16 Ekim 2012 Salı

Dinler Ararası Diyalog Nedir?

“Dinlerarası diyalog, Papalığın II. Vatikan Konsili’nin 4. oturumunda kabul edilen, “Nostra Aetate” diye maruf Konsil metninde aktarılan ve 28 Ekim 1965′te Papa VI. Paul’un onayıyla ilan edilen, “Papalığın 3. bin yıl hedefi olarak açıkladığı Asya’nın hristiyanlaştırılması projesi’nin bir yöntemidir. Papalığın “çağdaş hristiyanlaştırma ve misyonerlik usulü’ dür.”
( Kaynak; John W. O’Malley, “Reform, Historical Conciousness And Vatikan li’s Aggiornamento, Theological studies, 1971 xxx11/4; M. Raukanen, The catholic Doctrin of Non-Christian Religions According to the Second Vatikan Council, New york 1992, 35; The Second Vatikan Council, Nostra Aetate, 1-4)

Papalığın, dinlerarası diyalog adı altındaki böylesi bir “Asya’yı hıristiyanlaştırma projesi”nin “gönüllü bir parçası olmak”, İslâm akaidine göre Müslüman’a zarar verir mi?

İslâm akaidi ve Ehl-i Sünnet esaslarına göre; Papalığın böylesi bir “hristiyanlaştırma projesi ve misyonunun gönüllü bir parçası olan” herhangi bir Müslüman, mürted olur,İslâm dairesinin dışına çıkar, küfre düşer. Bu küfrü irtikab ettiği ana kadar, yaptığı tüm ibadet ve hayırlı amelleri boşa çıkar, müflis olur. Evli ise nikahı düşer.
(A.Z.Gümuşhanevî, Cami’ül Mütün ,c.1, Elfaz-ı Küfür, b.2)

Hristiyanlık gibi İslâm’dan gayri bir din edinen kimseyi küfre düşmüş saymayan kişi veya onların küfürde oldukları hususunda şek:-şüphe içinde olan kişi yahut da onların manevi gidişatının doğru olduğu kanaatini taşıyan kişi İslâm’dan çıkmış olur, küfre düşer.
(Muhammed b. ismail er-Reşid ,Tehzib’ü Risalet’il Bedri’r-Reşîd fi Elfâz’il Mükeffirat, vr 12, Yahya bin Ebi Bekr, Esir’ul -Melahide vr 11b]

Nisa Suresi 115: “Kim Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra,(Hz. Muhammed) karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka bir yola tabi olursa, onu o saptığı yönde bırakırız ve cehenneme Sürükleriz ; o ne kötü biryerdir.”

Nisa Suresi 13-14: “Bunlar, Allah’ın (koyduğu) sınırlardır. Kim kendisi için yol belli olduktan sonra Peygambere (Hz. muhammede)’ine itaat ederse Allah onu, ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; onlar orada devamlı kalıcıdırlar ; işte büyük kurtuluş budur.”
“Kim de Allaha ve Peygamberi (Hz. Muhammed) ‘ine karşı isyan eder ve sınırlarını aşarsa Allah onu, ebedi kalacağı bir ateşe sokar ;onun için alçaltıcı bir azab vardır.”

Cin Suresi 23-24: “Artık kim Allah’a ve Resulü (Hz. Muhammed)ine karşı gelirse, bilsin ki ona, (kendi gibilerle birlikte) içinde ebedî kalacakları cehennem ateşi vardır.”

Muhammed Suresi 32-33-34: “İnkâr edenler, insanları Allah yolundan alıkoyanlar ve kendilerine doğru yol belli olduktan sonra Peygamber (Hz. Muhammed)’e karşı gelenler, Allah’a hiçbir zarar veremezler. Allah onların yaptıklarını boşa çıkaracaktır.”
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber (Hz Muhammed)’e itaat edin ki amellerinizi boşa çıkarmayın. Zira inkâr edip Allah yolundan alıkoyanları ve de kâfir olarak ölenleri Allah asla bağışlamaz.”

Fetih Suresi 28-29: “Bütün dinlere üstün kılmak üzere, Peygamberi (Hz. Muhammed)’ini hidayet ve Hak din ile gönderen O’dur. Buna şahit olarak Allah yeter; Muhammed Allah’ın elçisidir. O (Hz. Muhammed)’in beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı onurlu, kendi aralarında merhametlidirler.”

“Ehl-i Kitap ile amentüde ittifakımız vardır” inancını taşımanın veya gönüllü olarak bu ifadeyi kullanmanın itikadî hükmü nedir?

Böyle bir inancı taşıyan ve ikrar eden Müslüman, İslâm akaidi ve Ehl-i Sünnet esaslarına göre mürted olur, İslâm dairesinin dışına çıkar, küfre düşer. Böyle bir inanç, Hakk’ı batılın seviyesine indirmek, Hakk’ı batıl ile karıştırmak, ilahi olan ile muharref olanı aynı kefeye koymak ve eşitlemektir ki, İslâm akaidi, Ehl-i Sünnet esasları ve bizzat Kur’an-ı Kerim’in ikaz edici beyanlarına göre bu küfürdür.
( A.Z. Gümüşhanevî, Cami’ül Mütûn, c.1, Elfaz-ı Küfür, b. 2; Muhammed b. İsmail er-Reşîd, Tehzib’ü Risalet’il Bedri’r-Reşîd fi Elfâz’il Mükeffırat, vr 12, Yahya bin Ebi Bekr, Esir’ul-Melahide, vr 11 b )

Bir kimse, ehl-i kitap ile amentüde ittifakın var olduğuna inanırsa, hatta kiliselerin Allah’ın evleri olduğuna, orada Allah’a kulluk yapıldığına, Yahudi ve Hristiyanların yaptıklarının Allah’a kulluk, O’na ve Rasulüne itaat olduğuna inanırsa, Allah’ın da bu yapılanlardan hoşnut ve memnun kaldığına itikad ederse kafir olur. Ehl-i zimmeti (gayr-i müslimlerî) kiliselerinde ziyaret etmenin Allah’a yakınlık vesilesi olduğuna itikad eden kimse, İslâm dininden çıkar, mürted olur.
( Muhammed b. İsmail er-Reşîd, Tehzib’ü Risalet’il Bedri’r-Reşîd fi Elfâz’il Mükeffırat, vr 12, Yahya bin Ebi Bekr, Esir’ul-Melahide, vr 11 b )

Al-i Imran Suresi 19: “Allah katında yegâne Hak Din Islâmdır.”

Al-i İmran Suresi 85: “Herkim İslam’dan başka birdin ararsa, bilsin ki, (o din) ondan asla kabul edilmeyecektir; o kimse, ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.”

Al-i İmran, 100: “Ey iman edenler, Ehl-i kitaptan herhangi bir gruba tabi olursanız, sizi imanınızdan sonra çevirip kâfir yaparlar.”

Ahirette kurtuluş için Hz. Muhammed’e (sav) inanmaya hacet yoktur; Kelime-i Tevhid’in ikinci rüknü olan “Muhammedu’r Rasûlullah” kısmını ikrar bir kemal mertebesidir, cennetlik olma için bunu ikrar ve buna iman etmek lüzumlu değildir demenin hükmü nedir?

Böyle bir inancı taşımak ve yaymak, İslâm akaidine göre, Müslüman’ı dinden çıkartır, mürted yapar, küfre düşürür.
(A.Z. Gümüşhanevî, Camîül Mütûn, c.1, Elfaz-ı Küfür, b. 2; Muhammed b. İsmail er-Reşîd, Tehzib’ü Risalet’il Bedri’r-Reşîd fi Elfâz’il Mükeffirat, vr 12, Yahya bin Ebi Bekr, Esir’ul-Melahide, vr 11 b )

Ehl-i Kitap’tan herhangi bir gruba tâbi olmanın, dinen mahzuru var mıdır?

Ehl-i kitaptan herhangi bir gruba tâbi olmak, Kur’an-ı Kerim’e ve İslâm akaidine göre Müslüman’ı dinden çıkartır, imandan sonra kafir yapar
( A.Z. Gümüşhanevî, Camrül Mütûn, c.1, Elfaz-ı Küfür, b. 2; Muhammed b. İsmail er-Reşîd, Tehzib’ü Risalet’il Bedri’r-Reşîd fi Elfâz’il Mükeffirat, vr 12, Yahya bin Ebi Bekr, Esir’ul-Melahide,vr11 b.)

Al-i İmran, 100: “Ey iman edenler, Ehl-i kitaptan herhangi bir gruba tabi olursanız, sizi imanınızdan sonra çevirip kâfir yaparlar.”

Maide Suresi 51-52-53-54-55-56: “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar. İçinizde HER kim onları dost edinirse, o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.”
“Kalblerinde hastalık bulunanların: “Başımıza (küresel) bir felâketin gelmesinden korkuyoruz” diyerek onların arasına koşuştuktan görürsün. Umulur ki Allah bir fütuhat, yahut katından bir emir getirecek de onlar , içlerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olacaklardır “
“(O zaman) iman edenler: “Bunlar mıdır sizinle beraber olduklarına bütün güçleriyle yemin edenler?” diyeceklerdir. Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştirde kaybedenlerden olmuşlardır.”
“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) muhakkak Allah, sevdiği ve kendisini seven, müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir topluluk getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah’ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah’ın lütfü ve ilmi geniştir.”
“Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah’tır, Resulü (Hz. Muhammed)’dir ve de şu iman edenlerdir ki onlar Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılar, zekâtı verirler.”
“Kim Allah’ı, Resulü (Hz. Muhammed)’ini ve iman edenleri dost edinirse (bilsin ki) üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah’ın tarafını tutanlardır.”

8 Ekim 2012 Pazartesi

Vehhabi Vahşeti

Şaka gibi: Suudi Arabistan Eğitim Bakanlığı, itfaiye ekiplerinin yangın esnasında kız çocuklarını kurtarmalarına izin verdi.
Yangından kız kurtarmak artık serbest!
Suudi Arabistan'da itfaiye erlerinin kadınları kurtması hakkındaki yasak kaldırıldı


Mekke’de 8 yıl önce 15 kız çocuğu, din polisi yangından kaçmalarına izin vermediği için hayatını kaybetmişti.Suudi Arabistan din polisi, Mekke’de 2002 yılında bir okulda çıkan yangından kaçmaya çalışan 15 kız çocuğunun dinî kurallara uygun giyinmedikleri için dışarı çıkmalarına izin vermemiş, bu yüzden de kız çocukları yanarak can vermişti.
‘Suudi Gazete’nin haberine göre, Suudi Arabistan Eğitim Bakanlığı olaydan 8 yıl sonra gerekli dersleri çıkararak, bundan böyle kız çocuklarının da okullarda meydana gelen yangınlar sırasında itfaiye erlerince kurtarılmasına izin verdi.
Gazetenin haberine göre eğitim bakanlığı, okullara bir genelge yollayarak, kız çocuklarının da acil durumlarda kurtarılabilmesi için, itfaiye ekiplerine yardımcı olunmasını istedi.


KIYAFETLERİ UYGUN DEĞİL DİYE YANMALARINA GÖZ YUMULDU
Görgü tanıklarının ifadelerine göre, 2002′de Mekke’deki kız okulunda meydana gelen yangında din polisleri binadan çıkmayı başaran kız çocuklarını, dinî kurallara uygun kıyafet giymedikleri için döverek yanan binaya geri göndermişti. Öğrencileri kurtarmaya çalışan itfaiyecilere de, kızlara dokunmalarının günah olduğu gerekçesiyle okula girmelerine izin verilmemişti.

Peygamber Düşmanı Vehhabiler

Sual: Selefi meşrepli (vehhabi) biri, "Şefaat ya Resulallah demek şirktir, çünkü Peygamber ölüdür" dedi. "Allah yolunda ölenlere ölü demeyin, onlar diridir ve rızıklandırılır" diye âyet yok mu dedim. "O âyet şehitler içindir, Peygamber ölüdür" dedi. Peygamberimiz, şehitlerden üstün değil mi? Peygamberimiz Allah yolunda değil mi? Şehitlere ölü denmezse Peygamberimize nasıl ölü denir? dediysem de, Peygamber de ölüdür diye ısrar etti. Ölen beden değil mi? Ruhlar ölür mü?

CEVAP
Dedikleriniz çok doğrudur. Elbette, şehidlerin ruhu ölmez de, âlemlere rahmet olarak gönderilen Resulullah'ın ruhu ölür mü? Ruh ölmez, kâfirlerin ruhu da ölmez. Peygamberin Allah yanında bir şehid kadar da kıymeti yok mu?

Şehid Cennette rızıklandırılıyor da, Peygamber niye rızıklandırılmasın? Peygamber hâşâ Allah yolunda olmazsa, şehid Allah yolunda nasıl olur?

Peygamber diri olmazsa şehid nasıl diri olur? Peygamber işitmezse, şehid nasıl işitir? Hâlbuki şehidin, Müslümanlığı da, şehidliği de, bu Peygambere iman etmesine bağlıdır.

Şehidler Allah yolunda da, hâşâ Peygamberler, başka yolda mıdır? Resulullah, son hastalığında, (Hayber’de yediğim zehirli etin acısını hâlâ hissediyorum. Zehrin tesirinden aort damarım, bıçak gibi kesiliyor) buyurdu. (Buhari)

İbni Mesud hazretleri ve diğer Eshab-ı kiram, (O zehirli etin tesiriyle Resulullah şehid oldu) buyurdu. Peygamberlik şehitlikten üstündür. Fakat şehid olmak da ayrı bir nimettir. Allahü teâlâ Resulüne bu nimeti de vermek için son hastalığında bu zehrin etkisini göstermiştir. (Mevahib-i ledünniyye)

İki hadis-i şerif meali şöyledir :
(Her Peygamber, kabrinde diri olup namaz kılar.) [Beyheki, Ebu Ya’la]

(Peygamberlerin vücudunu toprak çürütmez. Bir mümin salevat okuyunca, bir melek bana haber verir.) [İbni Mace, Ebu Davud]

İki âyet-i kerime meali şöyledir:
(Peygamber, müminlere kendi canlarından üstündür.) [Ahzab 6]

(Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Resulünü hidayet ve hak dinle gönderen Odur.) [Fetih 28]

Bu iki âyetten anlaşıldığı gibi, Peygamberimizin dini diğer dinlerden üstün olduğu gibi, kendi de herkesten üstündür. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ben bütün insanların seyyidiyim, efendisiyim.) [Buhari]

Peygamber efendimiz, bütün peygamberlerden ve bütün insanlardan üstün de, şehitlerden üstün değil midir? Herkesten üstün olan bir Peygamber için ölü demek çok alçakça bir iftiradır.

7 Ekim 2012 Pazar

Said Nursi'nin Övdüğü Cevşen Nedir?



Said Nursî ve şakird’leri, Cevşenü’l-Kebîr veya Cevşenü’l-Sagîr’i tanıtırken, “Hazreti Peygamber Salla’llâhu Aleyhi ve sellem’e Cebrail Aleyhisselâm’ın vahiy ile getirdiği ve zırh’ı çıkar bunu oku dediği ve binbir Esmâ-i İlâhiye sarîhan ve zımnen işaret eden gâyet yüksek ve çok kıymettâr bir müncaat-ı Peygamberî’dir ki, Zeyne’l-Âbidîn (R.A.)’den tevâtürle rivâyet edilmiştir,” diyorlar.

Yukarıdaki ta’rif, “Allah tarafından bir melek (Cibril-ü Emîn) tarafından indirilen ve Peygamber’e okunan, “Vahy-i Metlû” (tilâvet olunan, okunan vahiy) ki, bu doğrudan Kur’ân’ın ta’rifidir. Yalnız bir şeyin tam ta’rifi, o şeyin “Efrâdını Câmi, Ağyarını Mâni,” olmalıdır. Nitekim, onu da tamamlıyorlar, “Zeyne’l-âbidîn tarafından tevâtürle rivâyet edilmiştir.” İşte, Kur’ân’ın tam ta’rifi... Ne var ki, Said Nursî ve şakird’ler, İslâmî ilimlere en azından bir mızraklı ilmihâl seviyesinde sahip olmadıklarından asgarî bir hadis usûlünde çakmışlardır. İslâmî ilimlere birazcık vukuf kesbedenler bilirler ki, tek bir kişinin rivâyet ettiği, tevâtür, meşhûr olmaz, ancak Haber-i Vâhid olur. Haber-i Vâhid ile rivayet edilenler, başka delillerle te’yid edilmemiş ise dâima şüpheyle karşılanır.

Kaldı ki, bütün Hadis Külliyatı arasında, “Hadis-i Cibrîl” gibi tevâtürle sabit olan hadis sayısı pek azdır, güvenilir kaynaklar, tevâtürle sâbit olan hadis sayısını 19 adet olarak vermişlerdir.
Tevâtürle sabit olan Hadis-i Şerif’leri inkâr etmek de tıpkı, “Vahy-i Metlû” olan, Âyet-i Kerimeleri inkâr etmek gibi küfrü muciptir. 

Hâşâ! Sümme Hâşâ! Said Nursî ve şakird’lerin ifade ettikleri gibi, Cevşenü’l-Kebîr ta’rif ettikleri gibi, Cebrail Aleyhisselâm tarafından getirilmiş ve tevâtürle rivâyet edilmiş olsaydı, elbette Kur’ân’dan bir âyet-i Kerime olurdu. 

Kur’ân-ı Kerim’deki âyet’lerden herhangi birisini âyet saymamak, hükmünü inkâr etmek nasıl küfür ise, Kur’ân’da olmayan, âyet niteliği taşımayan herhangi bir metni kutsallaştırmak, ona âyet hüküm vermek de küfürdür. 

“Şüphesiz o (Kur’ân), çok şerefli bir Resûlün sözüdür.” (Resûl, elçi, Peygamber veya Cebrail vasıtasıyla tebliğ edildiğinden, “söz” Resûle (elçiye) nisbet edilmiştir.) 

“Ve o, bir şâir sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz?” “Bir kâhin sözü de değildir (o), ne de az düşünüyorsunuz!” “O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.” “Eğer (Peygamber) bize atfen ba’zı sözler uydurmuş olsaydı.” “Elbette Onu kıskıvrak yakalardık.” “Sonra onun can damarını koparırdık.” (Onu yaşatmazdık) “Hiç biriniz buna mâni olamazdınız.” “Doğrusu o (Kur’ân) takvâ sahipleri için bir nasîhattir (öğüttür)..” (Hâkka Sûresi 69/40-48)... 

Doğrudan vahy’e muhatap, Peygamber hakkında, “Allah tarafından vahyedilmediği halde, kendiliğinden tek bir kelime bile uydurmuş olsaydı, onu kıskıvrak yakalar, can damarını koparır hayatına son verirdik” buyuruyor. 

İYİ DE BU CEVŞEN NEME NE BİR ŞEYDİR? 

4 Ekim 2012 Perşembe

Said Nursi ve Cevşen



 Hem mesela, Kur'an'ın hakiki ve tam bir nevi münacatı ve Kur'an'dan çıkan bir çeşit hulasası olan Cevşen-ül-Kebir namındaki münacat-ı Peygamberi'de (A.S.M.)(...)
Sözler, 424, Onbirinci Şua Olan Meyve Risalesi'nin Onuncu Mes'elesi Emirdağ Çiçeği

(...) hem "Cevşen-ül-Kebir" münacatının seksenaltıncı ukdesinde: (...) diye olan gayet arifane münacat-ı Ahmediyenin (A.S.M.) beyanı gösteriyor ki; (...)
Şualar, 88, Yedinci Şua/ayetü'l-Kübra/Mukaddime

Kur-an'dan ve münacat-ı nebeviye olan Cevşen-ül-Kebir'den aldığım bu dersimi, bir ibadet-i tefekküriye olarak, Rabb-ı Rahimimin dergahına arzetmekte kusur etmişsem; kusurumun affı için Kur'an'ı ve Cevşen-ül-Kebir'i şefaatçi ederek rahmetinden niyaz ediyorum.
Şualar, 48, Üçüncü Şua/Münacat; Lem'alar, 445, Münacat; asa-yı Musa

(...) Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam, Cevşen-ül-Kebir namındaki münacat-ı azamında marifetullahda gayet yüksek ve gayet cami' derecede marifetini göstererek böyle demiştir; biz de, hayalen o zamana gidip Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselamın dediğine "amin" diyerek, (...)
Lem'alar, 415, Otuzuncu Lem'a/Hatime

(...) Al-i Beyt'in manevi ve gayet mühim bir mirası ve maden-i feyzi olan Cevşen-ül-Kebir'i kendine üstad eden ve bidayette her günde bir defa bazan üç defa tamamını okuyan ve talebesine tavsiye eden adam, Risale-i Nur müellifidir
Sikke-i Tasdik-ı Gaybi, 164, Yirmisekizinci Lem'a/Keramet-i Aleviyenin Neticesi

Binbir Esma-i İlahiyyeye sarihan ve işareten bakan ve bir cihetle Kur'an'dan çıkan bir harika münacat olan ve marifetullahda terakki eden bütün ariflerin münacatlarının fevkınde bulunan ve bir gazvede "Zırhını çıkar onun yerine bu Cevşeni oku" diye Cebrail vahy getiren "Cevşen-ül-Kebir" münacatı içindeki hakikatlar ve tam tamına Rabbine karşı tavsifler, (...)
Şualar, 484, Onbeşinci Şua/Elhüccetü'z-Zehra/Üçüncü Medrese-i Yusufiye'nin Tek Bir Dersinin Üçüncü Kısmı/Beşinci, Altıncı, Yedinci, Sekizinci Külli Şehadetler.

Cevşen Nedir Faziletleri Nelerdir?

Cevşen, "örme zırh" anlamında Fars'ça bir isimdir. Cevşen-i Kebir ise, büyük zırh demektir.

Anlatıldığına göre Asr-ı saadette cereyan eden savaşların birinde (bir rivayette Uhud'da) muharebenin kızıştığı ve üzerindeki zırhın kendisini fazlasıyla sıktığı bir sırada, Hz. Peygamber ellerini açarak Allah'a dua etmiş, bunun üzerine gök kapıları açılarak Cebrail gelmiş ve, “Ya Resulullah, Rabbin sana selam ediyor ve üzerindeki zırhı çıkarıp bu duayı okumanı istiyor. Bu dua hem sana hem de ümmetine zırhtan daha sağlam bir emniyet sağlayacaktır” demiştir.

Olayla ilgili Şii kaynaklarına göre Allah Cevşen-i Kebiri dünyayı yaratmadan 50 bin yıl önce arşa yazmıştır. Bu duayı okuyan veya yazılı olarak üzerinde bulunduran kimse, dünyada her türlü beladan, afet, hastalık, yangın ve soygundan korunduğu gibi Allah ile kendisi arasında perde kalmaz ve bütün istekleri yerine getirilir. Cevşen-i Kebir ile Allah'a münacatta bulunan kimseye, Bedir şehitleri derecesinde 900 bin şehit sevabı verilir. Bu duayı kefeninin üzerine yazan mümin ise azap görmez.

Onu okuyan kimse, dört semavi kitabı okumuş gibi olur, her harfi için kendine Cennette iki ev ile iki zevce verilir, ayrıca insan ve cinlerden olan bütün müminlerinki kadar sevap kazanır, asla Cehenneme girmez. Cebrail, Hz. Peygamberden duayı kâfirlere öğretmemesini, sadece mümin ve takva sahibi kişilere talim etmesini istemiştir. Kefenlere de yazılmış, Cevşen-i Kebir özellikle Şii dünyasında oldukça rağbet görmüş, gerek müstakil olarak gerekse çeşitli dua mecmuaları içinde birçok defa basılmıştır Cevşenin Şii dünyasında bu derece rağbet görmesinde, Ehl-i beyt tarikiyle rivayet edilmiş olmasının yanında, faziletleriyle ilgili haberlerin de büyük etkisi olmuştur.

3 Ekim 2012 Çarşamba

İmam Gazali Hz. celcelutiye ve Said Nursi



Madem Celcelutiye vahy yolu ile Peygamber Aleyhissalatü Vesselama nazil olmuştur. Ve Allam-ül-Guyubun ilmiyle ifade-i mana eder...
(Sikke-i Tasdik-ı Gaybi)

Hem madem Celcelutiyenin aslı vahy'dir. Ve esrarlıdır. Ve gelecek zamana bakıyor; ve gaybi umur-u istikbaliyeden haber veriyor...
(Sikke-i Tasdik-ı Gaybi)

***

Sırf kendi bozuk mezheplerini yüceltmek için binlerce hadis uyduran Şii'lerin Hazreti Ali adına uydurdukları Celcelutiye denen saçmalığına vahiy ve vahiy kaynaklı diyen Said nursi'nin bu mesnetsiz iddiasına İmam Gazali Hazretleri delil gösterilmektedir , gerçekten İmam Gazali Hazretleri bu şianın celcelutiye denen kitabını şerh etmişmidir? 

Said Nursi, Celcelutiye'nin vahyen Hz. Peygamber'e inzal edildiği yönündeki iddiasına İmam Gazali'yi de ortak kılmak istemiştir. Bu kasideyi şerh ettiği iddiası da kendisine atılan bir iftiradır. Nitekim:

Bazı eserler her ne kadar İmam Gazali'ye nisbet edilmekteyseler de, ihtiva ettikleri bazı fikirler itibarıyla, onun kaleminden çıkmadıkları, yahut tahrife uğradığı hususunda kuvvetli şüpheler uyandırmaktadır. Gayeye erişmek için her vasıtayı mubah gören Batıniye taifesi, kitap uydurmakta ve tahrif etmekte şeytana parmak ısırtacak hünerler göstermişlerdir. (...) İmam Gazali'ye nisbet edilen, fakat bozuk fikirler ihtiva eden bazı kitapların ve sahifelerin de bozuk mezhepliler ve dinsizler tarafından uydurulduğunu müdekkik alimler beyan ediyorlar.

Mevlana Şıbli, Sırru'l-alemin kitabı hakkında şunları yazıyor: “Bizce bu kitap şüphesiz düzmedir. Bunun yazılış şekli ve ifade tarzı Gazali hazretlerinin yazı ve ifade üslubundan tamamen ayrıdır. Düzme eseri hazırlayanlar öyle bir hileye başvurmuşlar ki, yer yer İmamu'l-Harameyn'in ders verdiğinden ve hocalık yaptığından bahsetmişler ve akıllarınca -böyle yazmakla- bu kitabı İmam Gazali'nin kitaplarından saydırmak için iyi bir tedbir olarak düşünmüşlerdir. Fakat onların bu tedbiri, kitabın düzmece olduğunu ispata yeterli bir delildir. Çünkü, Gazali'nin adeti, hocalarını ve şeyhlerini kitaplarında ismen zikretmemektir.”
(Ubeydullah Küçük, İhya Tercümesinin Önsözü, Bedir Yayınevi, İstanbul 1989, LXIII-LXV.)

İmam Gazali'ye isnat edilerek uydurulan kitaplardan birçok yazar bahsetmektedir.
[Bak. Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi, 2/460; M. Yaşar Kandemir, Mevzu Hadisler, DİB Yayınları, Ankara 1984; M. Said Çekmegil, Tetkiklerde Metod ve Tenkit, Sanih Kütüphanesi Yayınları, Malatya 1979, 48-49.]

Gazali, böyle uyduruk kasidelere şerh değil, bilakis Batıniye'yi ret kabilinden birçok kitap yazmıştır.
["Huccetu'l-Hakk, Mufassalu'l-Hilaf, Kitabu'd-Derac, el-Kıstasu'l-Mustakim, Mevazinu Hamse" bunlardandır. Bak. Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi, 2/459]

Celcelutiye denen kitabın vahiy yada vahiy kaynaklı olması, bunuda Müçtehid Alimlerimizin ve binlerce ehli sünnet Alimlerinin içinde sadece İmam Gazali Hazretlerinin şerh etmesi O na atılan bir iftira olduğuna apaçık delildir.

Ehli sünnet kitapları içinde sadece Ziyauddin Gümüşhanevi hazretlerinin Celcelutiye'yi Mecmuatul-Ahzap isimli kitabına alması Celcelutiye'nin vahiy yada vahiy kaynaklı olması ve ehli sünnet uleması tarafından muteber kabul edildiği anlamına gelmez.

Şia kaynaklarında yer alıp hiç bir ehli sünnet kaynağında yer almayan "cevşen" adlı uydurma hadisi de aynı kitaba alan Ziyauddin Hazretleri için Hüseyin Avni Hoca(1) şöyle buyurmaktadır;
"Ehl-i Sünnet kaynaklarında, Cevşen ile alakalı olarak bir rivayet bilinmemektedir. Bunun ancak Şia kaynaklarında geçtiği söylenmektedir. İmam Gazali’ye nisbet edilmesi, Ona yapılan bir iftiradır; isbat edilmemiştir ve edilemeyecektir. Cevşen’in, Ehl-i Sünnet tasavvufunun yüz küsür sene evvelki dönemdeki büyüklerinden birine aid bir eserde yer almış olması ise sadece itimada dayanan bir zühul(yanılgı) olup, O (A.Ziyauddin hz)zatın bi hakkın büyüklüğüne zarar vermez."(2)

Celcelutiye'nin de cevşen'in de İmam Gazali Hazretlerine nisbet edilmesi iftiradan başka bişey değildir.

 ***
Madem Celcelutiye vahy yolu ile Peygamber Aleyhissalatü Vesselama nazil olmuştur. Ve Allam-ül-Guyubun ilmiyle ifade-i mana eder. Hem madem Celcelutiye mana-yı mecazi ile o kasidenin hakikatını isbat eden Risale-i Nur'a sarihan; ve onun onüç ehemmiyetli risalelerine işareten haber vermekle beraber Risale-i Nur müellifi ve bunun onüç ehemmiyetli vakıat-ı hayatına imaen, remzen, işareten mana-yı mecazi ile haber veriyor.
(Sikke-i Tasdik-ı Gaybi, 136, Sekizinci Şua/İmam-ı Ali'nin (Radıyallahü anhü) Risale-i Nura dair üçüncü bir kerametidir)

Celcelutiyenin üzerinde önemle duran Said Nursinin asıl gayesi bu kitapta Risalei Nurun ve kendisinin Hazreti Ali tarafından müjdelendiğini söylemekten başka bir şey değildir, kimsenin bu iddiayı Hz Ali Efendimize soramayacağını bildiği için delilleri yine kendi hayel ve vehimleridir.

Sonuç:
Said Nursi itikadını ehli sünnet Alimlerinin bildirdiğine göre değil kendisine gelen ilham,sunuhat,zuhurat gibi hayellere vehimlere, celcelutiye ve cevşen gibi uydurma kitapların üzerine inşa etmiştir.

-------
Dipnot:
1-Hüseyin Avni Hoca kimdir; İzmir Yüksek İslam Enstitüsü'nden mezun olmuştur. İzmir'in büyük ilim adamlarından Fevzi hocadan da dersler almışlardır.

2-http://www.darusselam.com/sorular-ve-cevaplar/157-ceven-ile-alakal-rivayetin-asl-varmdr-.html#comments