23 Ağustos 2012 Perşembe

Aşkın Müslüman ettiği kırk rahip



Rum diyarında Ammuriye denilen yerde "Deyr-ul Envar" diye bilinen bir manastır vardır.

Bir yolculuk esnasında buraya uğradım. 

Manastırda kırk tane rahip vardı. 

Rahip başı, rahipleriyle beraber beni karşıladılar ve büyük ikramlarda bulundular.

Rahip başının adı Abdülmesih idi.

Ammuriye de işimi bitirdikten sonra Enbar şehrine geçtim.

Bir yıl sonra da hac yapmak için Mekke'ye gittim.

Tavaf esnasında Ammuriye'de tanıdığım rahibi yanında beş rahiple beraber gördüm.

Hemen yanına yaklaştım ve "Sen Abdülmesih'sin" dedim.

O da "hayır, ben Allah'ın afvını arayan Abdullah'ım" dedi.

Ben onun beyazlaşan sakallarını öpmeye başladım, o da ağlamaya başladı.

Harem'in bir kenarına çekildik ve ben ona "Sana hidayet veren Allah hakkı için nasıl Müslüman olduğunu anlatmayacak mısın?" dedim.

"Şaşılacak bir olay" dedi ve anlatmaya başladı.

Bizim oraya zahid ve ibadete çok düşkün bir Müslüman topluluk geldi.

İçlerinden en genç olanını şehirden yiyecek almak için gönderdiler.

Genç adam, ekmek satan güzeller güzeli Hıristiyan kızı görünce bayıldı kaldı.

Ayılınca arkadaşlarının yanına geldi ve olayı anlattı.

"Siz, yolunuza devam ediniz ben burada kalacağım" dedi.

Onu ikna etmek için ne kadar uğraştılarsa da başaramayınca yollarına devam ettiler.

Delikanlı, aşık olduğu kızın dükkanı önüne geldi ve oturdu.

Kız, "Ne istiyorsun" dediğinde kıza aşık olduğunu söyledi.

Kız ona yüz vermedi ve döndü işine gitti.

Delikanlı orada tam üç gün yemeden içmeden gözlerini kızın yüzünden çevirmeden durdu.

Kız, durumu ailesine ve komşularına bildirdi.

Mahallenin çocukları onu taşladılar. Kafasını gözünü yardılar.

O, hiç aldırış etmeden Hıristiyan kızın yüzüne bakmaya devam etti.

Beldenin halkı onu öldürmeye karar verdiler ve dövmeye başladılar.

Halktan biri bana haber verdi.

Onu yaralı olarak ellerinden aldım, yaralarını beş günde iyileştirdim.

Yürümeye gücü yetince hemen kalktı havradan çıktı ve kızın dükkanı önüne gidip kızın yüzüne bakmaya başladı.

Kız: "Sana acıdım, eğer Hıristiyan olursan seninle evlenirim" dedi.

Delikanlı: "Tevhid dininden çıkıp şirk dinine girmekten Allah'a sığınırım" diyerek reddetti.

Hıristiyan Kız: "Haydi, gir evime, benden muradını al ve buralardan git" dedi.

Müslüman Delikanlı: "On iki yıllık ibadetimi bir anlık şehvetle yok edemem" dedi.

Kız: "O zaman çek git"

Delikanlı: "Kalbim bana itaat etmiyor" dedi.

Kız, yüzünü çevirip gitti.

Çevredeki çocuklar delikanlıyı taşlamaya başladılar.

Delikanlı yüzüstü düştü. O halde iken "Benim velim, kitabı indiren Allah'tır. O Salihlere velilik yapar" diyordu. (Bu, Kur'an-ı kerim'de A'raf süresin 196'ıncı ayetidir.)

Manastırdan çıktım, çocukları kovaladım. Başını yerden kaldırdığımda "Allah'ım, bu kızla beni cennette buluştur" diyordu.

Orada öldü. Onu beldenin dışında bir yere götürdüm, kabir kazdım ve gömdüm.
O gece kız çığlık çığlığa bağırmaya başladı.

Ailesi başına toplanıp sebebi sorulduğunda "rüyamda o genç benim elimden tuttu ve beni cennete götürdü. Cennetin kapısına vardığımızda bekçi olan melek "Sen kafirsin giremezsin" dedi. Ben de orada hemen Müslüman oldum.

Cennette köşkler ağaçlar tarif edilecek gibi değiller.

Mücevherattan yapılmış bir köşkün önüne geldiğimizde işte burası ikimizin, sen olmadan ben buraya girmem"  dedi. Bizim köşkün kapısındaki elma ağacından iki elma aldı ve birisini bana verdi ve "bunu ye öbür elmayı rahiblere götür de görsünler" dedi. Elmadan bir ısırdım, ondan daha güzel bir şey görmedim. Sonra beni çıkardı ve evime gönderdi." dedi kız.

Rahib devamla diyor ki, "Kız ikinci elmayı cebinden çıkardığında gecenin karanlığında her tarafı aydınlatıyordu. İnci gibi parlıyordu. Elmayı bıçakla parçaladık rahiplerin hepsine yetti. Ondan daha tatlı daha hoş bir şey görmemiştik.

Rahipler olarak biz, bunun şeytan işi olduğuna kızı Hıristiyanlıktan çıkarmak için yaptığına karar verdik.
Kızı ailesi götürdü.

Kız, yemiyor, içmiyordu.

Beşinci gece olunca kız, delikanlının kabrine kadar gitti, kendini kabrin üzerine attı ve orada öldü.

Olayı kızın ailesinden başka bilen yoktu.

Sabah olunca kıldan dokunmuş elbise giyen iki Müslüman erkek ve iki Müslüman kadın geldiler ve "burada Allah'ın velilerinden bir veli kadın öldü onu defnetmeye geldik, onun velisi biziz" dediler.

Belde halkı kızı aramaya koyuldular ve kabirde buldular.

Belde halkı "Bu bizim beldenin kızıdır ve Hıristiyan olarak ölmüştür, biz defnedeceğiz" dediler.

Aralarında ihtilaf çıkınca iki Müslüman'dan biri  "Siz kırk rahib bu kızın cenazesini kaldırıp kabre koyun bakalım" dedi. Kırkımız bir olduk yerden kaldıramadık.

Onlardan biri geldi, kızı kaldırdı. O iki kadın cenazesini yıkadı, namazını kıldılar ve delikanlının kabrine defnedip gittiler.

Biz, kırk rahip bir araya geldik "Bundan daha açık delil olmaz" dedik ve kırkımız da Müslüman olduk. Belde halkı da Müslüman oldular.

Biz de bu sene hacca geldik" dedi.

Kaynak: Ebul Ferec el ısfahani (Ölümü hicri 356), el-Deyyarat" sayfa 3) (Kısaltılarak terceme edildi. Bütün bu anlatılanların Ayet veya Hadis olmadığını hatırlatırım)


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.