17 Aralık 2012 Pazartesi

Tevessül Hadisleri



Bu hadîslerden birisi İmâm Buhârî’nin el-İstiskâ(Bâbı’n)’da rivâyet etmiş olduğu hadîstir. Öyle ki, Sahîh’inde şöyle demiştir:
‘Bana Hasan İbnu Muhammed rivâyet etti (dedi). (O), bize Muhammed el-Ensârî rivâyet etti, dedi. (O), bana babam Abdullah İbnu Müsennâ, Sümâme İbnu Abdillâh İbni Enes’den, (O), Enes’den şöyle rivâyet etti (dedi):
Ömer İbnu’l-Hattâb radıyellâhu anhu kıtlığa ma’rûz kaldıkları zaman Abbâs İbnu Abdilmuttalib ile istiskâ etti ve şöyle dedi:
“Ey Allah’ım!... Şübhe yoktur ki, biz Sana Nebîmiz sallellâhu aleyhi ve sellem ile tevessül eder ve sen bize yağmur yağdırırdın. Ve şübhe yoktur ki, (şimdi) biz sana Nebîmizin amcasıyla tevessül ediyoruz. Bize yağmur yağdır. (Râvî Enes) onlara derhal yağmur yağdırıldı, dedi.”
Buhârî (1010,3710), İbnu Hibbân (2561)

İbn Hacer(Rahîmehûllah), Fethu’l-Bârî’de şöyle diyor: Hz. Ömer radıyellâhu anhu'nun (Abbas’la tevessül ettikleri)ne dâir olan sözünde, onların Hz. Ömer radıyellâhu anhu'dan kendileri için Hz. Abbas radıyellâhu anhu'dan yağmur duâsı istemesi ma'nâsının olduğuna delâlet yoktur. Zîrâ, iki hâlde de (bu sözde) Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’den şefâat dileyerek, Allah celle celâlü-hû'dan yağmur istemeleri ihtimâli vardır.
İki hadîs Hâfızı İbn-i Hacer ve İbn-i Rüşeyd’in şu sözleri, O'nunla tevessül etmek demek, O'ndan duâ istemektir, diyerek vehimlere dalanların vehimleri(nin asılsız oldukları) hakkında hükmünü vermektedir. Tevessül ile duânın ne alâkası vardır?!.. Evet, bazen vesîle edinilen kimse, vesîle eden için duâ da eder. Ancak, bu, tevessülün ne Şer’an ne de lüğat olarak gösterdiği bir ma'nâ değildir.
Zahîd el-Kevserî(Rahîmehûllah)

***



Bu hadîslerden bir diğeri de Nebî sallellâhu aleyhi ve sellem’in Osman İbnu Huneyf radıyellâhu anhu’ya öğrettiği bir duâ hakkındaki hadîstir ki, onda (şu ifâdeler) vardır:

“(Bir a’mâ adam Resûlullah sallellâhu aleyhi ve sellem’e geldi ve ‘bana (gözümün açılması husûsunda) âfiyet vermesi içün Allah celle celâluhu’ya duâ et’ dedi. Resûlüllâh sallellâhu aleyhi ve sellem de, ‘İstersen duâ edeyim, dilersen sabret; bu senin içün en hayırlısı olur’ buyurdu. Adam, duâ et, dedi. (Râvî), Resûlüllâh sallellâhu aleyhi ve sellem, güzelce abdest almasını ve şu duâyı yapmasını emretti, dedi):
‘Ey Allah’ım! Ben rahmet Nebîsi, Nebîn sallellâhu aleyhi ve sellem ile senden istiyorum ve sana yöneliyorum. Ey Muhammed!.. sallellâhu aleyhi ve sellem. Şübhesiz ki ben seninle, hâcetim yerine gelsin diye, hâcetim husûsunda Rabbime yöneldim. Ey Allah’ım!.. O’nu hakkımda şefâatçi yap…’ ”

Bu hadîste, Nebî sallellâhu aleyhi ve sellem’in zâtı ve rütbesiyle tevessül ve de ğıyâbında ona seslenmek vardır. Bu da yine (imâmlara) yalan söz isnâd edenlerin dilini koparır; (sesini soluğunu keser).
Bu hadîsi, Buhârî, et-Târîhu’l-Kebîr’inde, Tirmizî, Câmi’inin ed-Deavât bâbı sonlarında, İbnu Mâce, Sünen’inin, Salâtül-Hâce’sinde -ki onda sahîh olduğuna dâir da açık bir ibâre(si) vardır- Nesâî, Amelü’l-Yevm ve’l-Leyle’de, Ebû Nuaym, Ma’rifetü’s-Sahâbe’de, Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve’de ve başkaları (başka yerlerde), şâhid getirildiği yerlerin dışında, aralarındaki bir takım küçük farklılıklarla berâber rivâyet etmişlerdir.
Sayıları on beşe yaklaşan hadîs hâfızı, bu rivâyetin sahîh olduğuna hükmetmiştir. Sonrakilerin birçoğu hâric, Tirmizî, İbnu Hibbân, Hâkim, Taberânî, Ebû Nuaym, Beyhakî ve Münzirî onlardandır.

***

Ümeyye İbnü Hâlid İbni ‘Abdillâh Radıyallâhu Anhu Hadîsi;
(Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem) Müslümanların yoksulları ile, (Allah celle celâlühû’dan) fetih ve yardım isterdi.)
(İbnü Ebî Şeybe, Taberânî, el-Kebîr, Umeyye İbnü Abdillah’dan, Et-Teysîr:1/276)
Hadîsin Sıhhat derecesi;
1: Hadîs, Suyûtî’ye göre, Hasen’dir.
2: Münzirî, râvîleri, Sahîh’in râvileridir ve mürseldir dedi.
3: Heysemî, Taberânî bunu iki isnâdla rivâyet etmiştir ve iki isnâddan birinin râvîleri, sahîh’in râvileridir, ancak, hadîs mürseldir, dedi…
4: Hadîsi O'ndan (Umeyye’den), Beğavî de, Şerhu’s-Sünne’de, rivâyet etti.
5: İbn-i Abdi’l Berr, bence hadîs, sahîh değildir ve de mürseldir dedi.
6: Kütüb-i Sitte sâhibleri Ümeyye'den rivâyet yapmamışlardır.
7: İbnü Asâkir, bu Umeyye, sağlam bir tâbiî’dir; Abdülmelik O’nu Horosan’a vâli yapmıştır, dedi.
8: Zehebî, Muhtasar’ında, hadîs mürseldir dedi.
9:Ali el-Karî, “Hz. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Allahü teâlâdan, kâfirlere karşı Muhacirun’un fakirleriyle yardım talep ederdi” şeklindeki rivayetin (et-Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, I, 292.) şerhinde ünlü Hanefî fakih ve usulcüsü İbn Melek’in şöyle dediğini nakleder:
“Şöyle diyerek yardım talebinde bulunurdu: “Allah’ım! Fakir muhacir kullarının hakkı için düşmanlara karşı bize yardım et.”
Ali el-Karî, Mirkatu’l-Mefâtîh, I, 100.

***

Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
(Allah celle celâlühû'dur canlandıran ve öldüren. O'dur diri ve ölmeyecek olan. (Ey Allah’ım!) Nebîn sallallâhu aleyhi ve sellem ve benden evvelki nebîlerin hakkıyla/hürmetine, anam Esed kızı Fâtıme’yi bağışla, O'na hüccetini telkîn eyle ve gireceği yeri (kabrini) O'na geniş eyle.)
Taberâni, el-Kebîr (24/351-352) ve [Taberânî, el-Evsat, (356-357- Mecma’u’l-bahreyn), Ebû Nüaym, Hilye:3/121]

***

Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem; "Allahümme innî es'elüke bihakkıs sâilîne aleyke" yâni "Yâ Rabbî! Senden isteyip de verdiğin kimselerin hatırı için, senden istiyorum" diye tevessül eder ve böyle duâ ediniz buyururdu. (İbn-i Mâce)

***

İmâm Hafız Dârimî (v. 255/869), “Sünen” adlı eserinde “Allah’ın (celle celâluhû) Peygamberimize vefatından sonra verdikleri” başlığıyla açmış olduğu babta şöyle demiştir: “Ebû Nûman, Said b. Zeyd’ten, o, Amr b. Mâlik en-Nekri’den, o da Ebû’l-Cevza Evs b. Abdullah’tan şunu rivâyet etmiştir:
“Bir ara Medine’ye çok şiddetli bir kıtlık isabet etmişti. Herkes durumdan, Hazreti Âişe’ye şikâyetçi olmuşlardı. Bunun üzerine Hazreti Âişe: “Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in kabrine gidin ve gökyüzü ile arasında bir engel kalmayacak şekilde çatısına bir pencere açın” diye tâlimat vermişti. Gidip aynen dediğini yaptık. Akabinde otlar yetişip, hayvanlar semizleşinceye kadar yağmur yağmıştı. Hayvanlardan bol bol yağ temin ettiğimiz için bu seneyi “yağ veren yıl” olarak anmaya başlamıştık.”

[Dârimî,sayfa 277 no.93; İbnü’l-Cevzî, el-Vefa (1534); Darimî, es-Sünen I, 56; Suyutî, Hasâis, II, 280; Nebhanî, Huccetullah, s.1090; Zürkanî, Şerhu’l-Mevahib, VIII, 801; Zübeydî, Tacu’l-Arus, XIII, 388; İbn Esir, en-Nihâye, III, 409; Behcetü’l-Mehafil, II, 129; Aliyyu’l-Karî, Mirkat, X, 290; Mişkatu’l-Mesabih, (5950); Mevahibu’l-Leduniye, II, 365; Cem’ü’l-Fevaid, (2086); Şevahidu’l-Hak, s.160; İbn Teymiye, Ziyaretu’l-Kubur, s. 32; İbn Merzuk, Berâatu’l-Eşarî, s. 357; Gımarî, İrgam, s. 24; İsmail b. Mahfuz, Mesaf, s. 187; Elbanî, Tevessul, s.178.]

***

Tevessülü kabul etmeyenler Ebû Hanîfe’nin tevessülü kabul etmediğini söylüyorlar.
Doğru olan ise El Feteva’yı Hindiye c:5, s: 318 Ebû Hanîfe “Hakkı için” yapılan duâyı kerih görür. Doğrudur.
Ebû Hanîfe bu sözünü kişinin yaptığı iyi bir işten dolayı ALLAH (celle celâluhu) “o kişiye sevap vermeye mecburdur”, düşüncesinde olan Cebrîyye’nin önünü kesmek için sedd-i zerîa kabilinden söylemiştir.
Hanefî âlimlerinden ve muhaddislerinden olan İmam Aliyyü’l Kârî, bu mekruhluğun hakk sözüne vaciplik (mecbûriyet) mânâsı yüklendiği takdirde olacağını, zira vaciplik veya mecburiyet mânâsında kimsenin, ALLAH (celle celâluhu) üzerinde hakkı olmadığını, ancak hürmek ve tazîm mânâsında kullanıldığı zaman bunun tevessül babından olacağını,
ALLAH’ın (c.c.) “O’na varmaya vesile arayın” buyurduğunu ve bunu el-Hısnu’l-Hasîn’de de yazdığına göre duânın âdaplarından kabul edildiğini ve bu hususta yukarıdaki hadisin geldiğini söylüyor.
Aliyyü’l-Kârî, Fethu Bâbi’l-İnâye, 3/30.
Yine Hanefî âlimlerinden İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr’ında bunu ondan kabullenerek naklediyor.(İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, 5/540)
Bunlardan da önce, “Falancanın hakkı için” ifâdesi'nin 'hürmetine' demek olduğunu, vâciplik demek olmadığını ve bunun hadislerle sâbit olduğunu, bu ifâdeyi câiz görmeyenlerin vâcibliğe mecbûriyet mânâsı yüklediğini, ama burada mânânın bu olmadığını daha önceleri İmâm Sübkî de söylemiştir.
(İmâm Sübkî, Şifâu’s-Sikâm, 138)

Allâme İbn-i Hacer-i Mekkî (rahime-hullahü teâlâ), “bi’l-Hayrâti’l-Hısân fî Menâkıbi’l-İmâm Ebî Hanîfeti’n-Nu‘mân” isimli eserinin 25. bâbında şöyle demiştir: “İmâm Şâfiî (rahime-hullahü teâlâ) Bağdat’ta kaldığı günlerde İmam Ebû Hanîfe’nin (rahime-hullahü teâlâ) türbesine gelir, ziyaret eder, kendisine selâm verirdi. Sonra da Allahü Teâlâ’ya, ihtiyacını gidermesi için onunla tevessül ederdi.” Yani Cenab-ı Hak’tan, ihtiyaçlarının, onun yüzü suyu hürmetine giderilmesini niyaz ederdi.
Yûsuf b. Nebhânî, Şevâhidü’l-Hak, Fazilet Neşriyat, s. 166-167.

Bu rivayet Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi’nde şöyle yazılı:

“Hatib-i Bağdâdî Tarih’inde İmam-ı Şâfiî’ye vâsıl olan bir sened ile Şâfiî hazretlerinin şöyle dediğini rivayet ediyor: Ben Ebu Hanîfe’nin kabrini ziyarette yümn ü bereket buldum. Ve hergün onun kabrini ziyaret etmek îtiyâdındayım. Kendime bir ihtiyaç ârız olunca hemen menzilimde iki rekat namaz kılıp Ebu Hanîfe’nin kabrine giderim. Onun merkadi yanında hâcetimi Allahü teâlâdan dilerim. Aradan çok bir zaman geçmeden hâcetim kazâ olunur.”
Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi, 4. cilt, s.197. Ayrıca bkz. İbni Abidin, Reddü’l-Muhtar Ale’d-Dürrü’l-Muhtar, Tercüme: Ahmed Davudoğlu, Şamil Yayınevi, İstanbul, 1982; c.1, s.63. Nişancızâde Muhammed bin Ahmed, Mir’ât-ı Kâinât, Berekat Yayınevi, İstanbul, 1987; c.2, s.51.

İmam-ı Gazali diyor ki:

“Ölümü hatırlamak ve ibret almak için umumi mezarlıkları ziyaret müstehabdır. İbret almakla beraber bereket ummak için de salihlerin mezarlarını ziyaret yine müstehabdır.”
İhya, Bedir Yay., c.4, s.873.

İmam Şâfiî hastalandığı bir sırada, yıkayıp suyunu içerek şifa bulmak ümidiyle Bağdat’dan İmam Ahmed b. Hanbel’in gömleğini istemiştir. Bu hususu Menâkıbu Ahmed’de böylece yazılı gördüm.
(Muhammed b. Abdulazim, el-Kavlu’s-sedîd Risâlesi )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.