7 Mart 2013 Perşembe

Şefaat Ya Resulullah


ŞEFÂAT

Bir kimsenin bağışlanmasını istemek; bir kimseden, başka bir kimse için iyilik yapmasını ve zarardan vazgeçmesini rica etmek; yardım etmek; başkası hesabına yalvarmak, rica etmek; birinin önüne düşüp işinin görülmesi için dua ve niyazda bulunmak. Şefâat edene eş-şâfi', eş-şefi (başkası lehine taleb eden) denilir.

Bu ayette şefâat; aracı olmak, yardım etmek ve öncülük etmek anlamlarına gelir: "Kim güzel bir şefâatla (hayır ve iyiliklere aracı, vasıta olmakla) şefâat ederse, bundan kendisine bir sevab (hisse) vardır. Kim de kötü bir şefâatle (kötülüğe delil olmak ve yardım etmekle veya kötülük çığırını açmakla) şefâatde bulunursa, ondan kendisine bir günah payı vardır. Allah her şeye kadirdir" (en-Nisâ, 4/85) .

Şefâat-ı hasene, iman edip Allah'ın ve kullarının haklarına riayetle beraber, mü'minlerin iyiliği için uğraşmak, onları kötülüklerden ve zararlardan korumaya çalışmaktır. Şefaat-ı seyyie, mü'minlerin ve insanların zarara uğramaları ve kötülüklere düşmeleri için çalışmak ve kötülük çığırları açmaktır. Hangi hususta olursa olsun, bir insan, menfaat sağlayıp zarara uğramasını engelleme yolunda sırf Allah rızası için şefâatta bulunana dünyada ve ahirette bundan nasib ve ecir vardır. Kötülüğe ve zararlara sebeb olanın da bu şefâat-ı seyyienin vebal ve günahından nasibi vardır.

Ahiretteki şefâate gelince, dünyada işlenen bazı günahların âhirette cezalandırılmasından vazgeçilmesi için talebte bulunmak, aracı olmak ve bunun için dua etmektir. Şu halde şefâat, bir mü'minin günahlarının bağışlanması için Allah'a dua edip yalvarmaktır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.), "Her Peygamberin bir duası vardır. Ben ise, inşaallah duamı kıyamet gününde ümmetime şefâat etmek için saklamak istiyorum" buyurmuştur (Buhârî, Daavât, I; Tevhid, 31; Müslim, Nşr. M. Fuâd Abdulbaki, İman, 86).

Ahirette, kendilerine şefâat izni verilen her şefi'in şefâatının sınırı, Allah katındaki yakınlığı ve derecesi nisbetinde nail olacağı izin ve imkânın şâmil olduğu günahkâr mü'minler ile mütenasibtir. Şefâat olunacak mü'minlerin de şefâat edilmeye lâyık olmaları şarttır.

Allah'ın, kullarından faziletli birisinin diğer bir mü'min için hayır isteğine icabet ederek bundan bir zararı gidermesi, yahut onun günahlarını affetmesi, insanlara sonsuz nimet ve lütuflarının bir kısmıdır. Mü'minin, mü'min kardeşinin günahlarının affı için duası Allah katında ona şefâatı türündendir. Allah katında hayırlı bir kulun bu duası ister dünyada iken sağ olan mü'min için olsun, ister ölmüş mü'min için olsun yahud âhirette meydana gelsin aynıdır. Dünyada iken Hz. Peygamber (s.a.s.)'in mü'minlere duası, onlara bir çeşit şefâatidir. O daha bu dünyada hayatta iken mü'minlere dua ederek şefâatta bulunmuştur. Nitekim Hz. Âişe (r.an)'nın naklettiğine göre, Rasûlüllah (s.a.s.) çok defa geceleri yatağından kalkar, mü'min ölülere Allah'tan mağfiret istemek için "Bakîu'l-Ğarkad" mezarlığına giderdi (Müslim, Cenaiz, 35).

Yüce Allah'ın kendi yanında mukarreb ve derecesi yüksek bir kulunun diğeri hakkında şefâatını -birine kendi katında itibarı olduğunu göstererek ikram için, ötekine zayıf ve muhtaç olduğundan rahmet olarak- kabul etmesine aklen hiçbir engel yoktur. Allah'ın âhirette, peygamberlerine ve râzı olduğu bir takım zatlara şefâat etmeleri için müsaade etmesi, kendisinin bileceği adalet ve lütuf kanununa dahil olan hikmetindendir. Uhdesinde kul hakları bulunanlar hariç, günahkâr mü'minleri Allah Teâlâ'nın, Lütuf ve fazlıyla affetmesi caiz olunca, peygamberler, mukareb ve iyi kimselerden birinin şefâatına mazhariyetleri halinde bunların Allah'ın mağfiretine nail olmaları da mümkündür.

Ahirette şefâatın olacağı Kitab ve sünnetle sabittir:

Peygamber, velî, şehid ve bildikleri ile amel eden imanlı âlimler ve kâmil mü'minler gibi Allah'ın müsaade ettiği, rızasına mazhar olmuş, nezdinde bir değer ve yakınlığa erişmiş kimselere şefâat etme izni verilebilecektir (el-Bakara, 2/255; Yûnus, 10/3; Meryem, 19/87; Tâhâ, 20/109; ez-Zuhruf, 43/86).

Peygamberler ve diğer şefâatçıların şefâatları, Allah'ın râzı olacağı ve haklarında şefâat edilmeğe izin verdiği kimseler hakkında olacaktır (el-Enbiyâ, 21/27-28; ed-Duhân, 44/41-42; Buharî, Cihad, 189; Müslim, İmare, 6).

Kâfirler için şefâat kapıları kapalıdır (el-Bakara, 2/48, 123, 254; en-Nisâ, 4/116; el-A'râf, 7/53; el-Mü'min, 40/18; es-Secde, 32/4; ez-Zümer, 39/44; el-Müddessir, 74/48; el-İnfitâr, 82/19). Peygamberler bile kâfirlere şefâat edemeyeceklerdir. Kâfirler layık oldukları cezâlarını çekeceklerdir. Hz. İbrahim'in -âhirette babası ile karşılaştığında- onun için hiçbir şefâatta bulunamaması, Allah'tan "Kâfirlere ben cenneti haram kıldım " cevabını alması da buna delâlet eder (Buharî, Tefsir, Sûre 26). Bu konuyla ilgili olarak (bkz. Buharî, Enbiya, 8; Tefsir, Sûre 6; Rikak, 45, 53; Müslim, Fadail, 9). Yalnız Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadisinde, şefâatı sebebiyle amcası Ebû Talib'in ateş çukurunun topuğuna kadar gelen yerinde bulunacağını söylemiştir (Buharî, Meğazi, 73; Müslim, İman, 90). Bu da sadece Rasûlüllah'a tanınan bir şefâat hakkı olsa gerektir. Çünkü Ebû Talib, Rasûlüllah'a pek çok yardım ve iyiliklerde bulunmuştur.

Peygamberlerin şefâatı: Âhirette peygamberlerin hepsine mü'minlere şefâat etme hakkı tanınmıştır (Buhârî, Rikak, 45; Tevhid, 33; Müslim, İman, 81;Ebû Dâvûd, Cihâd, 26;Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 94 vd. 325, V, 43; Tirmizî, II, 66).

Her peygamber kendi ümmetine şefâat edecektir (Buhârî, Tefsir Sûre 18). İnsanlar muhakeme olunmak için mahşerde toplandıklarında, peygamberler, "Allah'ım selâmet ver, Allah'ım selâmet ver" diye duâ edeceklerdir (Buhârî, Rikak, 52; Müslim, İman, 81). Peygamberlerin ve Hz. Peygamberin şefâatı "Şübpesiz ki Allah, kendisine eş tanınmasının (şirk kosulmasının) günahını yargılamaz. Ondan başka dileyeceği kimsenin günahını mağfiret eder" (en-Nisâ, 4/116) âyetinin hükmünce, Allah'ın izniyle mü'minlere şamil olabilecektir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) hadislerinde büyük günah işleyenler de dahil, mü'minlerin şefâatına nail olacaklarını söylemiştir (Buhârî, Rikak, 51; Ebû Dâvûd, es-Sünne, 20; Tirmizi, II, 66).

Peygamberler içinde ilk defa şefâat edecek ve şefâatı kabul olunacak peygamber, Hz. Muhammed (s.a.s.)'dir. (Müslim, Fadâil, 2). Âhirette Hz. Muhammed (s.a.s.)'in bu ilk şefâatı, mahşer halkının muhakemeye başlanılması hakkındaki umûmî ve büyük şefâattır. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in bir çok hadis kitaplarında zikredilen bu büyük şefâatının (eş-Şefâ'atü'l'uzmâ) ana hatları şöyledir: Allah, insanların hepsini düz ve geniş bir sahâda hüküm ve hesab için toplayacaktır. Orada insanların meşakkat ve gamı dayanılmayacak bir dereceye varacaktır. Bu sırada insanların bir kısmı, diğer bir kısmına, "Size erişen şu fâciayı görmüyor musunuz? Rabbinize size şefâat edecek birisine gidiniz" derler. Sırasıyla Âdem (a.s.), Nûh (a.s.), İbrahim (a.s.), Mûsâ (a.s.) ve İsâ (a.s.) peygamberlere gelirler. Bu peygamberlerden her biri onları diğerine gönderir. Nihayet Hz. İsâ, onları Hz. Muhammed (s.a.s.)'e gönderir. O vakit Hz. Peygamber (s.a.s.) Arş'ın altında secdeye kapanır. Allah ona secdesinde yapılacak hamdlerin en güzelini ilham eder. O Allah'a hamdettiği sırada "Başını kaldır, işte, verilir. Şefâat eyle şefâatın kabul olunur" cevabını alır. Muhakemeye başlanır. Bundan sonra Hz. Peygamber'in şefâatıyla imanlılardan bir miktar cehennemden çıkarılır. Rasûlüllah, bir kaç defa daha secdeye kapanarak Allah'a hamd ve dua eder. En nihayet onun şefâatıyla, Allah'ın izin ve takdiri dahilinde mü'minlerden büyük bir çoğunluk cehennemden çıkarılacaktır. İşte Hz. Peygamber (s.a.s.)'in haiz olduğu bu şefâat makamı "Makâm-ı Mahmûd"dur (el-İsrâ', 17/79; Buhârî, Tevhid, 24; Müslim, İman, 84).

Hz. Peygamber'in şefâatıyla hesaba ve sorguya çekilmeden Cennet'e girecekler de olacaktır (Buhârî, Tefsir, Sûre 18; Müslim, İman, 84).

Cennet'te derecelerin artırılması için ilk şefâat edecek peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)'dir. Bundan dolayı Hz. Peygamber bir hadisinde, "Cennet'te insanların ilk önce şefâatte bulunanı benim" buyurmuştur (Müslim, İman, 85).
Şamil İslam A.

*****

Sual: Şefaati inkâr edenlerin delilleri nedir?
CEVAP
Delilleri yoktur. Misyonerler ile onların oyununa gelenler, kâfirlere şefaat olmadığını ve putların şefaat edemiyeceğini bildiren âyetleri ele alıp,
“Peygamber de, melek de şefaat edemez” diyorlar. Kâfirlere şefaat yok demek, müminlere şefaat yok demek değildir. Şefaatin hak olduğu âyet ve hadislerle sabittir.

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
“O gün, kimse şefaat edemez. Ancak Rahman olan Allah’ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığı kimse şefaat eder.” [Taha 109]

“Rahman olan Allah’ın
nezdinde söz ve izin alanlardan başkası şefaat edemez.” [Meryem 87]
Bu iki âyette ancak Rahmanın izin verdikleri şefaat eder deniyor.

“Allah’ı bırakıp da, taptığı putlar şefaat edemez. Ancak hak dine inanıp ona şahitlik edenler şefaat eder.”
[Zuhruf 86]
“Putlar şefaat edemez, ama ehl-i hak şefaat eder deniyor.

“Allah, şefaat edene ve şefaat edilene izin vermedikçe, hiç kimse şefaat edemez, şefaati fayda vermez. Kalblerindeki müthiş korku giderilince,
[şefaat bekleyenler, şefaat edenlere] “Rabbiniz şefaat hakkında ne buyurdu?” diye soracaklar. Onlar [şefaat edenler] ise, “Hak olanı buyurdu [şefaate izin verdi]” diyecekler.” [Sebe 23]
Burada da ancak Allah’ın izin verdikleri şefaat eder deniyor.

“Onlar, Onun
[Allah’ın] rızasına kavuşmuş olandan başkasına şefaat etmezler.” [Enbiya 28]
Şefaat yetkisine sahip olanlar bile, ancak Allah’ın hoşnut olduklarına şefaat edebilirler. Yoksa kâfirlere şefaat edilmez.

“Sadece Allah'ın dilediği ve razı olduğu kimselere şefaat etmesi için izin verilen, göklerde nice melekler vardır.”
[Necm 26]
Melekler de ancak, Allah'ın hoşnut olduğuna şefaat edebiliyor.

“Allah’ın izni olmadan kim şefaat edebilir?”
[Bekara 255]

“Allah’ın izni olmadan hiç kimse şefaatçi olamaz.” [Yunus 3]

“Allah, şefaat edene ve şefaat edilene izin vermedikçe, hiç kimse şefaat edemez, şefaati fayda vermez.” [Sebe 23]
Bu üç âyet de ancak şefaatin Allah’ın iznine bağlı olduğunu gösteriyor.

“Bütün şefaatler Allah’ın iznine bağlıdır.”
[Zümer 44]
Demek ki şefaat çeşidi de, şefaat ediciler de çoktur.

“Şefaat edicilerin
[Peygamber, melek v.s.nin] şefaati, onlara [kâfirlere] fayda vermez.” [Müddesir 48]
Demek ki şefaat sadece günahkâr müminleredir, kâfirlere şefaat yoktur.

“O gün zalimler
[kâfirler] için, müşfik bir dost, sözü dinlenecek şefaatçi de yoktur.” [Mümin 18]
Zalimlere şefaat yok deniliyor, müminlere denmiyor. Kâfirler için dost ve şefaatçi yok demek,

Müminler için dost ve şefaatçi var demektir. Mesela meleklerin müminler için dua ettiği bildirilmektedir. [Mümin suresi 7,8,9] Meleklerin duası elbette kabul olur.”

Sual: Şefaati inkâr eden Vehhabilerin arkasında namaz kılmak caiz midir?

CEVAP
Milel-nihal
kitabı, 67. sayfasında diyor ki:
“Resulullahın şefaat edeceğine ve kiramen katibin meleklerine ve Cennetteki rüyete inanmayan kimsenin arkasında namaz kılınmayacağı Hülasa’da yazılıdır.”

Bunun için vehhabi imam arkasında namaz kılmamalıdır.

Yardımcım Allah ve resulüdür
Sual:
Bir arkadaşa, “Ben zavallı birisiyim. Benim yardımcım Allah ve Resulüdür” dedim. Arkadaş, galiba selefi birisiydi. “Tevbe et, şirke girdin. Resul ne bilsin de, senin yardımcın olsun” dedi. Bu sözüm şirk midir?

CEVAP
Onlar, “Şefaat ya Resulullah demek de şirktir” diyorlar. Allahü teâlânın Resulüne duyuracağını düşünemiyorlar, anlayamıyorlar. Peygamber efendimiz, “Cuma günleri bana çok salevat okuyun! Bunlar bana bildirilir” buyurdu. “Öldükten sonra da bildirilir mi” diye sorulunca buyurdu ki:
“Toprak, Peygamberlerin vücudunu çürütmez. Bir mümin salevat okuyunca, bir melek bana haber verir, “Falan oğlu filan, sana selam söyledi” der.” [İbni Mace]

Peygamber efendimiz, ümmetinin halinden gâfil değildir. Sadece Peygamber efendimiz değil, sıradan bir Müslümana bile, yakınlarının hâli bildirilir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
“Amelleriniz kabirde yatan akrabanıza duyurulur. Ameliniz iyiyse sevinirler, kötüyse, “Ya Rabbi, sen ona ilham et, taatle amel etsin” diye dua ederler.” [Taberani]

Benim yardımcım Allah ve resulüdür demek, şirk değildir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
“Garip ve kimsesizlerin dost ve yardımcısı, Allah ve Resulüdür.” [Tirmizi]


Sual: “Resulullah’tan şefaat beklemek, şirkin en kötüsüdür. Şefaat istemekle, kimden kime sığınıyoruz? Peygamberden şefaat istemek, Allah’ın azabından peygambere sığınmak demektir. Şefaat istemenin ne kadar çirkin bir şirk olduğunu buradan anlamalıdır” diyenler oluyor. Şefaat istemek Allah’ın emri değil midir? Allah şirki emreder mi hiç?

CEVAP
Bu, İslam düşmanlarının bir iftirasıdır. Âyet-i kerimelerde olduğu gibi, hadis-i şeriflerde de şefaatin hak olduğu bildiriliyor:
(Kıyamette ilk şefaat eden ben olacağım.) [Müslim]

Eshab-ı kiram da, Peygamber efendimizden şefaat talep etmiştir. Hazret-i Enes; “Yâ Resulallah, bana kıyamet gününde şefaat eder misin?” deyince, Peygamberimiz, “İnşallah şefaat ederim” buyurmuştur. (Tirmizi)

Eshab-ı kiramdan Sevad bin Karib hazretleri de, Resulullahın yanında okuduğu bir şiirde şöyle demiştir:
“Sen, Peygamberlerden Allah’a vesile kılınmaya en layık olanısın. Mahşer günü Sevad bin Karib’e de şefaât eyle!” (Beyheki, İbni Abdilberr, İbni Hacer)

Görüldüğü gibi, Eshab-ı kiram da, Resulullah’tan şefaat istemiştir. Allah’ın ve Resulullah’ın şefaat emri için
“Allah’tan peygambere sığınmak olur” demenin ne kadar çirkin bir iftira olduğunu bu vesikalar göstermektedir. Üç âyet-i kerime meali de şöyledir:

Rahman olan Allah’ın nezdinde söz ve izin alanlardan başkası şefaat edemez. Meryem 87
Bu âyet, Allahü teâlânın izin verdikleri şefaat edecek başkaları edemez diye açıkça bildiriliyor.

Sadece Allah’ın dilediği ve razı olduğu kimselere şefaat etmesi için izin verilen, göklerde nice melekler vardır. Necm 26
Görüldüğü gibi melekler de şefaat edebiliyor. Allah’tan meleğe mi sığınılıyor?

Bütün şefaatler Allah’ın iznine bağlıdır. Zümer 44
Demek ki çok şefaat edecekler vardır ki, hepsi de Allahü teâlânın izniyle şefaat edeceklerdir.

Bu kadar vesikaya rağmen, şefaat istemeye
şirk demek, ya koyu cahilliktir veya büyük sapıklıktır.

Allah katında şefaatçi

Sual: Onlar, Allah’ı bırakarak, kendilerine fayda da, zarar da veremeyen taptıkları putlar için, “Bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir” derler. Allah onların ortak koştukları şeylerin hepsinden münezzehtir mealindeki 18. âyeti, Allah’a yaklaşmak için peygamberleri veya evliyayı aracı, şefaatçi kabul etmenin şirk olduğunu göstermiyor mu?

CEVAP
Âyet-i kerimede putlara tapmanın şirk olduğu bildiriliyor. Ehl-i sünnet Müslümanları putlara tapınan müşriklere benzetmek ne kadar çirkindir!

Puta tapınanlar müşrik olduğu için, müşriklerin bu sözleri, kendilerini şirkin cezasından kurtarmaz. Allahü teâlânın sevgili kulları olan peygamberleri ve evliya zatları vesile yaparak dua etmek şirk değildir.

Bir kimse, birini kasten öldürse, mahkemede, doğru olarak “Bunu öldürmeyi düşünmemiştim. İnsan öldürmenin suç olduğunu da biliyordum” dese de cezası verilir. Cezası, bu sözleri için değil, adam öldürdüğü için verilmiştir. Suçsuz birisi de, bu sözleri söylese, bunun bir düşmanı, bunu mahkemeye verip, “Bu sözleri söylemiş olana ceza vermiştiniz. Buna da ceza verin!” dese, buna ceza verilmez, çünkü bu öteki gibi konuşmuşsa da, kimseyi öldürmemiştir.

İşte kâfirlerin Cehenneme gitmeleri de, bu sözleri söyledikleri için değil, Allahü teâlâdan başka şeylere tapındıkları içindir. Putlara tapmasalardı, Allahü teâlâya hiçbir şeyi şerik koşmasalardı müşrik olmazlardı.

Müşriklerin hâlini bildiren bu âyet-i kerimeyi gösterip de, müminlere kâfir denemez. Çünkü müşrikler, Allahü teâlânın varlığını bilseler de, Lât, Menat ve Uzza denilen heykellere ve meleklere tapınıyor, onların tapınmaya hakları olduğuna, her istediklerini Allahü teâlâya yaptıracaklarına inanıyorlar. Bu inançla onlara secde ediyor, onlar için kurban kesiyor ve adak yapıyorlar. Bunlar elbette şirktir.

Müslümanlar ise, Resulullah’a ve Evliya zatların ruhlarına kurban kesmez. Allahü teâlâ için keser. Sevabını evliya zatların ruhuna gönderir. “Şefaat yâ Resulallah” demek, “Yâ Resulallah, seni çok seviyorum, çünkü Allahü teâlâ seni sevmeyi emrediyor. Seni sevdiğim için, Allahü teâlâ beni senin şefaatine kavuştursun” demektir. Bunu kısa söylemek, Kur’an-ı kerimdeki, “Köye sor!” âyet-i kerimesine benzemektedir. Köyden kasıt, köylü olduğu gibi, “Şefaat yâ Resulullah” demek de, Allahü teâlâ, beni senin şefaatine kavuştursun demektir.
Bütün şefaatler Allahü teâlânın izniyle gerçekleşir.


Sual: Şefaatin hak olduğunu kabul etmeyen bir tek Ehl-i sünnet âlimi var mıdır?

CEVAP
Bütün Ehl-i sünnet âlimleri, ittifakla, hepsi şefaati kabul etmişlerdir. Sadece nakilden çok akla tâbi olan Mutezile denilen sapık bir fırka ve (Selefiler)Vehhabiler şefaati inkâr etmiştir.

Yeni türedi bazı yazarlar da Peygamber efendimize düşmanlık ederek,
“Kur'anı getirmekle onun vazifesi bitmiştir. Kimseye faydası olmaz, şefaat edemez” diyorlar. Onun, âlemlere rahmet olarak geldiğini kabul etmiyorlar, Mutezileye, Vehhabilere inanıyorlar da, şefaatin hak olduğunu bildiren âyet ve hadisleri inkâr ediyorlar.

Halbuki Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
“Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.” [Nisa 80]

“Allah ve Resulüne itaat eden, en büyük kurtuluşa ermiştir.” [Ahzab 71]

“Peygamberin verdiğini alın, yasak ettiğinden sakının!”
[Haşr 7]

“De ki; “Bana uyun ki, Allah da sizi sevsin!”“ [Al-i İmran 31]

{Bu âyet-i kerime gelince, münafıklar, “Muhammed kendisine tapılmasını istiyor” dediler. [Şimdiki mezhepsizler de, “Peygamber, Allah’tan üstün tutuluyor” diyorlar.] Bunun üzerine aşağıdaki âyet-i kerime inmiştir. “Şifa-i şerif”}
“De ki; “Allah’a ve Peygambere itaat edin! [İtaat etmeyip] yüz çeviren [kâfir olur] Elbette Allahü teâlâ kâfirleri sevmez.” [Al-i İmran 32]

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
“Allahü teâlâ, şefaat edene ve şefaat edilene izin vermedikçe, hiç kimse şefaat edemez. Kalblerindeki müthiş korku giderilince, [şefaat bekleyenler, şefaat edenlere] “Rabbiniz şefaat hakkında ne buyurdu?” diye soracaklar. Onlar [şefaat edenler] ise, “Hak olanı buyurdu [şefaate izin verdi]” diyecekler.” [Sebe 23]

“Allah’ı bırakıp da, taptığı putlar şefaat edemez. Ancak hak dine inanıp ona şahitlik eden kimseler şefaat eder.”
[Zuhruf 86]

“Onlar, Onun
[Allah’ın] rızasına kavuşmuş olandan başkasına şefaat etmezler.” [Enbiya 28]

“Sadece Allah’ın dilediği ve razı olduğu kimselere şefaat etmesi için izin verilen, göklerde nice melekler vardır.”
[Necm 26]

“Allah’ın izni olmadan kim şefaat edebilir?”
[Bekara 255]

“Allah’ın izni olmadan hiç kimse şefaatçi olamaz.” [Yunus 3]

“Bütün şefaatler Allah’ın iznine bağlıdır.” [Zümer 44]

Bu âyet-i kerimelerde görüldüğü gibi, şefaat yetkisine sahip olanlar, “Peygamberler, âlimler, şehidler gibi” ancak Allahü teâlânın izni ile şefaat edeceklerdir.

Yukarıdaki âyet-i kerimelerde, Allah’ın izni olmadan kimsenin şefaat edemiyeceği açıkça bildirilmektedir. Ancak Allah’ın izin verdiklerinin bundan müstesna oldukları, yani ancak Allah’ın izni ile şefaat edecekleri bildirilmiştir.

Kimler şefaate kavuşur?
Kâfirlere şefaatçi olmadığını ve putların şefaat edemiyeceğini gösteren âyetleri vehhabiler müslümanlara yüklemeye çalışıyorlar, Peygamberler de şefaat edemez diyorlar. Şefaate sadece iman ehli kavuşacak, kâfirler şefaatten mahrum kalacaklardır.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
“Artık şefaat edicilerin [Peygamberlerin, meleklerin, salihlerin, şehidlerin] şefaati, onlara [kâfirlere] fayda vermez.” [Müddesir 48]

“O gün zalimler
[kâfirler] için, müşfik bir dost, sözü dinlenecek şefaatçi de yoktur.” [Mümin 18]

“Kâfir için dost ve şefaatçi yok” demek, “Müminler için dost ve şefaatçi var” demektir. Mesela Mümin suresinin 7, 8 ve 9.âyet-i kerimelerinde, meleklerin müminler için dua ettiği bildirilmektedir. Meleklerin duası elbette kabul olur.

“Kitabın haber verdiği sonuçtan başka bir şey mi bekliyorlar? Haber verilenler ortaya çıktığı gün, önce onu unutmuş olanlar, “Rabbimizin Peygamberleri elbette bize gerçeği getirmişti, şimdi bize şefaat etsin, yahut geriye çevrilsek
[dünyaya tekrar gitsek] de işlediklerimizin başka türlüsünü işlesek” derler. Doğrusu kendilerini mahvetmişlerdir, uydurdukları şeyler [putlar] onları koyup kaçmışlardır.” [Araf 53]

“Orada putlarıyla çekişerek derler ki: “Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi âlemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da, inananlardan olsak.”
[Şuara 96-102]

“Allah'a koştukları” ortaklarından kendilerine hiçbir şefaatçi çıkmayacaktır. Zaten onlar, ortaklarını da inkâr edeceklerdir.”
[Rum 13]

“Ondan başka ilahlar mı edineyim? O Rahman olan Allah, eğer bana bir zarar dilerse putların şefaati bana hiçbir fayda vermez, beni kurtaramaz.”
[Yasin 23]

Yukarıdaki âyetler, kâfirlere putların şefaat edemiyeceğini göstermektedir. Bu âyetleri ileri sürerek, “Müslümanlara Peygamberler, melekler, âlimler, evliya, şehidler, Kur’an-ı kerim şefaat edemez” diyerek cahilce iftira ediyorlar.

Kur’anı insanlara açıkla
Eşsiz mucize olan Kur’an-ı kerime uyabilmek için, Kur’anın muhatabı olan Peygamber efendimize uymak ve şerefli sözlerini [hadis-i şeriflerini] kabul etmek lazımdır. Allahü teâlâ, Resulüne Kur’anın açıklamasını, hüküm koymasını emredip, iman, itaat ve Kelime-i şehadette de Resulünü kendisiyle birlikte bildiriyor:
“Kur’anı insanlara açıklayasın diye sana indirdik.” [Nahl 44]

“İhtilaflı şeyleri insanlara açıklayasın ve iman eden bir kavme de hidayet ve rahmet olsun diye bu Kitabı sana indirdik.”
[Nahl 64]

“İhtilaflı bir işin hükmünü Allah’tan
[Kur’andan] ve Resulünden [Sünnetten] anlayın!” [Nisa 59]

“Aralarındaki anlaşmazlıkta seni hakem tayin edip, verdiğin hükmü tereddütsüz kabullenmedikçe, iman etmiş olmazlar.”
[Nisa 65]

“Allah’a ve ümmi nebi olan Resulüne iman edin!”
[Araf 158]

“Allah’a ve Resulüne itaat edin!” [Enfal 20]

“Size kitabı, hikmeti getiren ve bilmediklerinizi öğreten bir Resul gönderdik.”
[Bekara 151]

“Yalnız Kur’an” diyenler kesinlikle Kur’an-ı kerime inanmıyorlar. İslamiyet’i yıkmak için inanmış gibi görünüyorlar. Bunların, Kur’an ve Sünneti kabul etmedikleri için kâfir olduklarını âyetlerle bildirdik. Bu konudaki hadis-i şerifler de şöyledir:
“Cebrail aleyhisselam, Kur’an ile beraber açıklaması olan sünneti de getirmiştir.” [Darimi]

“Bana Kur’anın misli kadar daha hüküm verildi.” [İ. Ahmed]

“Yalnız Kur’andaki helal ve haramı kabul edin diyenler çıkar. İyi bilin, Peygamberin haram kılması, Allah’ın haram kılması gibidir.”
[Tirmizi, Darimi]

“Bana uyan Cennete girer, bana isyan eden ise giremez.”
[Buhari]

“Bir zaman gelir “Kur’andan başka şey tanımam” diyenler çıkar” [Ebu Davud]

“Kur’ana ve sünnete uyan hiç sapıtmaz.”
[Hakim]

“Sünnetimden yüz çeviren benden değildir.” [Müslim]

“Bir zaman gelir, beni yalanlayanlar çıkar. Bir hadis söylenince, “Resulullah böyle şey söylemez. Bunu bırak, Kur’andan söyle” der.”
[Ebu Ya’la]

Yalnız Kur’an diyenler, Kur’andaki İslam diyenler, utanmadan yalan söylüyorlar. Sözlerinde zerre kadar samimiyet yoktur. Kur’ana inanmalarında samimi olsalardı, âyetlere inanırlardı. Allahü teâlâ yalnız Kur’an mı diyor? “Resulüme uyun, onun bildirdiği her şeyi kabul edin, haram ettiklerinden sakının, Resule uyan bana uymuş olur. Ona isyan eden bana isyan etmiş olur. Onun sözleri vahye dayanır. Onun sözünü benim sözüme aykırı görenler ve Allah’ın yolu ile Peygamberin yolunu birbirinden ayırmak isteyenler kâfirdir” buyurmuyor mu?

İşte âyet-i kerime mealleri:
“Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!” [Haşr 7]

“O, [Resulüm] vahiyden başkasını söylemez.” [Necm 3,4]

“Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.” [Nisa 80]

“Allah ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden Cehenneme gider.” [Nisa 13,14]

“Aralarında hüküm verilmek üzere Allah’a ve Peygambere çağırıldıkları vakit: “İşittik, itaat ettik” demek, ancak müminlerin sözüdür, işte kurtuluşa erenler onlardır.”
[Nur 51]

“Allah’a ve Resulüne karşı gelen, bilsin ki, Allah’ın azabı çok şiddetlidir.”
[Enfâl 13]

“Allah’a ve Resulüne itaat edin!
[uymayıp] yüz çeviren [kâfirdir] Allah da kâfirleri sevmez.” [A. İmran 32]

Kur’anda, “yalnız Kur’ana uyun” denmiyor, “Allah’a ve resulüne uyun” deniyor. Resulünü devreden çıkaran, Kur’anın açıklaması olan hadisleri delil saymayan, Kur’anın ifadesi ile kâfir olur.

Resulullah efendimiz açıklıyor
Allahü teâlâ, “Ey Resulüm, Kur’anı insanlara açıkla” buyuruyor. Resulü de açıklıyor:
“İsra suresinin “yakında Rabbin sana makamı mahmudu verecektir” [mealindeki] âyet-i kerimedeki "Makamı mahmud" bana verilecek şefaat hakkıdır.” [Tirmizi]

“Ahirette ilk şefaat eden ve şefaati kabul olan ben olacağım.”
[İbni Mace]

“Kıyamet günü en önce ben şefaat edeceğim.” [Müslim]

“İmanla ölen herkese şefaat edeceğim.” [Buhari, Müslim]

“Ümmetimin yarısının Cennete girmesi ile şefaat etmem arasında serbest bırakıldım. Şefaat etmeyi seçtim. Çünkü şefaatimle daha çok kimse Cennete girer.”
[İbni Mace]

“Benden önce hiçbir Peygambere verilmeyen beş şeyden biri şefaattir. Şirk üzere ölmeyen
[imanla ölen] herkese şefaat edeceğim.” [Bezzar]

“Ümmetimden büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim.”
[İmam-ı Ahmed, Nesai, Tirmizi, Ebu Davud]

Peygamber efendimiz, günahkârlara şefaat edeceğini bildirince, Hazret-i Ebüdderda, “İmanı olan hırsız ve zâniler de şefaate kavuşacak mı?” diye sual etti, “Evet, onlara da şefaat edeceğim” buyurdu. “Hatib”

“Nefslerine aldananlara şefaat edeceğim.”
[Deylemi]

“Kıyamette, kum sayısından daha çok kimseye şefaat ederim.” [Taberani]

“Ehl-i beytimi sevenlere şefaat edeceğim.”
[Hatib]

“Eshabımı kötüleyenden başka, herkese şefaat edeceğim.” [Buhari]

“Kabrimi ziyaret edene şefaatim vacip oldu.”
[İbni Huzeyme, Bezzar, Dare Kutni, Taberani]

“Kabrimi ziyaret edenin şefaatçisiyim.” [Taberani]

“Sırf beni ziyaret için gelen, Allah’ın izniyle şefaatime kavuşur.”
[Müslim]

“Medine’de ölenlere şefaat ederim.” [Tirmizi]

“Medine’nin sıkıntılarına katlanana, şefaat ederim.”
[Müslim]

“Sünnetimi [imanını] elinden kaçıran kimseye [kâfire] şefaatim haram oldu.” [Şir’a]

“Şefaatime inanmayan kimse, ona kavuşamaz.”
[Şir’a]

“Şefaatime kavuşmak isteyen kızını fâsıka vermesin!” [Şir’a]

“Şefaatime en layık olan, bana en çok salevat okuyandır.”
[Tirmizi]

“Cuma günü ve gecesi çok salevat getirene şefaat ederim.”
[Beyheki]

“Ümmetimden geri kalan olur korkusu ile Cennete girdiğim halde tahtıma oturmam. Allahü teâlâya, "Ya Rabbi ümmetim ümmetim" derim. Rabbim "Ümmetine ne yapmamı istiyorsun?" buyurur. Ben de "Ya Rabbi onların hesaplarını çabuk gör, sıkıntıdan kurtulsunlar" derim. Cehennemliklerin listesi bana verilir. Onlara şefaat ederim. Hatta Cehennem hazini Malik "Ümmetinden cezalanacak kimse bırakmadın" der.”
[Beyheki, Taberani]

“Rabbin sana
[ahirette çeşitli nimetler, şefaat izni] verecek, sen de hoşnut, razı olacaksın” mealindeki Duha suresi beşinci âyet-i kerimesi inince, Resulullah efendimizin, “Ümmetimden bir kişi Cehennemde kalsa razı oldum demem” diye söylediği tefsirlerde bildirilmiştir. “Tibyan”

Lütfu ile daha fazla verir
Şuarâ suresinin 100. âyetinde, Cehennemdekilerin, “Bizim için şefaat edici [şefaat etmesine izin verilen] kimse yoktur” dedikleri bildirilmektedir. Şurâ suresinin 26. âyetinde ise, “İman edip salih amel işleyenlerin dualarına icabet eder. Lütfundan, fazlasını da verir” buyuruluyor. Fazlasını verir ifadesi, “Onlara şefaat edici arkadaşlar verir ve beraber Cennete girerler” diye tefsir edilmiştir. “İhya”

Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
“Kıyamette Peygamberler, âlimler ve şehidler şefaat eder.” [İbni Mace]

Bütün müfessirler, muhaddisler ve fakihler gibi, dört mezhep imamı da şefaatin hak olduğunu bildirmişlerdir. Bütün âlimlerin en büyüğü olan imam-ı a’zam hazretleri, “Peygamberler, âlimler ve salihler, günahkârlara şefaat edecektir” buyurdu. “Fıkh-ı ekber”

Buraya kadar, şefaatin hak olduğunu bildiren âyet-i kerime ve hadis-i şerifler ile Ehl-i sünnet âlimlerinin yazılarından bazısını bildirdik. Kur’an-ı kerimi açıklayan Peygamber efendimiz ve Eshabı ve Ehl-i sünnet âlimlerinin tamamı şefaatin hak olduğunu bildirmiştir. Bir hadis-i şerifin Kur’an-ı kerime aykırı olup olmadığını en iyi bilen muhaddisler ve diğer Ehl-i sünnet âlimleridir. Bütün muhaddisler, şefaatle ilgili hadis-i şerifleri bildirmişlerdir. Onlar, bir hadisin Kur’an-ı kerime aykırı olup olmadıklarını bilemiyor da, Mısırlı, Suriyeli ve yerli türedi mezhepsizler mi biliyor?

Sen razı olana kadar
Putlarla ilgili âyet-i kerimeleri gösterip,
“Resulullah müminlere şefaat edemez” demek, mezhepsizliğe has bir taktiktir.

Duha suresinin, “Sen razı olana [yeter diyene] kadar, her dilediğini vereceğim” mealindeki 5. âyeti, Allahü teâlânın, Peygamberine bütün ilimleri, bütün üstünlükleri, ahkam-ı İslamiyeyi, düşmanlarına karşı yardım ve ümmetine kıyamette her türlü şefaat ve tecelliler ihsan edeceğini vaad etmektedir. Bu âyet-i kerime gelince, Cebrail aleyhisselama bakıp, “Cehennemde bir müminin kalmasına razı olmam” buyurdu.

Yine buyurdu ki:
“O kadar çok kimseye şefaat ederim ki, Rabbim Allahü teâlâ, bana, “Razı oldun mu?” diye sorunca, “Evet razı oldum” derim.” [Beyheki, Bezzar, Taberani]

“Kıyamette Sırat köprüsünün başında durur, ümmetimin geçmesini beklerim. Allahü teâlâ, "Dilediğini iste, istediklerine şefaat et, şefaatin kabul olunacaktır" buyurur. Ümmetime şefaatten sonra, yalvarmaya devam ederim. Rabbim bana "Ümmetinden ihlasla bir defa "La ilahe illallah" diyen ve imanla ölen herkesi Cennete koy" buyuruncaya kadar yerimden kalkmam.”
[İ. Ahmed]

“Allahü teâlâ bana, "Ümmetinin üçte ikisini sorgusuz sualsiz Cennete koymamı mı istersin, yoksa şefaat izni mi istersin?" buyurdu. Ben de şefaat hakkı vermesini istedim. Şefaatim elbette bütün müslümanlaradır.”
[Taberani]

“Şirk üzere ölmeyen
[imanla ölen] herkese şefaat edeceğim.” [İbni Hibban]

Resulullahı vesile edenlerin, onun şefaati ile tevbelerinin kabul olunacağını şu âyet-i kerime de göstermektedir:
“Nefslerine zulmedenler, sana gelip, Allah’tan af diler ve Resulüm olarak sen de, onlar için af dilersen, Allahü teâlâyı, tevbeleri kabul edici ve merhamet edici bulurlar.” [Nisa 64]

Resulullah gibi şefaatçi olmasaydı
Kabirden, önce Resulullah efendimiz, üzerinde Cennet elbisesi ile kalkacak. Burak üzerinde, elinde liva-ül-hamd isimli bayrakla mahşer yerine gidecek, Peygamberler ve bütün insanlar bu bayrağın altında duracak, hepsi, beklemekten çok sıkılacak, önce Peygamberlerden Hazret-i Âdem, sonra Hazret-i Nuh, sonra Hazret-i İbrahim, Hazret-i Musa ve Hazret-i İsa’ya gidip, hesaba başlanması için şefaat etmelerini dileyeceklerdir. Her biri, birer özür bildirerek, Allahü teâlâdan utandıklarını söyleyecekler, şefaat edemiyecekler, sonra Resulullaha gelip yalvaracaklardır.

Önce, Onun ümmeti, Sırattan geçip Cennete girecektir. Sonra bütün Peygamberler şefaat edecektir. “Buhari”

Peygamber efendimizin şefaati şöyle olacak:
1- Makam-ı Mahmud şefaati ile, mahşerde beklemek azabından kurtaracaktır.
2- Çok kimseyi, sorgusuz, sualsiz Cennete sokacaktır.
3- Azap çekmesi gereken müminleri azaptan kurtaracaktır.
4- Günahı çok olan müminleri Cehennemden çıkaracaktır.
5- Sevapla günahı eşit olup, Araf’ta bekleyen kimselerin Cennete gitmelerine şefaat edecektir.
6- Cennete girmiş olanların derecelerinin yükselmesine şefaat edecektir.

Şefaat ile hesaptan kurtardığı yetmiş bin kimsenin her birinin şefaatleri ile de, yetmişer bin kişi sorgusuz, sualsiz Cennete girecektir.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
“Peygamberlerin sonuncusu gibi bir şefaatçi olmasaydı, bu ümmetin günahları kendilerini helak ederdi. Bu ümmetin günahları çok ise de, Allahü teâlânın af ve mağfireti de sonsuzdur. Allahü teâlâ, bu ümmete af ve mağfiretini o kadar saçacak ki, geçmiş ümmetlere böyle merhamet ettiği bilinmiyor. Doksandokuz rahmetini, sanki bu günahkâr ümmet için ayırmıştır.

Allahü teâlâ, af ve mağfiret etmeyi sever. Günahı çok olan bu ümmet kadar af ve mağfirete uğrayacak hiçbir şey yoktur. Bunun için, bu ümmet, ümmetlerin en hayırlısı oldu. Bunların şefaatçileri olan Peygamberleri, Peygamberlerin en üstünü oldu.

Furkan suresi, 70. âyet-i kerimesinde mealen, “Allahü teâlânın, günahlarını iyiliklerle değiştireceği kimseler, onlardır. Onun mağfireti, merhameti sonsuzdur” buyuruldu.” [C.2, m.3]

İmanlı ölen herkese şefaat
İmanını muhafaza ederek ölen herkes şefaate kavuşacaktır. Şefaate kavuşabilmek için imanlı ölmek şarttır. İmanlı ölenler de ebedi kurtuluşa kavuşmuş demektir.

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
“O gün Allah, Peygamberlerini ve iman edip onunla beraber olanları rüsvay etmez.” [Tahrim 8]

Peygamber efendimiz, “Ya Rabbi, ümmetimin kusurlarını başkalarının duymaması için onların hesaplarını bana ver!” deyince, Allahü teâlâ, “Onlar senin ümmetin ise, benim de kullarımdır. Ben onlara senden daha merhametliyim. Ne sen, ne başkaları onların kusurlarını bilemez, hesaplarını gizli görürüm” buyurdu. İ. Gazali

“Kıyamette “Ya Rabbi, zerre kadar imanı olanı Cennete koy!” diyeceğim. Hepsi şefaatimle Cennete girecek.”
[Buhari]

Hazret-i Ebu Hüreyre anlatır:
Resulullah efendimizden, kıyamette şefaatine kavuşacak en mutlu kişinin kim olduğunu sordum. “Senin hadislerime olan sevginin çokluğunu bildiğim için, böyle bir soruyu senden önce hiç kimsenin sormayacağını tahmin etmiştim. O mesud kişi, La ilahe illallah Muhammedün Resulullah diyerek imanla ölen kişidir” buyurdu. Buhari 

(D)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.