Tevessül ve İstiğaseyi şirk kabûl eden câhil ve gerizekalılar, “Bu sizin ma'ziretiniz müşriklerin putlara ibâdet ederken ileri sürdükleri ma'ziretlerin ta kendisidir. Onlar da, biz putlara bizi Allah’a celle celâluhu iyice yaklaştırmaları için ibâdet ediyoruz, diyorlardı. Putların birşeyi yarattıklarına inanmıyorlardı. Aksine, yaratılanları, yaratanın, Allah celle celâluhu olduğuna inanırlardı. Bunun böyle olduğunu ‘yemin olsun ki şâyet onlara gökleri ve yeri kimin yarattığını, güneşi ve ayı kimin (yaratılanların istifâdesine) musahhar kıldığını soracak olursan, elbette kesinlikle Allah yarattı, diyeceklerdir’[Ankebût: 61, 63]ile ‘yemin olsun ki şâyet onlara, gökleri ve yeri kimin yarattığını soracak olursan, elbette kesinlikle Allah yarattı’ diyeceklerdir[Lukmân: 25] âyetleri gösteriyor” diyorlar.
Bu
zavallıların şu şeytânî kıyâsları birçok yönü ile bâtıldır, asılsızdır; şöyle
ki,
Bir:Müşrikler putları ilâh/ma'bûd kabûl ediyorlar, oysa
mü'minler tek bir ilaha inanıyorlar. O ilâh kendilerine Kabe’ye doğru bana
ibâdet edin dediğinde biz taşa mı ibâdet edeceğiz, demeyip Allah celle
celâlühû'ya ibâdet ettiklerini bilirler. Evet, taşa doğru Allah celle
celâlühû'ya ibâdet... Allah celle celâlühû öyle istediği için….. İnsana doğru
dönerek ibâdet edin deseydi, insana yönelerek Allah celle celâlühû'ya ibâdet
edeceklerdi. Ancak, Allah celle celâlühû emretmediği hâlde kendi kafalarından
hareket edip bir mahlûka yönelerek, biz Allah’a ibâdet ediyoruz da
demezler. Onlara göre, Nebî Nebîdir; Velî de Velîdir; bir başka şey
değillerdir. Mü'minler Nebîleri aleyhi-müsselâm’ı ve velîleri müşrikler gibi
ilah edinmezler.
İki:Müşrikler, putlarının ibâdeti hakettiklerine inanırlar.
Ama mü'-minler Nebîlerin de velîlerin de ibâdet edilmeyi hak ettiklerine inanmazlar.
Tevessül ettikleri hiçbir kimsenin ibâdet edilmeyi hak ettiğine inanmazlar.
Onlara göre ibâdet edilecek tek varlık Allah celle celâlühû'dur.
Üç:Müşrikler ilahlarına bilfiil ibâdet ederler. Mü'minler ise
tevessül ettikleri kimselere ibâdet etmezler.
Dört:Tevessül ibâdet olsaydı, yukarıdaki âyetleri getiren
Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem ve arkadaşları radıyallahu anhüm'u şirk
ile itham etmemiz gerekecekti. Haşa ve kellâ... Çünkü tevessül etmeyi bazen
câiz gören, bazen emreden onlardır.
Beş:Tevessül ile alâkalı olarak önceki makâlelerde
naklettiğimiz onca âyetleri, onlarca hadîsi kitâblarına alan nice Müfessirler,
muhaddisler, husûsan Buhârîler, Ebû Dâvûdlar, Tirmizîler, Nesâî-ler, İbnü
Mâceler, Darimîler, İbnü Huzeymeler, İbnü Hıbbânlar, Taberâniler, Munzirîler,
Sübkîler, Kurtubîler, Nevevîler, İbnü Hacer-ler, Kastallânîler, Süyûtîler ve
daha niceleri bu âyetleri anlamayıp, tevessül etmenin mahlûka ibâdet olduğunun
bu âyetlerle sâbit olduğunu bilemediler; hattâ tevessülü tasvib ettikleri güzel
buldukları veya yaptıkları için şirke girdiler, öyle mi? Doğrusu bu kadar
terbiyesizlik bu kadar alçaklık olmaz...
Altı:Başlı başına tevessül ve istiğasenin Allah celle
celâlühû’dan başkasına ibâdet etmek demek olduğunu söylemek delîlsiz bir iddiâ
ve kibirden kaynaklanan bir inad ve direnmedir. Çünki bu delîl diye ileri
sürülen âyetler. Allah celle celâlühû’dan başkasına ibâdet eden ve Allah celle
celâlühû’ya çocuk ve zevce isnâd eden kimseler için geçerlidir.
Hüseyin
AVNİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.