Hanefî fıkıh alimlerinden, İmam Ebû C'afer et-Tahâvî'nin
(vefatı m.933) rahimehullah yazdığı ve mezhebin üç büyük imamının itikadî
çizgisini yansıtan "Akîde"de şöyle denmektedir:
هذا ذكر بيان عقيدة أهل السنة والجماعة…. ومن وصف الله بمعنى من معاني البشر فقد كفر…. وتعالى الله عن الحدود والغايات والأركان والأعضاء والأدوات…. لا تحويه الجهات الست كسائر المبتدعات…. ولا نخوض في الله
"Bu Ehl-i sünnet vel cemaat akaidinin zikrinin beyanıdır... Kim Allahü teâlâyı beşer sıfatlarından biriyle vasıflandırırsa muhakkak kâfir olur... Allah, varlığı için birtakım sınır ve son noktalar bulunmasından, erkân, aza ve edevattan yüce ve beridir. Mahlukatı ihata eden altı yön O'nu ihata edemez...Allah'ın zatı hakkında derine dalıp düşünmeyiz/konuşmayız."
هذا ذكر بيان عقيدة أهل السنة والجماعة…. ومن وصف الله بمعنى من معاني البشر فقد كفر…. وتعالى الله عن الحدود والغايات والأركان والأعضاء والأدوات…. لا تحويه الجهات الست كسائر المبتدعات…. ولا نخوض في الله
"Bu Ehl-i sünnet vel cemaat akaidinin zikrinin beyanıdır... Kim Allahü teâlâyı beşer sıfatlarından biriyle vasıflandırırsa muhakkak kâfir olur... Allah, varlığı için birtakım sınır ve son noktalar bulunmasından, erkân, aza ve edevattan yüce ve beridir. Mahlukatı ihata eden altı yön O'nu ihata edemez...Allah'ın zatı hakkında derine dalıp düşünmeyiz/konuşmayız."
Molla Aliyyülkârî rahimehullah diyor ki:
"Allahü Teâlâ'nın cisim olduğunu, mekânı bulunduğunu, Allahü Teâlâ
üzerine zaman geçtiğini söyleyen kimse de kâfirdir. Böyle bir kimse için iman
hakikati sabit olmamıştır.... Allah bir mekânda değildir. Yukarıda değildir,
aşağıda değildir, başka cihetlerde değildir. Allahü Teâlâ üzerinden zaman
geçmez. Allah bir şeyin içine girmiş değildir, bir şeyin mahalli de
değildir." (Fıkh-ı Ekber Şerhi)
Daha fazla bilgi için, bu blogdaki "Allahü teâlâ için mekân veya yön
söylemek caiz değildir" başlıklı makaleme bakınız.
Ehl-i sünnet alimlerinin bu açık beyanlarına rağmen, İbni Teymiyye'nin
kitaplarını okuyanlar arasında "Allahü teâlâyı yaratıklara benzetmek"
temayülünün ve başka sapık görüşlerin yayıldığını görüyoruz.
Ebu Hamid bin Merzuk rahimehullah İbni Teymiyye'nin bozuk sözlerini geniş
olarak ele almış ve reddetmiştir. Bera'atü'l-Eş'ariyyin isimli eserinden ufak
bir kısmı burada vermekde fayda görüyorum:
İBN TEYMİYYE'NİN ALLAHÜ TEÂLÂ'YA SINIR VE MEKÂNINA DA SINIR OLDUĞUNUN
İSBATI HAKKINDA BÂTIL SÖZÜ
[İbni Teymiyye] Yine mezkur kitabın [Minhacu's-Sünne'nin] c. 2, s. 29'da (min
muvafati sarihi'l makul li sahih el-menkul) bahsinde der ki:
“Allahü teâlâya bir had (ölçü) olup, ondan başkası miktarını bilmiyor.
Haddinin sonu tasavvur edilmesi hiçbir kimseye caiz değildir. Ama haddi
olduğuna inanacak ve hakkındaki bilgiyi Allahü teâlâya havale edecektir.
Allah'ın mekanı için de had vardır. Allah Arş'ının üzerinde, göklerin
üstündedir. İşte bu iki durum, O'nun iki haddidir (sınırıdır).”
İbn Teymiyye'nin bu sözleri hakkında derim ki: "Allah için had vardır,
mekanı için de bir had vardır?" dediği bu iki sözünde, Rabbi için cisim
isnad ettiğinde, acaba akıllı kimse tereddüt eder mi? Allahü teâlâ ve tekaddes
onun dediği bu yalanından uzaktır. Yine akıllı kimse, İbn Teymiyye'nin,
"Onun bir haddi olup kendisinden başka kimse bilmez", kavlinden taa
"Onun mekanı için de bir had vardır" kavline kadar dediği bu
tabirinin arasında hata ve çelişki olduğunda tereddüt eder mi? Bu söz,
"Allah'ın cismi vardır, ondan başka hiç kimse cismini bilmiyor"
tabirinin benzeridir. Allah'a had isbatlamak, O'na mekan olduğunu söylemek,
ancak şeytandan gelebilecek bir kuruntudan başka bir şey değildir.
Allah'ın Kitabı, Peygamberinin sünneti, salih selef ile bütün Müslümanlar, İbn
Teymiyye'nin bu hezeyanından uzaktırlar. Allahü teâlânın miktarı için (onun
dediğine göre) bir had vardır ve mekânı olan Arş için de, bir had olunca,
kendisi Arş'ın üzerindedir. Yalnız dört parmak kadar üzerinde kıyamet günü
Muhammed sallallahü teâlâ aleyhi ve sellemi oturtacak bir yer boşluğu bırakır
demiş ve Teymiyyeci hocalar da Kur'an-ı Kerim'in bir ayet-i celilesinde geçen
Makam-ı Mahmud'un bundan ibaret olduğuna itikad ediyorlar, denilince, Allah'ın
haddini O'ndan başka kimse bilmez diye nasıl iddia ediyor? Allah alt taraftan
Arş'ın sathına temas ediyormuş ve kendisi dört parmak kadar Arş'tan küçükmüş!
Allah'ın sağ ve sol yanları olduğunu iddia ediyorlar. Allahü teâlâya olan
haddinden ancak yukarı cihetini bilmemişler ki, işte İbn Teymiyye'nin Allahü
teâlâdan başka hiç kimse onu bilmez dediği had budur. Dillerin hata
söylemesinden, kalblerin yanlış düşünmesinden Allah'a sığınıyoruz.
“Allah, Arş'ın üzerindedir (üzerinde oturmuştur)”, diye yukarıda geçen sözü,
yine yukarıda geçen “Allah, yaratıklarından ayrıdır”, dediği sözünü nakz
etmektedir. Çünkü Arş da mahlukattandır. İddiasına göre, Allah Arş'ın
üzerindeki oturması, ondan ayrı olmasına muhalif olur.
“Göklerinin üstündedir”in iki manası vardır. Şöyle ki: Bundan maksadı, Allah'ın
Arş'ı göklerin üstündedir ise, bu açık bir haberdir. Zira Arş'ın göklerin
üstünde olduğunu Müslümanlar da bilir. Bundan bahsetmesine lüzum yoktur. Şayet
maksadı Allahü teâlâ Semaların üstündedir demek ise, Allahü teâlâ, Arş'ın
üzerinde oturmuş değil, Arş'ın altında olması lazım gelir. Çünkü Arş semaların
üstündedir. İşte bu kavli hem yanlış hem de mana itibariyle çelişkilidir.
“İşte bu durum onun iki haddidir” kavli, fasiddir. Zira bu batıl tabirine göre,
Allahü teâlânın beş ciheti (yönü) lazım gelir. Birisi, mekânı için, dört cihet
de: alt, sağ, sol cihet ile, kendisinden başka kimsenin bilmediği üst
cihetidir. Dillerin hatalı söylemesinden, akılların yanlış düşüncesinden
Allah'a sığınıyoruz.
İBN TEYMİYYE'NİN HERKES, ALLAH'IN ZÂTINI VE MEKÂNINI CEHMİYE
TAİFESİNDEN DAHA İYİ BİLİR, DİYE BÂTIL İTİKADI VE ALLAHÜ TEÂLÂNIN ONUN BU
YALANINDAN MÜNEZZEH OLDUĞU
Mezkur kitabının 30'uncu sahifesinde,
“Herkes, Allah'ı ve Allah'ın mekânını Cehmiye taifesinden daha iyi
bilir”
tabiri nedeniyle, İslam ümmetinin cumhuruna karşı çok iftiracı ve cânidir. Zira,
Cehmiye taifesinden maksadı, Eş'arilerdir. Bu da onlar hakkında ikinci bir
iftirasıdır ki, çok bilgili olan İslam âlimlerinden müteşekkil büyük bir
cemaate Cehm b. Safvan'ın re'yini isnad ederek onları Cehmiyecilikle
lakaplandırmıştır. Halbuki, Cehm b. Safvan, H. 128'de ölmüş ve onun çürük
itikadı da beraberinde mezara gitmiş, hiçbir tabii de yoktur. Ve ona mutabeat edilmesine
de layık değildir. İbn Teymiyye ile İbn Kayyım'ın tabirlerinde çok geçen bu
Cehmiye lakabından maksatlan, Eş'ariyye taifesidir. Çünkü Eş'ariler, Dimaşk'ta
onunla yaptıkları münazarada kendisini susturmuş ve Kahire'de toplanan
meclislerine de katılmamıştır. Nerede kaldı ki, onlarla münazara edebilsin. Bu
sebepten İbn Teymiyye, onları tekfir etmek, Cehmiyelikle lakaplandırmak,
çeşitli kötü sövmelerle onlara sövmek, kendini ibadete verip zamanın
emirlerinin sevgisini kendine doğru çekmek üslübu cihetine giderek bu çeşit
yollarla yüksek dağlara benzeyen o âlimleri·zayıflatacağını zannetmişti.
Halbuki takip ettiği bu üslublar, ancak geri kafalı insanlar ve benzerlerinin
pazarlarında değerlendirilmektedirler. İbn Teymiyyeci hocalardan başka bütün
İslam âlimleri, Allahü tebareke ve teâlâyı ölçülmekten ve mekândan tenzih edip,
Allah'ın hakikatini bilmekten hasıl olan aczi müdriktirler. Ve zâtının hakikatı
hususunda, derin düşünmek de, Allah'a şerik koşmaktır, diyorlar.
KUR'AN-I KERİM, MEŞHUR VE MÜTEVATİR HADİSLER, İLK ULEMA VE TABİİN İLE
3'üncü ASRIN BÜTÜN ÂLİMLERİNİN KELÂMLARI, ALLAHÜ TEÂLÂNIN ARŞ'IN ÜZERİNDE
OLDUĞUNA DAİR TABİRLE DOLUDUR DİYE İBN TEYMİYYE'NİN BÂTIL İTİKADI
İbn Teymiyye yazdığı risalenin 194'üncü sahifesinde Allah'ın yaratıkların
üstünde olduğu bahsinde der ki:
“Şüphesiz Kur'an ve yaygın mütevatir hadisler, ilk âlimlerin ve
tabiin'in ve hatta üçüncü asrın bütün âlimlerinin kelâmları, Allah'ın yüksekte
Arş'ının üzerinde olduğunun isbatı hususunda çeşitli delillerle doludur.”
Derim ki: İbn Teyıniyye'nin bu tabirinde, korkutucu, şaşırtıcı ve itiraz edilir
şeyler var. Avam tabakasıyla benzerleri için korkutucudur. Zira onlar, Kur'an
ve meşhur hadisler ... diyerek İbn Teymiyye'nin bahsettiği şeyi işittikleri
zaman korkar ve etkilenirler. Halbuki bu sözler, tahkik mihengine arz edilirse,
ilk bakışta İbn Teymiyye'nin itikad ettiği gibi Kur'an'ın bazı ayetlerinin
izahından, Allah'a üst cihet olduğu çabuk akla gelmekte ve bazı ayetlerde de
zahire göre üst cihetin aksi anlaşılmaktadır. Peygamber'in (aleyhisselam)
meşhur hadislerinin durumları da böyledir. Meşhur olan hadis, bazen sahih,
bazen de zayıf olur. Sünnette mütevatir hadisler pek azdır. İbn Teymiyye'nin,
tahmini olarak söylediği ve Kur'an ile hadisle, ashaba, tabiine ve bütün üçüncü
asrın alimlerine isnad eylediği bu sözlerle miskin avam tabakasını şaşırtıp
inançlarını ifsad etmesi, bu izahtan zahir oldu. Şayet doğru ve muhakkik bir
zat olsaydı, Allahü teâlânın Arş'ın üzerinde olduğuna dair Kur'an-ı Kerim'den
istihrac ederek, delaletin üç nev'i olan mutabakat, tazammun ve iltizami
nev'ilerden hiç olmazsa üç misal getirecekti. Ve iddiasına dair yine sahabeden
(Allahü teâlâ onlardan razı olsun) ve tabiinden sahih senedler nakledecekti.
Keza tabiinin tabilerinden de naklederdi. Ta ki, o delil ve nakillere bakılıp
düşünülsün. Lakin kendisi, Allahü teâlânın Kitabına, Resulü'nün sünnetine,
salih selefler ile diğer asırlann ulemasına karşı iftiracı ve şaşırtıcı bir
tavır almaktadır. “Delaletin nev'ileriyle” kavlindeki tenakuz (çelişki) de
açıktır. Çünkü, delaletin üç nev'i de, mantık ilminin mukaddimesindendirler.
Halbuki kendisi mantık ilminin okumasını, öğrenmesini haram kılmıştır.
Yine yukarıda adı geçen risalesinde (sahife 200), Allahü teâlânın Arş'ın
üzerinde oturması hususunda, aklın açıkça düşünmesi, o hususta varid olan
nakillere uygundur, diyor.
Yine mezkur risalenin 202'nci sahifesinde batıl olarak demiş ki: “Gece ve
gündüz, kalbleriyle Allah'a teveccüh edip O'na gizli olarak yalvaran sahabe ve
tabiin sınıflarının, Allah'ın yaratıkların üzerinde olduğuna dair sorulacak
sualden yüz çevirmeleri tasavvur edilemez”.
Aynı risalede kendi hevasına göre, istiva kelimesini tefsir ederken,
Malikilere, bilhassa ilk zamandaki âlimlerine, "Onlar, Allahü tebareke ve
teâlânın bizatihi Arş'ının üzerinde bulunduğuna dair Ehl-i sünnet ve'l-cemaatin
icmaı olduğunu hikayet ediyorlar” diye iftira etmiştir.
Aynı risalenin 213'üncü sahifesinde, “Bu hususta Ehl-i sünnet ittifak
etmişlerdir”, diyor.
Yine o risalenin 209'uncu sahifesinde, “Allahü teâlânın haddi (ölçüsü) olduğu
hikayesi Abdullah b. el-Mubarek'e isnad edilmiştir.” diyor. Bu, İmam
İbnü'l-Mubarek hakkında bir bühtandır. Yine diyor ki: “Bu sahih bir görüş olup
Ahmed b. Hanbel, İshak b. Rahuye ile bir değil, birçok imamlardan sabit
olmuştur.”
"Bu sahih bir görüştür" dediği şey, yalnız onun ve mücessime
fırkasından olan hocaların görüşüdür. “Ahmed b. Hanbel ve İbn Rahuye'den
sabittir ...” kavli, bu iki imam hakkındaki ikinci bühtandır. Yukarıda geçen,
üç imama yaptığı yalanı kafi gelmemiş gibi, “bir değil, birçok imamlardan ...”
diye adeti üzere genel tabirle bahsetmekte, başkalarını şaşırtmak için,
“imamlardan yalnız bir değil” gibi bir cümle kullanmaktadır.
Ebu Hamid bin Merzuk, Bera'atü'l-Eş'ariyyin, Bedir Yayınevi, 1994;
s.449-452.
İLAVE: Yukarıda İbni Teymiyye'nin şu ifadesi naklediliyor:
“Allahü teâlâya bir had (ölçü) olup, ondan başkası miktarını bilmiyor.
Haddinin sonu tasavvur edilmesi hiçbir kimseye caiz değildir. Ama haddi
olduğuna inanacak ve hakkındaki bilgiyi Allahü teâlâya havale edecektir.
Allah'ın mekanı için de had vardır. Allah Arş'ının üzerinde, göklerin
üstündedir. İşte bu iki durum, O'nun iki haddidir (sınırıdır).”
İbni Teymiyye'nin bu sözü en az bir kitabında daha tekrar ettiği anlaşılıyor:
قال ابو سعيد والله تعالى له حد لا يعلمه احد غيره
ولا يجوز لأحد ان يتوهم لحده غاية في نفسه ولكن نؤمن بالحد ونكل علم ذلك الى الله
ولمكانه ايضا حد وهو على عرشه فوق سمواتة فهذان حدان اثنان
Kaynak: İbni Teymiyye, Der'u Te'ârudi'l-Akl ve'n-Nakl, 2/57. (Bu bilgi
buraya 4 Ocak 2010 tarihinde ve yukarıda bağlantısını verdiğim
"online" kitapdan kopyalanmıştır.)
Derleyen: Murat Yazıcı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.