i Adiyy'in görüşlerine göre ise zayıftır. Lâkin
zayıflığı (sağlamlığa) yakın ve katlanılabilecek bir zayıflık olup şıddetli bir
zayıflık değildir. Çünki onlar Ravh'ı, rivâyetini terk etmeyi îcâb ettirecek
bir zayıflıkla suçlamadılar. Aksine O'nu zayıf bulmaktaki ibâreleri, cerh'de
hafîf olan ibârelerden kabûl edilirler. Bu dediğimizi, önceden Heysemî'den
nakletmiş olduğumuz O'nda bir parça zayıflık da vardır sözü dahî te'yîd
etmektedir. Zîrâ bu ibâre, hadîs ve ricâl kitâblarından da bilineceği gibi,
zayıflığın azlığı ve hafîfliğini ifâde eder.[4]
El-hâsıl bu hadîs, zayıflığı hükmüne
rağmen (müctehid) imâmların ahkâm husûsunda delîl getirdiği zayıf hadîslerin
bir çoğundan daha güzel ve daha kuvvetlidir. Nitekim bununla şu hadîsler
tartıldığında bu dediğimiz bilinecektir…
Şaşılacak bir husûstur ki, (zayıftır
iddiâsıyla bu hadîsi karalamaya çalışan) şu tâifenin kendisi, murâdlarına uyduğu
vakit zayıf hadîsle amel edebiliyor ve onu sahîh hadîsin önüne
geçirebiliyor. Nitekim, bid'atları ve sapıklıkları için delîl getirdikleri
hadîslere vâkıf olundukta bu (dediğimiz) bilinecektir. Bu ise, (hadîslerle),
gazâbı îcâb ettiren bir oynamadır. (Ğumârînin sözü bitti.)[5]
Taberânî'nin el-Kebîr'inin muhakkiki(!)
ve nâşiri de şöyle söylüyor:
Bu hadîsi Musannif (Taberânî) el-Evsat'ta
(356-357, Mecmau'l-Bahreyn) dahî rivâyet etti ve bunu Âsım'dan sâdece Süfyân
rivâyet etti. Bu hadîsle Ravh İbn-i Salâh teferrüd etti/tek kaldı. Heysemî
el-Mecma(9/257)'de, O(nun isnâdı)nda Ravh İbn Salâh vardır. İbnü Hibbân ve
Hâkim onu sağlam bulmuşlardır. O'nda bir parça zayıflık da vardır, demiştir.
Bunu Musannif yoluyla Ebû Nüaym da el-Hilye(3/121)'de rivâyet etmiştir.
Şeyhimiz (Elbânî)(!) Silsiletü'd-Daîfe(rakam:23)'de
Heysemî'nin el-Mecma'daki diğer râvîleri sahîh'in râvîleridir
sözüne, Ahmed İbnü Hammâd her ne kadar sağlam birisiyse de, Sahîh sâhibleri
ondan rivâyet etmediler, Ondan sâdece Nesâî rivâyet etti diyerek i'tirâz
etti.
Ravh İbnü Salâh'a gelince. Her ne
kadar İbnü Hibbân ve Hâkim O'nu sağlam buldularsa da, bu ikisi
tesâhül/gevşeklik ile tanınan kimselerdir… Oysa, O'nu zayıf bulanların cerh'i
şu tenkîd imâmlarından müfesser/açıklanmış bir cerhdir. O da münkerleri
rivâyet etmesidir. Böylesi bir râvî hadîsi rivâyette yalnız kalırsa o
rivâyet ile hüccet ileri sürülmez. Şu hâlde hadîs zayıftır.[6](Bitti.)
Deriz ki; Aslında Allâme Ğumârî, derin bir
vukûfla söylenilecek olanları söyledi. Lâkin biz ilmi ve idrâki ma’lûm
muhâtabların seviyelerini hesaba katarak, sözü fâideli uzatmak manasında olan ıtnâb
yoluyla biraz daha uzatıyor ve diyoruz ki;
(Bir): Hasen rivâyetlerin râvîleri, elbette
müfesser/sebebi açıklanmış bir cerh ile Sahîh'in râvîsi olmaktan
düşerler. Durub dururken düşmezler. Bu müfesser olan cerh sebebiyle şu
hadîse Hasen denilmiştir. Yoksa mübhem olan cerh belli şartlarla
râvînin sağlamlığına zarar vermezdi. Boşuna bilgiçlikler sergilenmektedir…
(İki): Şu tenkîdçilerin tenkîdinin hafîf cerh
olduğu ve bunun râviyi en fazla Hasenlik mertebesine düşürebileceği
gösterildikten sonra bu çok bilmişçe uzatmalar hepten gevezelik olur.
(Üç): Mütekaddimûn'un yani, önceki hadîsçilerin
dilinde Münker ta'bîrinin râvî tarafından teferrüd edilen Ğarîb
ma'nâsında kullanıldığı erbâbınca bilinen bir husûstur.[7]
Nitekim, Ravh, bunu rivâyet etmekte tek kaldı ifâdesi de şu
dediğimizi te'yîd etmektedir. Muteahhırûn/sonraki âlimlere göre ıstılâh
edinilen Münker zayıflık sebebi ise de, teferrüd ve ğarabet
mutlak olarak zayıflık sebebi değildir. Dolayısıyla Ravh'ın münker
rivâyetleri demek rivâyette tek kaldığı haberler demek olabilir ki,
bu, rivâyetinin her hâl ü kârda zayıflığını îcâb ettirmez.
(Dört): İbnü Hibbân ve Hâkim'in sözü edilen tesâhülü/
gevşekliği mutlak olsaydı, eserleri Sahîh ismine lâyık görülmezdi.
Aksine, tahkîk odur ki, Onlar, Hasen’i de Sahîh’in
mertebelerinden bir mertebe kabûl etmişlerdir ve bu onlara göre bir ıstılâhtır.[8] Dolayısıyla bu husûsta Onlara i'tirâz edilmez. Hasen,
ister Sahîhin bir kısmı ma'nâsında nev'i/çeşiti olarak,
isterse onun kasîmi/mukâbili ve karşıtı olarak kabûl edilsin, hadîs
âlimlerinin çoğuna göre makbûl bir delîldir.
(Beş): İbnü Adiyy ile Dârekutnî cerh
ve ta'dîl imâmıdır da, İbn-i Hibbân ile Hâkim tenkîdçi imâmlardan değil
midir?.. Elbette Onlar da Cerh ve Ta'dîlde ictihâdlarına mürâcaat edilecek
nükkâddan/tenkîdçilerdendirler. Nitekim bu, Cerh ve Ta'dîl
kitâblarına âşina olanlara ma'lûmdur. Öyleyse işinize geldiği yerde cerh ve
ta'dîl imâmlarının bir kısmını silip atmak ve canınız istediği kimselerin
anlamadığınız ifâdelerine sarılmak da ne oluyor?
(Altı): Hüccet olmamak hiçbir işe yaramamak
demek değildir. Bazen başka delîllerin ve mes'elenin te'yîd ve takviyesine
yaraması da yeterlidir.[9]Üstelik bir hadîs, Hasen
li ğayrihî bile olsa, Cumhûra göre tek başına delîl olmaya yeterlidir.
Kaldı ki, bu rivâyet şu kadar da aşağı düşmez. Aksine, bir görüşe göre Sahîh
başka bir görüşe göre de Hasen’dir.
(Yedi): Sahîh'in râvîsi demek, her zaman Sahîh
ismi verilen Buhârî mi veya onun gibi Sahîh olan belli kitâbların bir
râvîsi mi demekdir? Yoksa bazen sikalığı bir rivâyeti sahîh yapmaya
yetecek seviyede olana da şâmil midir, değil midir? Belki Heysemî kendine âid
bir ıstılâh olarak geniş yelpâzeli bir ma'nâyı murâd etmiştir? Bütün bunları
kesin hatlarıyla bilib zabtetmeden Heysemî'ye i'tirâz edilmez. Hem, râvî sika/sağlam
oldukdan sonra, asıl mes'eleye nisbetle böylesi bir tâli noktadaki i'tirâz,
sâdece mes'eleyle alâkasız faydası olmayan bir ma'lûmâtfuruşluk ve sözü uzatmak
olur.
(Sekiz): İbnü Adiyy ile Dârekutnî,
sâdece şu isnâdda geçen bir râvî için zayîfdır dediler; râvî bu
rivâyette olması bakımından zayıftır demedikleri gibi, bu rivâyet için
de zayıftır demediler. Üstelik râvîdeki zayıflık da bir çok
yanıyla ictihâdî bir husûs olduğu gibi, bu zayıflık’ın isnâdı zayıf
yapıp yapmayacağı dahî ictihâd ile alâkalı bir husûstur. Hem de râvîdeki bu zayıflık
tek başına olarak isnâdı zayıf yapmaya her zaman yetmeyebilir. Veyâ, şu
isnâd, başka bir takım telâfîler ile zayıf olmaktan kurtulabilir.
Dolayısıyla, şu iki imâmın bu isnâdla alâkalı olmaksızın üzerinde konuşulan
râvî hakkındaki hükümlerinden kalkarak sadedinde olduğumuz isnâda zayıflık
damgası vurmak, ehli olmayanlarca yapılan yeni ve başka bir saçma sapan
ictihâddır.
(Dokuz): Bir an tenezzül edip, rivâyetin zayıf
olduğunu kabûl edelim ve soralım: Bu zayıf hadîs sizin o zayıf aklınızın
görebildiği mücerred re'yinizden de mi zayıftır? Zayıf hadîs hadîsçilere
göre en kuvvetli mücerred/salt görüşten daha kuvvetlidir.
(On): Hâsılı, bu hadîs Sahîh veya en
azından Hasen’dir. Bundan aşağı düşmez. Nitekim Allâme Hâfız Abdullah
el-Ğumârî, böyle demiştir.[10]
Bu hadîsden, yaşayanın yanında, Âhiret'e göçen
Nebîlerin ve dolayısıyla sâlihlerin zâtlarıyla da tevessül edilebileceği
anlaşılmaktadır.
Hüseyin Avni
Dipnot
[1] Taberâni, el-Kebîr
(24/351-352) ve [Taberânî, el-Evsat, (356-357- Mecma’u’l-bahreyn), Ebû Nüaym,
Hilye:3/121],El-Kebîr Tâ’lîk’ı: 24/351, [Beyhekî,
Delâilü'n-Nübüvve…]
[2] Elimizdeki el-Kâmil Nüshasındaki ibâre ise,çoktur
şeklinde olmayıp çok değildir şeklindedir. Allahu a'lem.
[3] Sağlam ve güvenilir râvîleri topladığı kitabında.
[4] Üstelik İlim sâhibleri bilir ki, Zabt’da bulunan “az
zayıflık” rivâyeti Zayîf değil, Hasen yapar. Nitekim bu, Usûl-i
Hadîslerin
hepsinde mevcûddur.
[5] Abdullah İbnü Sıddîk el-Ğumârî,
e-Reddü'l-Muhkemu'l-Metîn:(192-193-194) den kısaltarak.
[6] El-Kebîr hâşiyesi: 24/351-352
[7] Geniş bilgi için bakınız: İmâm Leknevî, er-Ref’
ve’t-Tekmîl:143-144
[8] Evet, çoğu bu i'tibârladır. Başkalarınca zayıf bulunan
bir takımları O'nun ictihâdına göre zayıf olmayıp sahîhdir. Bir
takım
zayıflar hakkındaki sa hîhdir hükmü ise yanlışlıkla olmuştur ki bunlar pek
azdır.
[9] Abdülazîz el-Ğumârî, et-Tehânî:35
[10] [İthâfu'l-Ezkiyâ: 20], Mefâhîm: 146
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.