Sual: Selefiyecilik nedir? Selefiye mezhebi diye bir mezhep var mı?
CEVAP
Selefiyecilik, vehhabiliğin kamufle adıdır. Vehhabiler, bu isim altında kendilerini gizliyorlar. Hatta kendilerine hakiki ehl-i sünnet anlamında Ehl-i sünneti hassa diyorlar.
Selef, önceki demektir. Istılahta Sahabe ve Tabiine Selef veya selef-i salihin denir. Selef-i salihinin yolunda bulunan müslümanlara (Ehl-i sünnet) denir. Ehl-i sünnet olmayıp, Ehl-i sünnet âlimlerinin nasslarda açık bildirilmemiş olan ahkamdaki ictihadlarını beğenmeyen ve bu manası açıkça anlaşılamayan nassları yanlış tevil ederek, anladıklarını Selef-i salihinin yolu olarak savunan sapıklara Selefiye denir. Selefin mezhebi vardır, selefiye mezhebi diye bir şey yoktur. Selefin mezhebi ise ehl-i sünnet vel cemaattir.
Ehl-i sünnet itikadından ayrılan bazı din adamları Selefiye adını verdikleri sapık bir yol tutmuşlardır.
Bunun itikadda mezhep olduğunu söyleyip, kitaplarında yazmışlardır. Halbuki İslamiyet’te Selefiye mezhebi diye bir şey yoktur. Ehl-i sünnet âlimleri böyle bir şey bildirmemişler ve kitaplarında asla yazmamışlardır.
CEVAP
Selefiyecilik, vehhabiliğin kamufle adıdır. Vehhabiler, bu isim altında kendilerini gizliyorlar. Hatta kendilerine hakiki ehl-i sünnet anlamında Ehl-i sünneti hassa diyorlar.
Selef, önceki demektir. Istılahta Sahabe ve Tabiine Selef veya selef-i salihin denir. Selef-i salihinin yolunda bulunan müslümanlara (Ehl-i sünnet) denir. Ehl-i sünnet olmayıp, Ehl-i sünnet âlimlerinin nasslarda açık bildirilmemiş olan ahkamdaki ictihadlarını beğenmeyen ve bu manası açıkça anlaşılamayan nassları yanlış tevil ederek, anladıklarını Selef-i salihinin yolu olarak savunan sapıklara Selefiye denir. Selefin mezhebi vardır, selefiye mezhebi diye bir şey yoktur. Selefin mezhebi ise ehl-i sünnet vel cemaattir.
Ehl-i sünnet itikadından ayrılan bazı din adamları Selefiye adını verdikleri sapık bir yol tutmuşlardır.
Bunun itikadda mezhep olduğunu söyleyip, kitaplarında yazmışlardır. Halbuki İslamiyet’te Selefiye mezhebi diye bir şey yoktur. Ehl-i sünnet âlimleri böyle bir şey bildirmemişler ve kitaplarında asla yazmamışlardır.
İslamiyet’te Selef-i salihin mezhebi, yani Ehl-i sünnet mezhebi vardır.
Selef-i salihin; hadis-i şerif ile methedilen, övülen ilk iki asrın
müslümanlarıdır. Yani Selef-i salihin, Eshab-ı kiram ve Tabiine verilen
isimdir. Bu şerefli insanların itikadına Ehl-i sünnet vel-cemaat mezhebi
denir. Bu mezhep, iman, inanç mezhebidir. Eshab-ı kiramın ve Tabiin-i
i'zamın imanları hep aynı idi, inançları arasında hiçbir fark yoktu.
İmam-ı Gazali hazretleri İlcam-ül-avam kitabında; "Bu kitapta itikad
fırkalarından Selef mezhebinin hak olduğunu bildireceğim. Bu mezhepten
ayrılanların bid’at sahibi olduklarını anlatacağım. Selef mezhebi demek,
Eshabın ve Tabiinin itikadları demektir..." buyurarak Selef mezhebi
demenin, Ehl-i sünnet vel-cemaat mezhebi demek olduğunu açıkça
bildirmiştir.
Mısır'daki Ezher Üniversitesinden mezun üstad ibni Halife Alivi Akıdet-üs-selefi vel-halef adlı kitabında şöyle yazmıştır:
"Ebu Zehra Tarih-ül-mezahib-ül islamiyye kitabında yazdığı gibi,
hicretin dördüncü asrında, Hanbeli mezhebinden ayrılan bazı kimseler,
kendilerine Selefiyin ismini verdiler. Hanbeli mezhebi âlimlerinden
Ebu'l-Ferec ibni Cevzi ve diğer âlimler bu selefilerin, Selef-i
salihinin yolunda olmadıklarını, bid’at ehli, mücessime fırkasından
olduklarını bildirerek, bu fitnenin yayılmasını önlediler. Daha sonra
yedinci asırda, ibni Teymiye el-Harrani bu fitneyi tekrar alevlendirdi.
Kendilerine Selefiye ismini takanlar, ibni Teymiye’yi kendilerine imam
bildiler.”
İbni Teymiye, Hanbeli mezhebinde olarak yetişti. Yani Ehl-i sünnet idi.
Fakat sonradan kendi aklına uyarak, sapık görüşler ortaya attı. Ehl-i
sünnet itikadından ve dolayısı ile Hanbeli mezhebinden ayrılıp
uzaklaştı.
Kendi başına ayrı bir yol tutup, tuttuğu bu sapık yolda sürüklenip
gitti. Kendine tâbi olanları da saptırdı. Ona tâbi olanlar onun bu
yoluna selefiye dediler. Bu hususu derinlemesine araştırıp, incelememiş
ve kaynakları iyi anlayamamış olan bazıları Ehl-i sünnet âlimlerinin
kitaplarındaki "Selef” ve "Selef-i salihin" ifadelerini değiştirerek,
Selefiye şeklinde nakletmişler ve yazmışlardır. İtikadda Selefiye diye
bir mezhep yoktur. Peygamber efendimizin hadis-i şerifte fırka-i
naciyye, kurtuluş fırkası olarak bildirdiği tek bir itikad mezhebi
vardır. O da Ehl-i sünnet vel-cemaat mezhebidir, imam-ı Matüridi ve
imam-ı Eşari bu mezhepte iki itikad imamıdır ve bu mezhebi yaymışlardır.
İmam-ı Matüridi ve imam-ı Eşari hazretleri ayrı bir mezhep kurmamışlar,
Eshab-ı kiramın, Tabiinin, dört mezhep imamının ve sonra Ehl-i sünnet
âlimlerinin nakil ve tevatür yolu ile bildirdikleri iman ve itikad
bilgilerini açıklamışlar, anlaşılmasını kolaylaştırmak için kısımlara
bölmüşler ve herkesin anlayabileceği şekilde yaymışlardır. Bunlardan
imam-ı Eşari, imam-ı Şafi hazretlerinin talebe zincirinde bulunmaktadır.
İmam-ı Matüridi ise imam-ı a’zam hazretlerinin talebe zincirindedir.
Ehl-i sünnet itikadının açıklamasında bu iki imam meşhur olmuş,
yaşadıkları zamanlarda itikadda doğru yoldan ayrılmış sapıkların ve
yunan felsefesinin bataklıklarına saplanmış maddecilerin bozuk
düşüncelerine karşı Ehl-i sünnet vel-cemaat itikadını izah etmekte, bazı
bakımlardan farklı usuller takip etmişlerdir. Daha sonraki asırlarda
gelen Ehl-i sünnet âlimleri, bu iki imamın koyduğu usullere uyarak,
Ehl-i sünnet itikadını nakletmişlerdir.
Ehl-i sünnetin reisi ise imam-ı a’zam Ebu Hanife hazretleridir. İmam-ı
a’zam Ebu Hanife hazretleri, fıkıh bilgilerini toplayarak, kısımlara,
kollara ayırdığı ve usuller, metotlar koyduğu gibi, Resulullahın ve
Eshab-ı kiramın bildirdiği itikad, iman bilgilerini de topladı ve
yüzlerce talebesine bildirdi. Talebesinden, ilm-i kelam, yani iman
bilgileri mütehassısları yetişti. Bunlardan imam-ı a’zamın talebesi olan
imam-ı Muhammed Şeybani'nin yetiştirdiklerinden, Ebu Bekri Cürcani
dünyaca meşhur oldu. Bunun talebesinden de, Ebu Nasır-ı Iyad, kelam
ilminde, Ebu Mensur-i Matüridi'yi yetiştirdi. Ebu Mensur, imam-ı
a’zamdan gelen kelam bilgilerini kitaplara yazdı. Doğru yoldan sapmış
olanlarla mücadele ederek, Ehl-i sünnet itikadını kuvvetlendirdi ve her
tarafa yaydı.
İmam-ı Eşari de, imam-ı Şafii'nin talebesi zincirinde bulunmaktadır. Bu
iki büyük imam, Eshab-ı kiram, Tabiin ve Tebe-i tabiinin bildirdiği
itikad ve iman bilgilerini açıklamışlar, kısımlara bölmüşler, herkesin
anlayabileceği bir şekilde yaymışlardır. İmam-ı Eşari ve imam-ı Matüridi
hazretleri, hocalarının müşterek mezhebi olan Ehl-i sünnet
vel-cemaattan dışarı çıkmamışlar, ayrı bir mezhep kurmamışlardır.
Taşköprüzade şöyle yazmıştır:
"Ehl-i sünnet vel cemaatın kelam ilmindeki reisleri iki zattır.
Bunlardan birisi Hanefi, diğeri Şafii'dir. Hanefi olanı, Ebu Mensur
Matüridi, Şafii olanı ise Ebu'l Hasen el-Eşari'dir."
Bazı kitaplarda, Eşariyye mezhebi, Matüridiyye mezhebi diye yazılı ise
de, bu kendi çalışmalarına verilen isimdir, ayrı mezhep değildir. Her
ikisi de Ehl-i sünnet itikadını anlatmıştır. Aralarında ictihad farkları
vardır. Bu ayrılıklar temelde ayrılık olmadığı için, ikisi de Ehl-i
sünnettir.
Zebidi de şöyle demiştir:
"Ehl-i sünnet vel-cemaat ismi geçince, Eşariler ve Matüridiler kastedilir."
İmanda, itikadda tek mezhep vardır
Bu iki imamın ve hocalarının, amelde dört hak mezhep imamlarının ve
onlara tâbi olanların; imanda, itikadda tek bir mezhebi vardır. Bu
mezhep Ehl-i sünnet vel-cemaat mezhebidir. Çünkü İslamiyet, bütün
insanlara yalnız bir tek imanı ve itikadı emretmektedir. Bu imanın
esaslarını ve nasıl itikad edileceğini, bizzat Peygamber efendimiz
tebliğ etmiştir. İnsanlara, kendilerini ve her şeyi yaratan Allahü
teâlâyı haber veren Peygamberimiz, Allahü teâlâya, Onun yarattıklarına
ve Onun emir ve yasaklarına imanın nasıl olacağını da bildirmiştir.
Muhammed aleyhisselama ve Onun bildirdiklerine, temiz, dürüst ve hakiki
bir iman, ancak Onun bildirdiğine tam ve hiç şüphesiz kabul edip
inanmakla mümkün olur. Bu hususta çok az, kıl kadar da olsa bir
ayrılığın, Ondan ayrılmak olacağı meydandadır. Böyle bir ayrılığa
düşenlerin kendilerini haklı çıkarmak için öne sürecekleri dini, siyasi,
beşeri, içtimai, fenni v.s. gibi sebeplerin hiçbir kıymeti yoktur.
Çünkü İslamiyet her ne suret ve sebeple olursa olsun, imanda ve itikadda
ayrılığa asla izin vermemekte, yasaklamaktadır.
Eshab-ı kiramın iman ve itikadda hiçbir ayrılıkları olmadı. Eshabdan
olmayanlar ve daha sonraki asırlarda gelenler arasında ise zamanla
imanda, itikadda bazı ayrılıklar ortaya çıkarıldı ve bid’at fırkalarının
sayısı 72’ye ulaştı. Bu ayrılıkları çıkaranların ve bunların sözlerine
inanarak bozuk düşüncelerini benimseyenlerin ileri sürdükleri sebepler
çok çeşitli ve herbirine göre farklı olmakla beraber, esas sebepler;
"Münafık ve başka dinden olanların çıkardıkları fitneler, Kur’an-ı
kerimin müteşabih âyetlerini kendi anlayışlarına göre tevil etmeye
kalkışmaları, eski Hind ve Yunan felsefesi ile Mecusi inançlarının
İslamiyet’e sokulma çabaları, Eshab-ı kiramın maslahata (huzurun,
dirliğin, iyiliğin teminine) ait konulardaki ictihad ayrılıklarını
anlayamama ve bunları kendi nefsani arzularına, siyasi maksat ve
ihtiraslarına perde veya alet etme, kısa zamanda çok geniş ülkelere
yayılan İslamiyet’in henüz yeni müslüman olmuş büyük kitlelerce tam
anlaşılmadan birtakım insanların eski din ve inançlarına ait bazı
unsurları tamamen terk edememeleri ve bunları İslamiyet’ten sayma
yanlışına düşmeleri" şeklinde özetlenebilir.
Ancak, İslam tarihinde görülen 72 sapık fırkanın ortak vasfı; siyasi ve
dünyevi menfaat ve saiklerle ortaya çıkmış olmalarına rağmen, hemen
hepsi Kur’an-ı kerimdeki muhkem ve bilhassa müteşabih âyet-i kerimeleri
kendi akıllarına göre tefsir yoluna gitmişler, böylece felsefe yaparak
ve bu âyetleri, iddiaları istikametinde tevil ederek kendilerine
Kur’an-ı kerimden deliller bulduklarını ileri sürmüşlerdir.
Mesela, Kur’an-ı kerimde geçen, Allah’ın eli, yüzü vb. sıfatlarını
gösteren ifadeleri, kendi düşüncelerine ve konuşma dilindeki manalarıyla
kabul ederek, Allahü teâlâyı zatı ve sıfatlarıyla tecsim eden, yani
cisim ve insan şeklinde düşünen bu sapık fırkalar, Kur’an-ı kerimin
doğru manası olan murad-ı ilahiyi anlayamamışlar, doğrusunu anlatan
Ehl-i sünnet âlimlerinin açıklamalarını kabul etmedikleri gibi, ayrıca
onlara fikren ve fiilen saldırmışlardır.
İslamiyet’te (Selefiye mezhebi) diye bir şey yoktur
Selef-i salihinin yolunda bulunan müslümanlara (Ehl-i sünnet) denir.
Ehl-i sünnet olmayıp, Ehl-i sünnet âlimlerinin nasslarda açık
bildirilmemiş olan ahkamdaki ictihadlarını beğenmeyen ve bu manası
açıkça anlaşılamayan nassları yanlış tevil ederek, anladıklarını Selef-i
salihinin yolu olarak savunan sapıklara Selefiye denir. Bu bid’ati
ortaya çıkaranların en meşhuru İbni Teymiye ve vehhabilerdir. Bunlar
kendilerinin Eshab-ı kiram yolunda olduğunu savunuyor, Kur’an-ı kerimden
ve hadis-i şeriflerden yanlış ve bozuk manalar çıkararak, Ehl-i sünnet
olan hakiki müslümanları kötülüyorlar.
Hemen söyleyelim ki, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında, Selefiye
denilen bir isim ve Selefiye Mezhebi diye bir yazı yoktur. Bu isimler
mezhepsizler tarafından sonradan uydurulmuş ve cahil din adamları
tarafından, mezhepsizlerin kitapları Arabiden Türkçeye tercüme
edilirken, Türkler arasında da yayılmaya başlamıştır.
Bunlara göre:
(Eşari ve Matüridi mezhepleri kurulmadan evvel bütün Sünnilerin tâbi
oldukları mezhebe Selefiye adı verilmektedir. Bunlar Sahabe ve Tabiinin
izinde yürümüşlerdir. Selefiye mezhebi Eshabın, Tabiinin ve Tebe-i
tabiinin mezhebidir. Dört büyük imam bu mezhebe mensup idi. Selefiye
mezhebini müdafaa için ilk eser, (Fıkh-ul-ekber) ismi ile imam-ı a’zam
tarafından yazılmıştır. İmam-ı Gazali, (İlcam-ül avam-anil kelam)
eserinde Selefiye mezhebinin esaslarını yedi olarak bildirmektedir.
İmam-ı Gazalinin zuhuru ile müteahhirinin ilm-i kelamı başlar. İmam-ı
Gazali, önce gelen kelamcıların mezheplerini ve İslam filozoflarının
fikirlerini tetkik ettikten sonra, kelam ilminin metotlarında
değişiklikler yaptı. Felsefi düşünceleri, red maksadıyla kelama soktu.
Razi ve Amidi, kelam ile felsefeyi mecz ederek bir ilim haline koydular.
Beydavi ise, kelam ile felsefeyi birbirinden ayrılmaz hâle koydu.
Müteahhirinin ilm-i kelamı Selefiye mezhebinin yayılmasına mani oldu.
İbni Teymiye ve talebesi İbn-ül-Kayyım-il-cevziyye, Selefiye mezhebini
ihyaya çalıştılar. Selefiye mezhebi sonradan ikiye ayrılmıştır: Eski
Selefiler, Allah’ın sıfatları ve müteşabih nassları hakkında tafsilata
girmemişlerdir. Sonraki Selefiler bunlar hakkında tafsil cihetine
ehemmiyet vermişlerdir. İbni Teymiye ve ibni Kayyım Cevziyye gibi
sonraki Selefilerde bu hâl açık olarak görülmektedir. Eski ve yeni
Selefilerin hepsine birden (Ehl-i sünneti hassa) denir. Ehl-i sünnet
kelamcıları bazı nassları tevil etmişlerse de, Selefiye buna muhaliftir.
Selefiye, Allah’ın yüzü ve gelmesi, insanların yüzüne ve gelmesine
benzemez diyerek müşebbiheden ayrılmıştır) diyorlar.
CEVAP
Eşari ve Matüridi mezhepleri sonradan kurulmuş demek doğru değildir. Bu
iki büyük imam, Selef-i salihinin bildirdikleri itikad, iman bilgilerini
açıklamışlar, kısımlara bölmüşler, herkesin anlayabileceği bir şekilde
yaymışlardır. İmam-ı Eşari, imam-ı Şafii’nin talebesi zincirinde
bulunmaktadır. İmam-ı Matüridi de, imam-ı a’zam Ebu Hanife’nin
talebeleri zincirinin büyük bir halkasıdır.
İmam-ı Eşari ve imam-ı Matüridi, hocalarının itikaddaki müşterek olan
mezheplerinden dışarı çıkmamış, mezhep kurmamıştır. Bu ikisinin ve
hocalarının ve dört mezhep imamının tek bir itikadı vardır. Bu da Ehl-i
sünnet vel cemaat ismi ile meşhur olan itikad mezhebidir. Bu fırkada
bulunanların itikadları, inanışları, Eshab-ı kiramın ve Tabiinin ve
Tebe-i tabiinin inanışlarıdır. İmam-ı a’zam Ebu Hanife hazretlerinin
yazdığı, Fıkh-ul-ekber kitabı, Ehl-i sünnet mezhebini müdafaa
etmektedir. Bu kitapta ve imam-ı Gazali hazretlerinin,
İlcam-ül-avam-anil-kelam kitabında Selefiye kelimesi yoktur. Bu iki
kitap ve Fıkh-ul-ekber kitabının şerhleri arasında Kavl-ül-fasl kitabı,
Ehl-i sünnet fırkasını bildirmekte ve bid’at fırkaları ile felsefecilere
cevaplar vermektedir.
İmam-ı Gazali hazretleri, İlcam-ül-avam kitabında, (Bu kitapta
itikaddaki fırkalardan, Selef mezhebinin hak olduğunu, bildireceğim. Bu
mezhepten ayrılanların bid’at sahibi olduklarını anlatacağım. Selef
mezhebi demek, Eshabın ve Tabiinin itikadları demektir. Bu mezhebin
esasları yedidir) diyor. Görülüyor ki, İlcam kitabı, Selef mezhebinin
yedi esasını yazmaktadır. Buna Selefiyenin yedi esası demek, kitabın
yazısını değiştirmek ve imam-ı Gazali hazretlerine iftira etmek
olmaktadır.
Ehl-i sünnet kitaplarının hepsinde, mesela, çok kıymetli fıkıh kitabı
olan, Dürr-ül-muhtar’ın şahidlik kısmında, Selef ve Halef dedikten
sonra; (Selef, Eshab-ı kiramın ve Tabiinin ismidir. Bunlara (Selef-i
salihin) de denir. Halef de, Selef-i salihinden sonra gelen Ehl-i sünnet
âlimlerine denir) yazılıdır.
İmam-ı Gazali ve imam-ı Razi ve tefsir âlimlerinin baş tacı olan imam-ı
Beydavi hazretleri, hep Selef-i salihin mezhebinde idiler. Bunların
zamanında türeyen bid’at fırkaları, ilmi kelama felsefeyi karıştırdılar.
Hatta imanlarının esasını felsefe üzerine kurdular. Milel ve Nihal
kitabında bu bozuk fırkaların inançları geniş anlatılmaktadır.
Bu üç imam, bu bozuk fırkalara karşı Ehl-i sünnet itikadını müdafaa
ederken ve onların sapık fikirlerini çürütürken, onların felsefelerine
de geniş cevaplar verdiler. Bu cevapları, Ehl-i sünnet mezhebine
felsefeyi karıştırmak değildir. Bilakis kelam ilmini, kendisine
karıştırılan felsefi düşüncelerden temizlemektir. Beydavi’de ve bunun
şerhlerinin en kıymetlisi olan Şeyhzade tefsirinde hiçbir felsefi
düşünce, hiçbir felsefi metot yoktur. Bu yüce imamlara felsefe yolunda
idiler demek, çok çirkin iftiradır.
Ehl-i sünnet âlimlerine bu iftirayı ilk olarak, İbni Teymiye, Vasıta
kitabında yazmıştır. İbni Teymiye’nin ve talebesi
İbn-ül-Kayyım-ıl-cevziyye’nin Selefiye mezhebini ihyaya çalıştıklarını
söylemek ise, hak yolda olanlar ile bâtıl yola sapmış olanların
ayrıldığı mühim bir noktadır. Bu iki şahıstan evvel Selefiye mezhebi,
hatta Selefiye kelimesi yok idi ki, bu ikisinin ihyaya çalıştığı
söylenilebilsin. Bu ikisinden evvel yalnız ve tek hak itikad olarak
(Ehl-i sünnet vel-cemaat) ismi verilmiş olan Selef-i salihinin mezhebi
vardı. İbni Teymiye, bu hak mezhebi bozmuş, birçok bid’atler meydana
çıkarmıştır. Şimdi mezhepsizlerin, dinde reformcuların, kitaplarının,
sözlerinin, yanlış düşüncelerinin kaynağı, hep İbni Teymiye’nin
bid’atleridir.
Bunlar, kendilerinin hak yolda olduklarına gençleri inandırmak için,
korkunç bir hile ortaya çıkardılar. İbni Teymiye’nin bid’atlerini,
yanlış fikirlerini haklı göstererek, gençleri onun yoluna sürüklemek
için, Selef-i salihine Selefiye ismini verdiler. Selef-i salihinin
halefleri olan İslam âlimlerine felsefe ve bid’at lekelerini
bulaştırdılar. Bunları, Selefiye dedikleri uydurma isimden ayrılmakla
suçladılar. İbni Teymiye’yi Selefiyeyi yeniden canlandıran bir kahraman,
bir müctehid olarak ortaya koydular. Halbuki, Selef-i salihinin
halefleri olan Ehl-i sünnet âlimleri, zamanımıza kadar, hatta bugün
bile, yazdıkları kitaplarında Selef-i salihinin mezhebi olan (Ehl-i
sünnet) itikad bilgilerini savunmuşlar, ibni Teymiye’nin, Şevkani’nin ve
benzerlerinin Selef-i salihinin yolundan ayrıldıklarını ve müslümanları
felakete ve Cehenneme sürüklediklerini bildirmişlerdir.
Et-tevessül-ü-bin-Nebi ve bis-Salihin ve Ulema-ül-müslimin vel-muhalifun
ve Şifa-üs-sikam ile bunun ön sözü olan Tathirul-füad
min-denisil-itikad kitaplarını okuyanlar, yeni Selefiye denilen bu
inanışları ortaya çıkaranların, müslümanları felakete götürdüklerini ve
İslam dinini içeriden yıkmakta olduklarını çok iyi anlar.
Son günlerde, bazı ağızlardan Selefiye ismi işitilmeye başlandı. Her
müslüman şunu iyi bilmelidir ki, İslamiyet’te Selefiye mezhebi diye bir
şey yoktur. İslamiyet’te yalnız Selef-i salihin mezhebi vardır. Selef-i
salihin, hadis-i şerif ile meth ve sena buyurulmuş olan, ilk iki asrın
müslümanlarıdır. Üçüncü ve dördüncü asırlarda gelen İslam âlimlerine
Halef-i sadıkin denir. Bu şerefli insanların itikadına, Ehl-i sünnet
vel-cemaat mezhebi denir. Bu mezhep, iman, inanış mezhebidir. Selef-i
salihinin, yani Eshab-ı kiram ile Tabiin-i izamın imanları hep aynı idi.
İnanışları arasında hiç fark yoktu. Şimdi yer yüzünde bulunan
müslümanların çoğu, Ehl-i sünnet mezhebindedirler. Yetmişiki sapık
bid’at fırkalarının hepsi ikinci asırdan sonra ortaya çıktı. Bunların
bir kısmının kurucuları daha önceden yaşamış iseler de, kitaplarının
yazılması ve toplu olarak ortaya çıkmaları ve Ehl-i sünnete karşı baş
kaldırmaları Tabiin-i izamdan sonra oldu.
Ehl-i sünnet itikadını ortaya koyan Resulullahtır
Ehl-i sünnet itikadını ortaya koyan Resulullahtır. İman bilgilerini
Eshab-ı kiram bu kaynaktan aldılar. Tabiin-i izam da bu bilgilerini,
Eshab-ı kiramdan öğrendiler. Daha sonra gelenler, bunlardan öğrendiler.
Böylece, Ehl-i sünnet bilgileri bizlere nakil ve tevatür yoluyla geldi.
Bu bilgiler akıl ile bulunamaz. Akıl bunları değiştiremez. Akıl, bunları
anlamaya yardımcı olur. Yani, bunları anlamak, doğruluklarını,
kıymetlerini kavramak için akıl lazımdır.
Hadis âlimlerinin hepsi, Ehl-i sünnet itikadında idiler. Amelde dört
mezhebin imamları da bu mezhepte idi. İtikadda mezhebimizin iki imamı
olan Matüridi ve Eşari de Ehl-i sünnet mezhebinde idi. Bu her iki imam,
hep bu mezhebi yaydılar. Sapıklara karşı ve eski yunan felsefesinin
bataklıklarına saplanmış olan maddecilere karşı bu tek mezhebi
savundular. Bu iki büyük Ehl-i sünnet âliminin zamanları aynı ise de,
bulundukları yerler birbirinden ayrı ve karşılarındaki saldırganların
düşünüş ve davranışları başka olduğundan, savunma metotları ve
tenkitleri birbirinden farklı olmuş ise de, bu hâl, yollarının ayrı
olduğunu göstermez. Bunlardan sonra gelen yüzbinlerle derin âlim ve
veliler, bu iki yüce imamın kitaplarını inceleyerek ikisinin de, Ehl-i
sünnet mezhebinde olduklarını söz birliği ile bildirmişlerdir.
Ehl-i sünnet âlimleri, manaları açık olan nassları, zahirleri üzere
almışlardır. Yani, böyle âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere açık
olan manaları vermişler, zaruret olmadıkça böyle nassları (tevil)
etmemişler, bu manaları değiştirmemişlerdir. Kendi bilgileri ve
görüşleri ile bir değişiklik hiç yapmamışlardır. Sapık fırkalardan
olanlar ve mezhepsizler ise, yunan felsefecilerinden ve din düşmanı olan
fen taklitçilerinden işittiklerine uyarak, iman bilgilerinde ve
ibadetlerde değişiklik yapmaktan çekinmemişlerdir.
İmanda parçalanmak, fırkalara ayrılmak yasaktır
İmanda parçalanma, gruplara ayrılmak kötüdür, asla caiz değildir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Hidayeti [kurtuluş yolunu] öğrendikten sonra, Peygambere uymayıp,
müminlerin yolundan ayrılanı, saptığı yola sürükleriz ve çok fena olan
Cehenneme atarız.) [Nisa 115]
(Hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılınız. [İmanda] Fırkalara bölünmeyiniz.) [Al-i İmran 103]
Peygamber efendimiz de, Müslümanlar arasında imanda ve itikadda
ayrılıkların felaket olduğunu bildirerek, meşhur olan bir hadis-i
şerifinde, (Yahudiler, 71 fırkaya ayrılmıştı. Bunlardan 70’i Cehenneme
gidip, ancak bir fırkası kurtuldu. Hıristiyanlar da, 72 fırkaya ayrıldı.
71’i Cehenneme gitti. Benim ümmetim de 73 fırkaya ayrılır. Bunlardan
72’si Cehenneme gider, yalnız bir fırka kurtulur) buyurdu. Eshab-ı
kiram, bu bir fırkanın kimler olduğunu sorduğunda; (Cehennemden kurtulan
fırka, benim ve Eshabımın gittiği yolda gidenlerdir) buyurdu. (Tirmizi,
İbni Mace)
İbni Teymiye’nin sapık fikirleri vehhabilere kaynak oldu
Mezhepsizler kendilerine, Selefiye ismini takmışlar. İbni Teymiye,
Selefilerin büyük imamıdır diyorlar. Bu sözleri bir bakımdan doğrudur.
Çünkü, ibni Teymiye’den önce (Selefi) ismi yoktu. Selef-i salihin vardı.
Bunların itikadları da Ehl-i sünnet mezhebi idi. İbni Teymiye’nin sapık
fikirleri vehhabilere ve diğer mezhepsizlere kaynak oldu. İbni Teymiye
Hanbeli mezhebinde olarak yetişti. Yani Ehl-i sünnet idi. Fakat ilmi
çoğalınca kendi fikirlerini beğenmeye, kendini Ehl-i sünnet âlimlerinden
üstün görmeye başladı. İlminin çoğalması, dalaletine, sapıtmasına sebep
oldu. Hanbeli olması kalmadı. Çünkü, dört mezhepten birinde olabilmek
için, ehl-i sünnet itikadında olmak lazımdır. Ehl-i sünnet itikadında
olmayan kimse için Hanbeli mezhebindedir denilemez.
Zamanımızda, ibni Teymiye’yi taklit etmek modası ortaya çıktı. Onun
sapık yazılarını savunuyor ve kitaplarını, bilhassa Vasıta kitabını
bastırıyorlar. Bu kitap baştan başa onun Kur’an-ı kerime ve hadis-i
şeriflere ve icma-ı müslimine uymayan fikirleri ile doludur. Okuyanlar
arasında büyük fitne ve bölücülük uyandırmakta, kardeşi kardeşe düşman
etmektedir. Hindistan’da bulunan vehhabiler ve başka İslam
memleketlerinde, bunların tuzaklarına düşmüş olan cahil din adamları,
ibni Teymiye’yi kendilerine bayrak yapmışlar, ona (Büyük müctehid),
(Şeyh-ül-İslam) gibi isimler takıyorlar. Onun sapık fikirlerine, bozuk
yazılarına din ve iman diye sarılıyorlar. Müslümanları parçalayan,
İslamiyet’i içerden yıkan bu feci akıntıyı durdurmak için Ehl-i sünnet
âlimlerinin onu red eden, vesikalarla çürüten kıymetli kitaplarını
okumalıdır. Bu kıymetli kitaplar arasında, büyük imam, derin âlim
Takıyyüddin-üs-Sübki hazretlerinin, Şifa-üs-sikam
fi-ziyareti-hayril-enam kitabı, İbni Teymiye’nin bozuk fikirlerini
mahvetmekte, fesatlarını yok etmekte, inatçılığını ortaya koymaktadır.
Kötü niyetlerinin, bozuk inanışlarının yayılmasını önlemektedir.
Vehhabilerin ve bazı mezhepsizlerin Şeyh-ül-İslam bilip yolundan
gittikleri İbni Teymiye hakkında geniş bilgi Mezhep ve Mezhepsizlik
maddesinde, Bazı şahıslar hakkında özet bilgi kısmında var.
Yehova Şahitleri ve Selefiyecilerin benzer yönleri
Yehova (Yehve), Yahudilerin milli ilahlarıdır. Yehova dini, önce Russel
tarikatı, 1931'de Yehova Şahitleri adını aldı. "İsa'nın dünya krallığı
başladı" diyerek, devletlerin sonunun yaklaştığını, tarihler vererek
ortaya attılar. Bu tarihler, 1914, 1918, 1925 ve 1975'tir. Tabii hepsi
de boşa çıktı.
Öteki Hıristiyanlar (İsa üç tanrıdan biridir) derler iken, Yehovacılar
için, ilah tek ise de, (İsa, Yehova'nın oğludur) derler. Hazret-i İsa'yı
ilahlıktan çıkarmaları diğer Hıristiyanları kızdırmıştır. Milliyet ve
vatan sevgisini reddederler ve askerlik yapmaya karşıdırlar. Mevcut
rejimlere ayaklanmaları, isyanı teşvik ederler.
Yahudilik dışında bütün dinleri düşman bilirler. Yöneticilerin hemen
hepsi Yahudi'dir. Yahudi'lerin 19 kitabını bunlar da mukaddes kabul
ederler. 144 bin seçkin Yahudi'nin dünyayı yönlendireceğine, Cennetin
dünyada olacağına, Hazret-i İsa'nın dünyadaki Cennette krallık
kuracağına, Yehovacıların dışında herkesin ölüp bir daha dirilmeyeceğine
ve ölen Yehovacıların dirileceğine ve bir daha ölmeyeceğine inanırlar.
Her çocuk günahkâr doğar derler.
Müslümanları aldatmak için, Yehova yerine "Allah" ve diğer İslami
terimleri kullanırlar. Şık, süslü giyinmiş güzel kızlarla, tatlı,
okşayıcı dillerle cahilleri aldatmaya, Hıristiyan yapmaya çalışırlar.
Ele geçirdikleri adreslere broşür, kitap ve kaset gönderirler.
E-maillerle, sitelerle zehir kusarlar.
Bunlar, birçok yönden Selefiyecilere (Necdilere) benzerler.
Bazıları şöyledir:
1- Yehovacılar, "İlk Hıristiyanlar gibi, İncillere sarılalım" derler. Selefiyeciler de, "Yalnız Kur'ana sarılalım" derler.
2- Yehovacılar da, selefiyeciler de mezhebe, tarikata karşıdırlar. Selefiyeciler, birçok tasavvuf büyüğüne kâfir derler.
3- Yehovacılar, ilk Hıristiyanların yolunda olduklarını söylerler.
Selefiyeciler de aynı mantıkla ilk Müslümanların yolunda olduklarını
söylerler. (Selef, ilk Müslümanlar manasına gelir.)
4- Yehovacılar Cehennemi inkâr ederler. Selefiyeciler de, pirleri olan İbni Teymiye gibi Cehennem sonsuz değil derler.
5- Yehovacılar, Allah insan gibi düşünür diyerek "Tanrının düşüncesi"
tabirini kullanırlar. Selefiyeciler de, "Kur'ani düşünce, İslam
düşüncesi" gibi tabirler kullanırlar. Halbuki İslamiyet’i bir düşünce
olarak kabul etmek küfürdür.
6- Yehovacılar da Selefiyeciler de, Allah gökte derler.
7- Yehovacılar ruha inanmaz, "Elektriğe benzeyen kişiliksiz bir kuvvet"
derler. Bazı selefiyeciler de meleklere, rüzgar, tabiat kuvvetleri
derler.
8- Yehovacılar, doğum günü kutlamazlar. Doğum günü kutlamasına
yaratıklara tapınmak derler. Selefiyeciler de doğum günü olan mevlidi
bid’at sayar, Peygambere tapmak derler.
9- Yehovacılar, kadere inanmazlar. Selefiyecilerin bir kısmı da kadere inanmaz.
10- İncilleri işlerine geldiği gibi yorumlar, Yehovacı olmayanlara kâfir
derler. Selefiyeciler de, Kur'anı işlerine geldiği gibi yorumlarlar.
Selefiyeci olmayanlara müşrik derler.
İbni Sebe, bir Yahudidir, Hıristiyanlığı bozan Pavlos da Yahudi'dir.
Selefiyecilerin Yehovacılara benzemeleri tesadüf değildir. Her bozuk
fırkanın altında, bir Yahudi veya İngiliz parmağı vardır. Her taşın
altında onlar gizlidir.
Selefilik [Vehhabilik]
Sual: İtikadda tek mezhep, Ehl-i sünnet vel cemaattir. Amelde ise dört
hak mezhep vardır. Son zamanlarda, selefiye mezhebi diye bir şey
çıkardılar. Selefilik nedir?
CEVAP
Eshab-ı kirama, tabiine, tebe-i tabiine selef veya selef-i salihin denir. Bunların yoluna Ehl-i sünnet vel-cemaat denir.
Mezhepsizler, selef kelimesini istismar ediyorlar. (Selefiye mezhebi,
selefin yoludur) diyorlar. İmam-ı a’zamın, imam-ı Eşari’nin, imam-ı
Matüridi’nin yolu selefin yolu değilmiş gibi bir intiba vermeye
çalışıyorlar.
Bazı sapıklar da çıkıp, (Peygamberiyye mezhebi) kursa, buna da bu
peygamberin yoludur dese itibar edilir mi? İmam-ı Gazali hazretleri,
Eshab-ı kiramın yolu olan Ehl-i sünnet itikadını anlatıp, (İşte selefin
mezhebi budur) buyuruyor.
İtikadda mezhep tektir. Çünkü itikadda ayrılık olmaz. İtikadda
mezhebimiz Ehl-i sünnet vel-cemaattır. Ehl-i sünnet fırkasının meşhur
iki imamı vardır. Birincisi imam-ı eşari, ikincisi imam-ı Matüridi’dir.
İkisinin ictihadları arasındaki farklılık temelde değildir. Eğer
farklılık temelde olsa idi, birisi Ehl-i sünnet itikadından ayrı
olsaydı, elbette onun itikadı Ehl-i sünnet kabul edilmezdi.
Amele ait bir mezhepte farklı ictihadlara sahip imamlar olabilir. Mesela
imam-ı a'zam ile imam-ı Ebu Yusuf’un ictihadı farklı olabilir. Farklı
olması, rahmet olup Hanefi mezhebine aykırı olmaz. İmam-ı Eşari ile
imam-ı Matüridi arasında iman konusunda temelde ayrılık yoktur. Hatta
biri Hanefilerin, diğeri Şafiilerin imamı demek de doğru değildir. İkisi
de ehl-i sünnetin imamlarıdır.
İmam-ı Rabbani ve imam-ı Matüridi, Hanefi mezhebine göre amel ettikleri
için itikadda Hanefi imamları olarak bilinmektedir. Ebul Hasen-i Eşari
de Şafii’ye göre amel ettiği için itikadda Şafii imamı olarak
tanınmaktadır. Bir şafii, imam-ı Matüridi gibi inansa veya bir hanefi,
imam-ı Eşari gibi inansa Ehl-i sünnet olmaktan çıkmaz. Fakat bir kimse,
amele ait bir hükümde ihtiyaçsız kendi mezhebini bırakıp, başka bir
mezhebin hükmü ile amel etse mezhepsiz olur. (Hulasat-üt-tahkik)
Hiçbir İslam âlimi, selefiye mezhebi diye bir mezhepten bahsetmemiştir.
İbni Teymiyeciler, selefiyiz diyorlar. Selefilik, vehhabiliğin kamufle
adıdır. Bazı selefi yazarlar, itikadda hak olan mezhebi üçe ayırıyorlar.
Halbuki Tirmizi’nin bildirdiği hadis-i şerifte (Ümmetim 73 fırkaya
ayrılacak, yetmiş ikisi Cehenneme gidecektir) buyurulurken, üç fırkaya
fırka-i naciyye denir mi, itikadda üç tane hak mezhep olur mu? Fırka-i
naciyye denilen kurtuluş fırkası bir tanedir. O da Ehl-i
sünnet-vel-cemaattir. Hadis-i şerifle de bildirildiği gibi, diğerleri
Cehenneme gidecektir. (Hadika)
İtikadda ve amelde mezhep
Sual: İtikatta ve amelde kaç hak mezhep vardır?
CEVAP
İtikatta hak fırka tektir. O da, Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasıdır. Bu
fırka, amelde, dört hak mezhebe ayrılmıştır. Bunlar, Hanefi, Şafii,
Maliki ve Hanbeli’dir. Her mezhebin içinde müctehidler vardır. Mesela
Hanefi mezhebinde, İmam-ı Ebu Yusuf ve İmam-ı Muhammed, İmam-ı Züfer
gibi. Bunlar Hanefi mezhebinin üsul ve kaidelerine aykırı olmadan farklı
ictihadlarda bulundukları için, Hanefi’den farklı bir mezhep
sayılmamıştır.
Ehl-i sünnetin iki itikat imamı olan İmam-ı Matüridi ve İmam-ı Eş’ari
de, Ehl-i sünnete aykırı olmayan farklı bazı ictihadlarda
bulunmuşlardır. Bu farklı ictihadları Ehl-i sünnet itikadını zedelemez.
Mezhepsizler itikatta mezhebi üçe ayırıp, yani Matüridi ve Eş’ari diye
ayırıp bir de selefiyye diye bir şey çıkarmışlardır. Bu selefiyyenin
adından başka, selefi salihin ile hiçbir ilgisi yoktur. Vehhabiler
kendilerini bu isim altında gizlemektedirler.
Tevhid ehli
Sual: Bazıları, kendileri için, tevhid ehli diyorlar. Her Müslüman tevhid ehli değil mi?
CEVAP
Elbette, her Müslüman tevhid ehlidir. Öyle söyleyenler, kendilerine
selefi diyen kimselerdir. Selefilik, Vehhabiliğin kamufle edilmiş
halidir. Bunlar, kendilerinden olmayana müşrik derler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.