Soru: "Risalet-ün
Nur sair te'lifat gibi ulûm ve fünundan ve başka kitablardan alınmamış.
Kur'andan başka me'hazı yok, Kur'andan başka üstadı yok, Kur'andan başka mercii
yoktur. Te'lif olduğu vakit hiçbir kitab müellifinin yanında bulunmuyordu.
Doğrudan doğruya Kur'anın feyzinden mülhemdir ve sema-i Kur'anîden ve âyâtının
nücumundan, yıldızlarından iniyor, nüzul ediyor."
Yukarısı 1. Şua'dan iktibas
edilmiştir. Malumunuz bu gün sünneti red eden bir güruh-i la yuflihun mevcut.
Bazıları Ehl-i Sünnet adına yola revan olup, kaş yapayım derken göz
çıkarıyorlar. Said Nursi'nin yukarıdaki yazısında, benim mehazım sadece
Kur'an'dır derken, bu sözden de Sünneti red ettiği anlamını çıkarıp, o da Ehl-i
Sünnet değildir diyenler var. Açıkça mehazım Kur'an demek, Sünnete ihtiyacım
yok, risalelerimde Sünneti baz almadım demektir diyorlar. Said Nursi burada ne
demek istemiştir? Yukarıdaki alıntı için, Said Nursi sünneti red ediyor diyen iddia
sahipleri haklımıdır?
Soru: Malumu-u aliniz
edille-i şer'iyye dörttür ve bizi bunlar bağlar. Mezhebimizin hükmü bağlar.
İlham ise veliye münhasırdır, Kur'an ve Sünnetle çelişmediği müddetçe kendisi
için delil, senet olabilirse de ümmeti bağlamaz. İlham sahibini bağlar, bizi
değil. Zira bizi mezhebimizin içtihatları bağlar. Birisi çıkıp dese ki, ilham
bizi bağlamaz ise risale-i nur külliyatı da ilhamdır, o da bizi bağlamaz, ne
cevap verebiliriz bu soruya?
Cevap:
Birbiriyle yakın ilişkisi
dolayısıyla bu iki soruya tek başlık altında cevap vermek uygun olacak.
İlk sorudaki alıntı, Resail-i
Nur'un telifi esnasında müellifinin yanında Kur'an'dan başka herhangi bir kitap
veya kaynak olmadığını anlatmaktadır. Adı geçen eserin pek çok yerinde, bu
eserin, müellifinin kalbine gelen ilhamların neticesi olarak ortaya çıktığını
anlatan ifadelere rastlanır.
Ancak ne bu durum, ne de soruda
alıntılanan ifade, Said Nursi merhumun "Kur'an dışında başka bir kaynak
tanımayız" diyerek Sünnet'e başkaldıranlarla aynı safta görülmesini mümkün
kılar. Adı geçen eserinin pek çok yerinde Sünnet-i Seniyye'ye yaptığı vurgu bu
söylediğimi doğrulamaktadır. Hatta her vesileyle kendisini Ehl-i Sünnet olarak
tanımlaması da burada mutlaka altı çizilmesi gereken bir diğer önemli noktadır.
Şu halde Said Nursi Sünnet'i
reddediyor diyenlerin haklı olduğunu söylemek mümkün değildir.
İkinci soruda yer alan meseleye
gelince; soru sahibinin de belirttiği gibi, ilhamın –Kur'an, Sünnet ve Şer'î
ilkelere aykırı düşmediği sürece– ancak sahibini bağlayabileceğini söylemek
gerekir. Dolayısıyla Resail-i Nur'un ilham mahsulü olduğu kabul edilecekse,
orada söylenenlerin de ancak müellifini bağlayabileceği de kabul
edilmelidir.
Ancak bu eserde –Kur'an ayetleri
dışında– hadislere ve ulema akvaline de yer verildiği vakıası göz önünde
bulundurulduğunda, onun mahza ilham mahsulü olduğunu söylemenin doğru olmadığı
ortaya çıkmaktadır. Said Nursi merhumun hapishane hayatı öncesinde geçirdiği
tahsil döneminden aklında kalanların ilham kapsamına sokulamayacağı açık
olduğuna göre, birinci soruda iktibas edilen ifadelerin mutlak anlamda
alınmasının doğru olmadığını söylemek durumundayız.
Sonuç olarak Resail-i Nur da
diğer eserler gibi bir "beşer"in kaleminden çıkmıştır. Bu yönüyle
içinde hata bulunması normal, hatta kaçınılmazdır. Gerek eseri, gerekse
müellifini "lâ yuhti" olarak görmek de, tamamen değersiz addetmek de
yanlıştır.
Milli Gazete - 23 Kasım 2004
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.