29 Şubat 2012 Çarşamba

İmam Rabbani (k.s) Hazretlerinden Diyalogculara Mektup

Hocaefendiden Papa'ya Mektup:

“ Pek muhterem Papa cenapları,

Üç büyük dinin doğum yeri olarak bilinen toprakların dünyayı daha iyi yaşanabilir bir mekan kılma yolundaki kutsal misyonumuzu tam manasıyla bilen halkından size en içten selamları getirdik. Yoğun gündeminizde
bize zaman ayırarak sizinle müşerref olmayı bahsettiğiniz için zatıalilerinize en derin kalbi teşekkürlerimiz i sunarız.

Papa 6. Paul Cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi
arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazı yardımlarımızı sunmak için size geldik.

İslam yanlış anlaşılan bir din olmuştur ve bunda en çok suçlanacak olan Müslümanlardır. Uygun bir yerdeki vakitli bir gayret bu yanlış anlamanın büyük oranda azalmasına katkı sağlayabilir.Müslüman dünyası, İslam’ın asırlarla ölçülen yanlış algılanmasını silip atacak bir diyalog imkanını bağrına basacaktır.

Beşeriyet, çelişen görüşler ortaya koydukları gerekçesiyle,zaman zaman bilim adına dini, din adına da bilimi inkar etmiştir.Bilginin tamamı Allah'a aittir ve din Allah tandır. O halde bu ikisi nasıl çelişebilir? İnsanlar arasında anlayışı ve hoşgörüyü artırmaya yönelik dinlerarasi diyaloga yönelik ortak gayretlerimiz çok iş görebilir.

Kendi memleketimizde şimdiye kadar çeşitli Hıristiyan mezheplerinin liderleriyle diyalog içinde olduk. Bu naçiz gayretlerin boşa çıkmadığını acizane ifade etmek isteriz. Amacımız bu üç büyük dinin inananları arasında hoşgörü ve anlayış yoluyla bir kardeşlik tesis etmektir. Bizler bir araya gelmek suretiyle sözde medeniyetler
çatışmasının gerçekleşmesini görmek isteyen yolunu şaşırmış ve şüpheci kimselere karşı dalgakıranlar gibi, isterseniz bariyerler gibi deyin, karşı durabiliriz.

Gecen yıl bazı ünlü uluslararası bilim adamlarının katıldığı medeniyetlerara sı barış ve diyalog konulu bir sempozyum düzenledik.Bu gayretin başarısından aldığımız teşvikle bu tür etkinlikleri tekrarlamak istiyoruz. Halihazırda üç büyük dinin bağlıları arasındaki bağları güçlendirmeye yönelik olarak dinlerarasi diyalog konusunda Vatikan ın da temsil edileceğini ümit ettiğimiz bir konferans düzenleme sürecinde bulunuyoruz.

Yeni fikirlerimiz varmış iddiasında bulunmuyoruz.Yine müsamahanıza sığınarak, bu misyonun hedeflerine yakından hizmet etmek için üstlenmek istediğimiz birkaç teklifte bulunmayı arzu ediyoruz. Hıristiyanlığın üçüncü bin yılına girişi münasebetiyle yapılacak kutlamalar vesilesiyle Ortadoğu daki Antakya, Tarsus, Efes ve Kudüs gibi bazı kutsal yerlere müşterek ziyaretleri içeren birçok
etkinlik önermek istiyoruz. Bunu Sayın Cumhurbaşkanımız Demirel'in, cenaplarının ülkemizi ziyaretine ve mezkur kutsal mekanları göstermeye davetini tekrarlamak için bir fırsat addediyoruz.Anadolu
halkı size misafirperverliğini göstermeyi ve sevkle selamlamayı hararetle beklemektedir.Filistinli liderlerle diyalog kurmak suretiyle Kudüs ü birlikte ziyaret etmemize davetiye çıkarabiliriz.Bu ziyaret bu mübarek şehri Hıristiyanlar,Yahudiler ve Müslümanların, hiçbir kısıtlama, hatta vize dahi olmaksızın serbestçe ziyaret edebileceği uluslararası bir bölge olarak ilan etme gayretlerine yönelik dev bir adim teşkil edebilir.

Üç büyük dinden liderlerin işbirliği ile ilki Washington DC'de olmak üzere muhtelif dünya başkentlerinde bir konferanslar serisinin gerçekleştirilm esini teklif ediyoruz. İkinci serinin zamanı için Hz. İsa nın doğumunun 2000. yıldönümü ideal olabilir.

Bir öğrenci değişim programı da çok faydalı olacaktır. İnançlı genç insanların birlikte eğitim görmesi birbirlerine yakınlıklarını artıracaktır. Öğrenci değişim programı çerçevesinde üç büyük dinin babası olduğu ikrar edilen Hazreti İbrahim in doğum yeri olarak bilinen Urfa şehrindeki Harran'da bir ilahiyat okulu kurulabilir. Bu, ya Harran Üniversitesi ndeki programların genişletilmesi suretiyle ya da üç dinin  ihtiyaçlarını da temin edecek şümullü bir müfredata sahip bağımsız bir üniversite şeklinde gerçekleştirile bilir.

Önerilen programlar aşırı büyük isler gibi algılanabilir; ama bunlar erişilmez değildir. Dünyada iki tip insan vardır. Bazıları kendilerini topluma adapte etmeye çalışır.Diğer bazıları ise topluma uymaktansa toplumu kendi değerlerine adapte etmek ister. Toplum bütün ilerlemeleri bu ikinci tip insanlara borçludur. Onları yarattığı için Rabb’e şükürler olsun. “

M. Fethullah Gülen / Rabb'in aciz kulu / 9 Şubat 1998
Kaynak: Zaman Gazetesi/10 Şubat 1998

Zaman Gazetesi; 10 Şubat 1998/ Söz konusu mektuba internetten ulaşmak isteyenler şu yolu izleyebilirler: Önce şu adresi yazıp çağırsınlar, http://arsiv.zaman.com.tr/1998/02/10/index.html  Bu sayfa
gelince, soldaki tuşlardan “Güncel”i tıklayın, sonra en üstteki  Tum haberler...’i tıklayın ve aşağıya doğru tarayıp  “HOCAEFENDI’DEN PAPA’YA MEKTUP” başlığına gelin 

İmam Rabbani (k.s) Hazretlerinden Diyalogculara Mektup

 163. Mektup-İmam Rabbani(k.s.)
163. Mektup; İslamın İzzeti
  Mektub-u Şerif’in konusu: İslam (akıl sahiblerini, -Allah (cc) tarafından)- övülen tercihleri ile bizzat hayra sevk eden ilahi kanun) ile küfür (övgüye layık olmayan tercihlerle, kişiyi bizzat şerre -Allah (cc) katında çirkin olana- sevk eden ilahi olmayan kanun)den her birisi diğerine zıttır. Bunların bir araya gelmeleri (gece ile gündüzün bir araya gelmesinin düşünülememesi gibi) imkansızdır. İkisinden birisini izzetlendirmek (yükseltmeye çalışmak), diğerini zelil yapmayı (alçak düşürmeyi) istilzam eder (gerektirir).
  Bizlere nimet verib; İslam’a hidayet ederek, Muhammed Aleyhisselam’ın
ümmetinden yapan Allahü Teâlâ Hazretlerine hamd olsun….

   Bil ki, Dünya ve Ahiret mutluluğunu temin edecek geçer akçenin kazanılması, kevneynin (dünya hayatı ve ahiret hayatının) Efendisine (Nebiyyi Zîşân efendimize Sallallahü aleyhi ve sellem) tabi olma (Ona uyma)ya bağlanmıştır.Bu ittiba ise ancak, Din-i mübîn-i İslam’ın hükümlerini yerine getirip insanlar arasında geçerli kılmakla ve küfrün merasimlerini (İslam’a aid olmayan adet, gelenek, görenek, tören v. s.) hayat tarzından çıkartmakla; onları geçersiz hale getirip, hususi (seçkin, şerefli) ve sıradan insanların yaşantılarından uzaklaştırmakla meydana gelir. .

  Çünki, İslam ile küfür kıyametin kopması anına kadar bir araya gelmeyecek olan, iki zıddır. Birini açığa vurmak diğerini kaldırmayı gerektirir. Birini izzetlendirip, yükseltmek, diğerini hor, hakir yapıp, alçaltma neticesini verir. Allah-ü Teâlâ (cc) konu ile ilgili olarak, Habibine şöylece hitab buyurmuştur; ''Ey Nebiyyi Zîşân, kafirlerle ve münafıklarla cihad et ve onlara karşı sert davran …''(63-9).Allahü subhanehu, en yüksek ahlakla sıfatlandırdığı Resulüne, kafirlerle ve münafıklarla ciihad edip, onlara karşı sert olmasını emredince,kafirlere ve münafıklara sert davranmanın yüksek ahlakın içind bulunduğu anlaşılmış oldu.

   İslam’ın izzeti, şerefi, yükseltilmesi, küfrün ve onun ehli olan İslam’ı tanımamazlıkdan gelenlerin alçaltılması, hor ve hakir tutulmasındadır.Kim, Dîn-i Mübîn-i İslam’ı tanımamazlıkdan gelen küfür ehlini izzetli
yapmaya çalışıp, yüksek tutarsa, İslam ehlini, Müslümanları alçaltmıştır. Bahsi geçen izzet, şeref sahibi yapmakdan, küfrü yüceltip kafirleri meclisin en önünde oturtmak kasd edildiği anlaşılmasın. Bilakis onları meclise almak, onlarla arkadaşlık yapmak, onlarla kendi lisanları ile konuşmak; bunların hepsi, onları izzetlendirip şereflendirmeye dahildir. Çünki; onların, (kendilerini yoktan var eden Sevgili Allahımızın dinini tanımamazlıkdan gelmeleri sebebi ile) hak ettikleri muamele; köpekler gibi meclisden kovulmalarıdır.

   Eğer dünya işlerinden her hangi bir maksad onlarla alakalanıp, onlarsız çözülemeyecek olsa, zaruret mikdarı onların yanına girmeli ve bu esnada, kendilerine iltifat etmeme ve değer vermeme üslubuna da riayet etmelidir. Kişideki İslam’ın kamil (olgun) olmasının alameti, bu tür bir maksadı elde etmekden tamamen vazgeçmekdir. Ve kafirlere iltifat etmeyip aralarına karışmamaktır. Noksanlık sıfatlarından beri, olgunluk vasıfları ile sıfatlanmış olan Allah-ü Teâlâ, Kur'an-ı Mecidi’nde küfür ehlini, Kendisinin ve Resulünün düşmanı olarak isimlendirmiştir.
(Mümtehine-1) Böyle olunca, Allah (cc)’ın düşmanları ve Resulü’nün(Sallallahu aleyhi ve sellem) düşmanları arasına karışmak en büyük cinayetlerdendir. Bu Allah düşmanlarının arasına karışmanın ve dostluk kurmanın en düşük zararı, Şeriatin hükümlerini icra etme ve çirkin olan küfür adet, gelenek/merasimlerini yürürlükden kaldırmak gücünde gevşeklik ve zayıflığın meydana gelmesidir. Böyle bir mani/engel, onlarla ünsiyet kurma, arkadaşlık yapmaktan kaynaklanır.Bu, gerçekten çok büyük bir zarardır. Çünki Allah (cc) düşmanları ile
ülfet kurup, onlara karşı sevgi beslemek, Aziz ve Celil olan Allah-ü Teâlâ’nın ve Resulünün düşmanlığına götürür. Bu gibi çirkin ameller kişinin imanını tamamen götürür de farkında olmaz. Nefislerimizin kötülüklerinden ve amellerimizin suç teşkil etmesinden Allaha(cc) sığınırız.

 Düşmanımı seviyorsun, sonra da seni sevdiğimi zannediyorsun. Akıl nimetinden ne kadar da mahrumsun.
Bu,Allah (cc)’ın rahmetinden kovulmuş din düşmanlarının işi İslam’la alay edip, İslam ehlini maskaralığa almaktır. Bununla beraber bizi dinden çıkartmanın veya hepimizi öldürmenin fırsatını kollarlar. Din-i Mübîn-i
İslam’ın mensublarına lazım olan, Allah (cc)’dan utanmak ve dinini her şeyden daha fazla kıskanmaktır. Muhakkak ki, utanma duygusu imandandır.İslami kıskançlık illa da bulunması gerekir. İşlerin idaresi kendilerine ısmarlanmış kişilere layık olan, bu, Mevla (cc)’nın rızasını kazanmaktan uzak duran kimseleri daima hor ve hakir tutmaktır.Hind beldelerinde, küfür ehlinden cizye almak tamamıyla kaldırılmıştır.Bu durum, buralardaki sultanların küfür ehli ile arkadaşlık kurmasının kötü bir neticesidir. Onlardan cizye almanın asıl maksadı, onları alçak düşürmektir. Bu hor ve hakir düşürme, öyle bir sınırda olmalıdır ki, kendilerinden cizye alınması korkusundan, yakışıklı elbise giymeye takatları kalmasın ve süslenmeye yeltenemesinler. Bilakis, devamlı olarak mallarının alınmasından korkup ürpermeleri lazımdır. Allah-ü Teâlâ cizyeyi, onları hor ve hakir düşürmek için koymuşken sultanlar cizye almayı engellemeye nasıl cesaret edebilirler ? Cizye almakdan kasd edilen küfür ehlinin rezil rüsvay edilip, alçak düşürülmeleri,İslam’ın mensuplarının da galibiyeti ve izzetidir. İslamın izzeti (yükseltilmesi), ancak, küfrün alçak tutulmasındadır.

  Bir insanda İslam devletinin (nimetinin) meydana gelmesinin alameti,kafirleri sevmeyip onlara düşmanlık beslemesidir. Allah sübhanehü onları Kelam-ı Mecidi’nin bir yerinde neces (kaba pislik) (Tevbe-28),başka bir yerinde de rics (temizlenmeyi kabul etmeyen pislik) (Tevbe95) diye isimlendirmiştir. O halde Müslümanların katında da kafirlerin temizlenmeyi kabul etmeyen pislik olması lazımdır. Ehl-i İslam,kafirleri böyle görünce, onlarla arkadaşlık yapmakdan kaçınırlar.Onlarla aynı cinsden olmakdan hoşlanmazlar. Her hangi bir işinin görülmesi hususunda, bu, Allah (cc)’ın düşmanlarına müracaat edip onların görüşlerinin gerektirdiği şekilde, onların kararları ile amel etmek, onları iyi bir şekilde üstün tutmak manasına gelir. Onlardan
maddi yardım beklemenin hükmü bu iken, manevi imdadlarını vesile edenlerin, onların himmetlerine sığınanların hali ne olur. Allah-ü Azimüşşan (cc) Kelam-ı Mecidi’nde şöyle buyuruyor; ''Kafirlerin duasının, boşa çıkmakdan başka bir hükmü yoktur. ''(Ra'd 14) Onun için bu düşmanların duaları geçersiz ve menfaat vermekden uzaktır.

  Nereden Mevla (cc) tarafından kabul edilme ihtimali bulunacaktır. Bilakis,dualarının kabul edilmesi de, insanlık kıymetini kaybederek, hayvanlar derekesine düşen bu kimselerin şerefli kabul edilmesi gibi bir fesad
/karışıklık vardır. Bu, Allah-ü Teâlâ’nın muvaffakiyetinden yoksun olanlar, dua etmeye başlayacak olsalar, putlarını devreye koyarlar.Onlardan manevi yardım istemenin işi nerelere götürdüğü hakkında düşünmek lazımdır. Belki de bunun neticesinde kişide İslam’dan bir koku dahi kalmamakdadır. Büyüklerden birisi şöyle buyurmuştur; Sizden biriniz delilik sınırına ulaşmadığı müddetçe İslam’a ulaşamaz. Burada kasdedilen delilik, İslam’ın ve Müslümanların kelimesinin(davasının) yükselmesi uğrunda, şahsının menfaatine ve zararına iltifat etmeyip, her hangi bir karın elde edilip edilmemesine aldırış etmemekdir.İslam’ı yaşamak hasıl olursa Allah-ü Teâlâ (cc)’nın ve Resulünün (sav) rızası elde edilmiş olur. Allah Sübhanehu’nun rızasını kazanmakdan daha büyük bir nimet yoktur.
 Rab olarak Allah(cc)’dan, din olarak İslam’dan, resul ve peygamber olarak Muhammed (sav)’den razı olduk.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.