«Def'u Şübhe men Sebbe ve
Temerrede ve Nesebe Zalike İle's-Seyyidi'l-Celil el-İmam Ahmed» adlı kitabı
(829 H. de vefat eden) Allâme Şerif Takıyüddin Ebu Bekri'l-Hısnî ed-Dımaşkî
te'lif etmiş; onda, İbn Teymiyye'nin doğru yoldan ayrıldığı birçok meseleleri
isbat etmiştir. Allah ona basiret nurunu vermiştir. Her Müslüman, o kitapta,
Sultan Nasır Muhammed b. Kalavun'un İbn Teymiyye hakkındaki resmî yazısından
başka bir şey bulmasa da İbn Teymiyye'nin durumunun açıklanmasına kâfi bir
delildir. ...Allâme Şerif Takıyüddin, Allahü Teâlâ ona rahmet eylesin, şöyle
dedi:
“Bilmelisin ki, ben, kalbinde doğru yoldan sapma olup fitne maksadiyle Kur'an-ı Kerim ve hadisteki müteşâbihleri araştıran, (aziz ve yüce Allah böylesinin helâkını irade etmiştir), halktan avam tabakası ile başkalarının da bu hususta ona tâbi olduğu habisin (kötü adamın) kelâmına baktım. Onda, dile getirmeğe takatım olmayan, yazıp da satırlamaya parmaklarımın bile bana ram olmadığı şeyleri buldum. Çünkü onda, bu âlemin Rabbinin Kitab-ı Mübin'de (Kur'an-ı Kerim'de) Zatını tenzih ettiği hükmün tekzibi ve Allah tarafından insanlar arasından seçilmiş asfiya ve doğru yolda olan halifeleri ve onların tâbileri hakkında da tahkirler vardır. İşte bu nedenle, dediği kelâmı terk edip, takvalı imamların onu ittifakla bid'atçılıkla ve dolayısiyle bazı bid'atlı meseleler yüzünden dinden bile çıkmakla suçladıkları konuları zikretmeye yöneldim. Bu konuların bazısı, âlimlerce tasnif edilen kitaplarda derlenmiş, bazısı da devlet başkanlarının İbn Teymiyye hakkında çıkardıkları emirnâmelerinde mevcut olup, bu hâdiselerde kendilerine müracaat edilen İbn Teymiyye'nin çağdaşı olan âlimler ittifak etmiş ve cehaletten arınmış fetvalarda ondan bahsetmiş ve hiç kimse o hususta onlara muhalefet etmemiştir. Nitekim bu fetva ve emirnâmeler, büyük toplantı yerlerinde açıkça yüksek sesle okutulmuş ve çöllerde yaşayanlar bile işitip anlamıştı. O cümleden olarak Şerif Nâsıru'd-dünya ve'ddin Muhammed Kalavun’un (Allahü Teâlâ ona rahmet eylesin) 705 hicri senesi Cuma günü Dimaşk camisinin minberi üzerinde okunmuş emirnâmesi meşhurdur.”
SULTAN İBN KALAVUN'UN İBN TEYMİYYE HAKKINDAKİ EMİRNÂMESİNİN SURETİ
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla... Bütün hamdler, herhangi bir şeye benzemekten münezzeh ve herhangi bir şey kendisine eş olmaktan uzak olan Allah'a olsun. Nitekim Allahü Teâlâ [meâlen] «Hiç bir nesne kendisine benzemez, gerçekten işitici, görücü ancak O'dur.» (Şura, 11) diye buyurmuştur. Kitap ve Sünnetle amel etmemizi emr ve ilham eylediği ve zamanımızda dinde şek ve şüpheyi ortadan kaldırdığı için O'na hamdederim. İhlâsı nedeniyle (Kıyamet Günü) akıbetinin ve dönüş yerinin güzelliğini umut eden ve Allah'ın «Nerede olsanız O sizinledir ve Allah ne yaptığınızı bilir.» (Hadid suresi) [meâlen] buyurduğu âyet-i celileye dayanarak Yaradanı cihetten tenzih ederek, «La ilâhe illallah» (ondan başka hak bir ilah bulunmadığına), O tektir, ortağı yoktur, diye şehadet ederim. Ve yine şehadet ederiz ki, Efendimiz Muhammed aleyhisselam O'nun kulu ve elçisidir. O Resulü ki, Allah'ın razı olduğu yola süluk edene kurtuluş yönünü göstermiş ve Allah'ın eserlerinde tefekkür etmeyi emr ile Zâtında edilmesini yasaklamıştır. Allah, onun, âl ve ashabının üzerine salat ü selam eylesin. O âl ve ashab ki, imanın alâmetleri onların himmetiyle yükseldi, bu dinin esaslarını onlarla güçlendirdi ve onların vasıtasıyle haktan ayrılıp bid'atlara yönelen kimsenin çıkarttığı yangını söndürdü.
Bundan sonra derim ki: Şer'î kaideler, yürürlükteki İslamî kurallar, imanın ilmî rükünleri ve kabul edilen din mezhebleri bu dinin esaslarıdırlar. Bunlar, dinde herkesin müracaat kaynaklarıdır. O yollara, süluk eden kimse, büyük zafere ulaşır, onları terkeden kimse, şüphesiz elem verici bir azaba müstahak olacaktır.
İşte bu nedenle, bu esasların hükümlerinin muhafaza edilmesini ve devamını tekid etmek, bu ümmetin inancını ihtilaftan korumak, ittifak, şefkat ve rahmet terazisini doğru tutmak, bid'atten mütevellit fitneyi söndürmek, din ahkâmını parçalayan kimselerin toplantılarını dağıtmak vâcibtir.
Çağımızda İbn Teymiyye adlı kişi sözünü genişletip, cehâletiyle kelâmının yularını uzatmış, Allah'ın zat ve sıfat meselelerinden uygunsuz bir şekilde bahsetmiştir. Bâtıl kelâmında birçok münker şeyleri açıkça belirtmiştir. Sahabe ile tabiinin bahsetmeyip sükut ettikleri şeylere değinmiş, salihlerin ve bu ümmetin sembolü olan imamların bahsetmekten korundukları şeylerden bahsetmiş ve İslâm imamlarının inkar ettikleri, âlim ve hâkimlerin hilâfına ittifak ettikleri meseleleri meydana çıkarmıştır.
Avam tabakasını aldattı ve çağındaki fakihlere, Şam ve Mısır'daki büyük âlimlere muhalefet ettiği fetvalar çıkardı. Bunları, risâlelerine yazıp her yere gönderdi. O fetvaları, Allah'ın nazil eylediği isimlerle adlandırdı. İşte, onun bu fetva ve risâleleri elimize geçip, kendisi ile müridlerinin süluk ettikleri ve açıkladıkları şeylerin beyanı bize ulaşınca, Allah kelâmının harf ve savt (ses) olduğunu, teşbih ve tecsim akidesini açıkça söylediği anlaşılmış oldu. Dolayısiyle bu büyük fitneden korkarak Allah'ın dinine yardım etmek üzere ayaklandık ve bu bid'atı inkar ettik. Onun memleketinde bunların yayılması bize ağır geldi ve bâtıla inananların dediklerinden iğrendik. Allahü Teâlâ'nın buyurduğu, «İzzet sahibi olan Rabbini takdis et, onların vasıflarından ... » (Saffat, 180) [meâlindeki] âyet-i celilesini okuduk. Zira Allah sübhanehu ve teâlâ zâtında, sıfatında Ona denk ve benzer olacak her şeyden münezzehtir. «O'nu [Rabbinizi] gözler idrak edemez, O, gözleri idrak eder, O lütuf sahibidir, her şeyden haberi vardır.» (En' am, 103) diye [meâlen] buyurmuştur. İbn Teymiyye'nin açıkça konuştuğu ve onun lâfızlarını işiten akıllı kimsenin; onun hakkında Allahü Teâlânın «Umulmadık bir iş yaptın!» (El-Kehf, 73) diye [meâlen] buyurduğu ayeti okuduğu, batıl fetvaları Şam ve Mısır ülkelerimizde yayıldığı zaman, kendisini huzura davet etmek için emirnâmelerimizi gönderdik.
Akid ve hall ehli (imamet ve devlet işlerinde görevli) olan, tahkik ve nakil sahipleri âlimlerden bir cemaat bize gelince, İslâm kadıları ve hâkimler, Müslümanların âlimleri ve din ile dünya âlimleri hazır bulundular. Durumu müzakere etmek üzere, imamlar ile halktan, münâzara ve itirazlar hususunda dirâyetli olanlardan müteşekkil bir cemaat huzurunda şer'î bir toplantı yapıldı. Kavillerine itimat edilenlerin, dediklerine ve münker akidesine delâlet eden yazılarına göre, o meclisteki ulema ve halk nezdinde kendisine isnat edilen tüm şeyler sabit oldu. Meclis, onun kötü akidesini, inkarcı olarak kaleminden çıkan şeylerin şehadetiyle hakkında Allahü Teâlâ'nın buyurduğu, «Şahitliklerini yazacağız ve sorumlu olacaklar.» (Zuhruf, 19) [meâlindeki] âyetini okuyarak onu suçlayıp dağılmıştır. İşittiğimize göre, bu fetvaları için birçok defa yetkililerce kendisine tevbe ettirilmiş ve dolayısıyla Şer'-i şerif cezasını te'hir etmiş, bu işten men edildikten sonra tekrar eski durumuna dönüp söz dinlememiştir.
İbn Teymiyye'nin bu suçu, Maliki mezhebinin hakimi (kadısı) huzurunda sabit olunca Şer'-i şerif onun fetva vermekten men edilmesine hükmetti. İbn Teymiyye'nin, gittiği bu bid'at yollara her hangi bir kimseyi sürüklemekten, onun itikadına tabi olup, onun bu kavlini söylemekten, bu kelimelerine kulak vermekten, teşbih (Allah'ı başkasına benzetmek) yolunda gitmekten, Allah için yukarı ciheti olduğu hakkındaki konuşmasından, Allah'ın kelâmının harf ve savttan ibaret olduğunu söylemekten, tecsim (Allah'ın cisim olduğu) hakkında konuşmaktan, akaidde doğru yoldan sapmaktan veya din imamlarının görüşünden çıkmaktan veya bu ümmetin âlimlerinin görüşünden ayrılmaktan veya Allah sübhanehu ve teâlânın bir cihette olduğuna itikat etmekten nehiy eden ve bunu itikad eden kimsenin cezasının kılıçtan başka bir şey olmadığına dair emirnâmemizin yazılmasına da hükmettik.
Öyle ise, herkes bu sınırda durup haddi aşmasın! [Meâlen:] (Önce ve sonradaki iş, Allah'ındır.) (Rum, 4). Hanbelîlerden herkes, din imamlarının inkâr ettikleri bu akideden [İbn Teymiyye'nin akidesinden], doğru yoldan saptıran şüphelerden dönmelidirler. Allahü Teâlâ'nın emrettiği şeylerden, övülen iman ehlinin yollarına temessükden ayrılmamalıdırlar. Çünkü Allah'ın emrinden dışarı çıkanlar, şüphesiz doğru yolu kaybetmişlerdir. Bu gibi insanlara ceza olarak eziyetten başka bir şey olmayıp uzun zaman hapis edileceklerdir. Hapis ise, kötü bir yerdir.
Şüphesiz bizler, Dimaşk ve Şam diyarına ve bu yerlere ve uzak yerlere şöyle bir resmî emir çıkardık:
İbni Teymiyye'ye beyan ettiğimiz hususlarda tâbi
olanları şiddetle nehiy eder, onları korkutarak tehdit ederiz. Onu koyduğumuz
yere (hapse) gönderecegiz. Onu ümmetin gözünden düşürdüğümüz gibi taraftarını
da düşürürüz. Israr edip de onu müdafaa edenin, medreselerinden ve
görevlerinden azledilmelerini emrederiz. Onları rütbelerinden düşüreceğiz.
Onlar için ülkemizde hiçbir hüküm ve velâyet ve şâhidlik, imamet, hatta hiçbir
mertebe ve ikame hakkı olmayacaktır. Biz bu bid'atçının [İbn Teymiyye'nin]
iddiasını ortadan kaldırdık ve Allah'ın birçok kullarını sapıttığı veya
sapıtmaya yaklaştırdığı kötü akidesini iptal ettik. Hatta o kötü akidesi
yüzünden halkın çoğu doğru yoldan saptılar ve yeryüzünde fesat çıkardılar.
Hanbelîler de bu kötü fikirden dolayı şer'î sicil defterlerinde tesbit edilsin,
tesbitten sonra bu resmî kayıtlar Malikî kadılara gönderilsin. Bu husustaki
korkutmamızda haklı olarak insafa dayandık. Bu şerefli emir yazımız, ovada,
şehirde ikamet eden herkese de belağatli ve kötü inançtan men edici olmak
üzere câmi minberlerinde okunsun. Bu emirnâmemiz, 705 H. Ramazan ayında
yazılmıştır."“Bilmelisin ki, ben, kalbinde doğru yoldan sapma olup fitne maksadiyle Kur'an-ı Kerim ve hadisteki müteşâbihleri araştıran, (aziz ve yüce Allah böylesinin helâkını irade etmiştir), halktan avam tabakası ile başkalarının da bu hususta ona tâbi olduğu habisin (kötü adamın) kelâmına baktım. Onda, dile getirmeğe takatım olmayan, yazıp da satırlamaya parmaklarımın bile bana ram olmadığı şeyleri buldum. Çünkü onda, bu âlemin Rabbinin Kitab-ı Mübin'de (Kur'an-ı Kerim'de) Zatını tenzih ettiği hükmün tekzibi ve Allah tarafından insanlar arasından seçilmiş asfiya ve doğru yolda olan halifeleri ve onların tâbileri hakkında da tahkirler vardır. İşte bu nedenle, dediği kelâmı terk edip, takvalı imamların onu ittifakla bid'atçılıkla ve dolayısiyle bazı bid'atlı meseleler yüzünden dinden bile çıkmakla suçladıkları konuları zikretmeye yöneldim. Bu konuların bazısı, âlimlerce tasnif edilen kitaplarda derlenmiş, bazısı da devlet başkanlarının İbn Teymiyye hakkında çıkardıkları emirnâmelerinde mevcut olup, bu hâdiselerde kendilerine müracaat edilen İbn Teymiyye'nin çağdaşı olan âlimler ittifak etmiş ve cehaletten arınmış fetvalarda ondan bahsetmiş ve hiç kimse o hususta onlara muhalefet etmemiştir. Nitekim bu fetva ve emirnâmeler, büyük toplantı yerlerinde açıkça yüksek sesle okutulmuş ve çöllerde yaşayanlar bile işitip anlamıştı. O cümleden olarak Şerif Nâsıru'd-dünya ve'ddin Muhammed Kalavun’un (Allahü Teâlâ ona rahmet eylesin) 705 hicri senesi Cuma günü Dimaşk camisinin minberi üzerinde okunmuş emirnâmesi meşhurdur.”
SULTAN İBN KALAVUN'UN İBN TEYMİYYE HAKKINDAKİ EMİRNÂMESİNİN SURETİ
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla... Bütün hamdler, herhangi bir şeye benzemekten münezzeh ve herhangi bir şey kendisine eş olmaktan uzak olan Allah'a olsun. Nitekim Allahü Teâlâ [meâlen] «Hiç bir nesne kendisine benzemez, gerçekten işitici, görücü ancak O'dur.» (Şura, 11) diye buyurmuştur. Kitap ve Sünnetle amel etmemizi emr ve ilham eylediği ve zamanımızda dinde şek ve şüpheyi ortadan kaldırdığı için O'na hamdederim. İhlâsı nedeniyle (Kıyamet Günü) akıbetinin ve dönüş yerinin güzelliğini umut eden ve Allah'ın «Nerede olsanız O sizinledir ve Allah ne yaptığınızı bilir.» (Hadid suresi) [meâlen] buyurduğu âyet-i celileye dayanarak Yaradanı cihetten tenzih ederek, «La ilâhe illallah» (ondan başka hak bir ilah bulunmadığına), O tektir, ortağı yoktur, diye şehadet ederim. Ve yine şehadet ederiz ki, Efendimiz Muhammed aleyhisselam O'nun kulu ve elçisidir. O Resulü ki, Allah'ın razı olduğu yola süluk edene kurtuluş yönünü göstermiş ve Allah'ın eserlerinde tefekkür etmeyi emr ile Zâtında edilmesini yasaklamıştır. Allah, onun, âl ve ashabının üzerine salat ü selam eylesin. O âl ve ashab ki, imanın alâmetleri onların himmetiyle yükseldi, bu dinin esaslarını onlarla güçlendirdi ve onların vasıtasıyle haktan ayrılıp bid'atlara yönelen kimsenin çıkarttığı yangını söndürdü.
Bundan sonra derim ki: Şer'î kaideler, yürürlükteki İslamî kurallar, imanın ilmî rükünleri ve kabul edilen din mezhebleri bu dinin esaslarıdırlar. Bunlar, dinde herkesin müracaat kaynaklarıdır. O yollara, süluk eden kimse, büyük zafere ulaşır, onları terkeden kimse, şüphesiz elem verici bir azaba müstahak olacaktır.
İşte bu nedenle, bu esasların hükümlerinin muhafaza edilmesini ve devamını tekid etmek, bu ümmetin inancını ihtilaftan korumak, ittifak, şefkat ve rahmet terazisini doğru tutmak, bid'atten mütevellit fitneyi söndürmek, din ahkâmını parçalayan kimselerin toplantılarını dağıtmak vâcibtir.
Çağımızda İbn Teymiyye adlı kişi sözünü genişletip, cehâletiyle kelâmının yularını uzatmış, Allah'ın zat ve sıfat meselelerinden uygunsuz bir şekilde bahsetmiştir. Bâtıl kelâmında birçok münker şeyleri açıkça belirtmiştir. Sahabe ile tabiinin bahsetmeyip sükut ettikleri şeylere değinmiş, salihlerin ve bu ümmetin sembolü olan imamların bahsetmekten korundukları şeylerden bahsetmiş ve İslâm imamlarının inkar ettikleri, âlim ve hâkimlerin hilâfına ittifak ettikleri meseleleri meydana çıkarmıştır.
Avam tabakasını aldattı ve çağındaki fakihlere, Şam ve Mısır'daki büyük âlimlere muhalefet ettiği fetvalar çıkardı. Bunları, risâlelerine yazıp her yere gönderdi. O fetvaları, Allah'ın nazil eylediği isimlerle adlandırdı. İşte, onun bu fetva ve risâleleri elimize geçip, kendisi ile müridlerinin süluk ettikleri ve açıkladıkları şeylerin beyanı bize ulaşınca, Allah kelâmının harf ve savt (ses) olduğunu, teşbih ve tecsim akidesini açıkça söylediği anlaşılmış oldu. Dolayısiyle bu büyük fitneden korkarak Allah'ın dinine yardım etmek üzere ayaklandık ve bu bid'atı inkar ettik. Onun memleketinde bunların yayılması bize ağır geldi ve bâtıla inananların dediklerinden iğrendik. Allahü Teâlâ'nın buyurduğu, «İzzet sahibi olan Rabbini takdis et, onların vasıflarından ... » (Saffat, 180) [meâlindeki] âyet-i celilesini okuduk. Zira Allah sübhanehu ve teâlâ zâtında, sıfatında Ona denk ve benzer olacak her şeyden münezzehtir. «O'nu [Rabbinizi] gözler idrak edemez, O, gözleri idrak eder, O lütuf sahibidir, her şeyden haberi vardır.» (En' am, 103) diye [meâlen] buyurmuştur. İbn Teymiyye'nin açıkça konuştuğu ve onun lâfızlarını işiten akıllı kimsenin; onun hakkında Allahü Teâlânın «Umulmadık bir iş yaptın!» (El-Kehf, 73) diye [meâlen] buyurduğu ayeti okuduğu, batıl fetvaları Şam ve Mısır ülkelerimizde yayıldığı zaman, kendisini huzura davet etmek için emirnâmelerimizi gönderdik.
Akid ve hall ehli (imamet ve devlet işlerinde görevli) olan, tahkik ve nakil sahipleri âlimlerden bir cemaat bize gelince, İslâm kadıları ve hâkimler, Müslümanların âlimleri ve din ile dünya âlimleri hazır bulundular. Durumu müzakere etmek üzere, imamlar ile halktan, münâzara ve itirazlar hususunda dirâyetli olanlardan müteşekkil bir cemaat huzurunda şer'î bir toplantı yapıldı. Kavillerine itimat edilenlerin, dediklerine ve münker akidesine delâlet eden yazılarına göre, o meclisteki ulema ve halk nezdinde kendisine isnat edilen tüm şeyler sabit oldu. Meclis, onun kötü akidesini, inkarcı olarak kaleminden çıkan şeylerin şehadetiyle hakkında Allahü Teâlâ'nın buyurduğu, «Şahitliklerini yazacağız ve sorumlu olacaklar.» (Zuhruf, 19) [meâlindeki] âyetini okuyarak onu suçlayıp dağılmıştır. İşittiğimize göre, bu fetvaları için birçok defa yetkililerce kendisine tevbe ettirilmiş ve dolayısıyla Şer'-i şerif cezasını te'hir etmiş, bu işten men edildikten sonra tekrar eski durumuna dönüp söz dinlememiştir.
İbn Teymiyye'nin bu suçu, Maliki mezhebinin hakimi (kadısı) huzurunda sabit olunca Şer'-i şerif onun fetva vermekten men edilmesine hükmetti. İbn Teymiyye'nin, gittiği bu bid'at yollara her hangi bir kimseyi sürüklemekten, onun itikadına tabi olup, onun bu kavlini söylemekten, bu kelimelerine kulak vermekten, teşbih (Allah'ı başkasına benzetmek) yolunda gitmekten, Allah için yukarı ciheti olduğu hakkındaki konuşmasından, Allah'ın kelâmının harf ve savttan ibaret olduğunu söylemekten, tecsim (Allah'ın cisim olduğu) hakkında konuşmaktan, akaidde doğru yoldan sapmaktan veya din imamlarının görüşünden çıkmaktan veya bu ümmetin âlimlerinin görüşünden ayrılmaktan veya Allah sübhanehu ve teâlânın bir cihette olduğuna itikat etmekten nehiy eden ve bunu itikad eden kimsenin cezasının kılıçtan başka bir şey olmadığına dair emirnâmemizin yazılmasına da hükmettik.
Öyle ise, herkes bu sınırda durup haddi aşmasın! [Meâlen:] (Önce ve sonradaki iş, Allah'ındır.) (Rum, 4). Hanbelîlerden herkes, din imamlarının inkâr ettikleri bu akideden [İbn Teymiyye'nin akidesinden], doğru yoldan saptıran şüphelerden dönmelidirler. Allahü Teâlâ'nın emrettiği şeylerden, övülen iman ehlinin yollarına temessükden ayrılmamalıdırlar. Çünkü Allah'ın emrinden dışarı çıkanlar, şüphesiz doğru yolu kaybetmişlerdir. Bu gibi insanlara ceza olarak eziyetten başka bir şey olmayıp uzun zaman hapis edileceklerdir. Hapis ise, kötü bir yerdir.
Şüphesiz bizler, Dimaşk ve Şam diyarına ve bu yerlere ve uzak yerlere şöyle bir resmî emir çıkardık:
Kaynak: Ebu Hamid bin Merzuk, Bera'atü'l-Eş'ariyyin, Bedir Yayınevi, İst., 1994.
Not: Sultan Kalavun'un beyannâmesinin baş tarafı aşağıda verilmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.