Bunlar, “Her zaman yaşadığımız” ve din adına yapılan rezil tartışmalarla, “sürekli” ekranlarda boy gösteriyorlar.
Dini öğretmek değil, tahrip etmekten başka bir işe yaramayan bu reyting ayarlı programlarda, magazinel bir mantıkla, çok önemli bir dini mevzu masaya yatırılıyor, biri önünden biri arkasından vuruyor.
Sonuçta ele alınan mevzu, “yerle bir oluyor!” İnsanların kafası karıştıkça karışıyor.
Bunun en güzel örneğine “Kur’an’ın Şifresi” tartışmalarında şahit olduk.
Edip Yüksel; “Kendisinin son elçi!” olduğunu iddia eden Reşad Halife’nin talebesi Edip Yüksel, Ceviz Kabuğu programında ve Karşısında da O’na cevap vermek için oturtulan Prof. Dr. Süleyman Ateş.
Oyunun telefonla katılan “aktörleri!” ise, Prof. Hüseyin Hatemi ve “Kur’an’ın Şifresi” adlı ucube bir kitap yazan Ömer Çelakıl.
Edip Yüksel eline tebeşir alıyor ve başlıyor o muhteşem “19 mucizesini!” anlatmaya. Yüksel’e göre, Kur’an’da 19 rakamına bağlı bazı mucizeler var. Kendince bunu ispata çalışıyor. Sanıyorsunuz ki, bunu, “insanların imanını güçlendirmek için yapıyor.”
Ama bir süre sonra baklayı ağzından çıkartıyor ve “bu 19 şifresine uymadığı için, Tevbe Sûresi’nin son iki ayetinin Kur’an’da olmadığını”söylüyor. (Kâfir) Bununla da yetinmiyor, Hz. Peygamber Efendimizin bütün hadislerini reddediyor. “19 rakamına uymadığı için!”
Kur’an ayetlerinin bir kısmını anında inkâr eden bu adam, müsteşriklerin yüzlerce yıldan beri yapamadığını bir kalemde yapıyor. Hadisleri de, bazı ayetleri de reddediyor. Süleyman Ateş ise, sinirlenerek O’na cevap vermeye çalışıyor. Bağırıyor, çağırıyor.
“İkinci perdede” Ömer Çelakıl’ın iddialarına sıra geliyor.
Çelakıl da, Kur’an’ın matematiksel şifresini bulduğunu iddia ederek yola çıkmış; bu amaçla yazdığı kitap yayınlanınca bir sürü uyduruk bilgilerin şifre adı altında kitapta yer aldığı görülmüştü.
Hatta kitabın girişinde Tevrat’ta da benzer şifre mucizelerinin olduğunu iddia ediyordu.
Çelakıl evvela “Tevrat’ın tahrif edilmediğini!” ispatlama “gereği duyarak” başlamıştı “Kur’an’ın şifresini yazmaya!”
Şu ilginç benzerliğe bakın ki; Edip Yüksel “Kur’an’da 19 mucizesi var” diye yola çıkıp “bütün hadisleri ve bazı ayetleri” inkar ediyordu, Ömer Çelakıl da “Kur’an’ın şifresini buldum” diyerek “Tevrat’ın bozulmadığı” sonucuna varıyordu!
Ne âlâ bir misyon değil mi?
Prof. Hüseyin Hatemi,
telefonla katıldığı programda Edip Yüksel’e sözüm ona nasihat ediyor, “yolunun yanlış olduğunu anlatıyor, Tevbe Sûresi
dahil Kur’an’da hiç bir eksik olmadığını” söylüyordu.
Bugün “İslam’ı darmadağın” etmek üzere ortaya çıkıp ekrandan ekrana koşan “şifreci takımı” nın karşına “cevap vermek” için kurulan o Prof.Süleyman Ateş’ler, Prof. Hüseyin Hatemiler ve de Hayrettin Karaman’lar, Hüseyin Atay’lar, Y. Nuri Öztürk’ler var ya; asıl sorumluluk, asıl
vebal bunların sırtında. Zira zamanında ve “bugün hâlâ!” öyle yanlış lafa imza attılar ki, din adına öyle saçma–sapan şeyler konuştular ki, “geleneksel İslam’ı dışlamak” adına öyle çıkışlar yaptılar ki, “bugünün şifreci
tahribatçıları”, onların yanında solda sıfır kalır.
Tarih 1988. Süleyman Ateş, Elazığ’da bir külliyenin açılışına katılıyor. Açılışta pek çok din adamı, hoca, öğretim üyesi var. Külliyede Ömer Hüdai Baba’nın türbesinin açılışı yapılacak.
“Çok muhterem bir Hocaefendi” kürsüye gelerek konuşmasını yapıyor. Konuşmasında şu hadisi–i şerifi okuyor:
“Bu ümmet içerisinde her devirde İbrahim (as) meşrebi üzerine 40, Musa (as) meşrebi üzerine 7, İsa (as) meşrebi üzerine 3, ve Hz. Muhammed Mustafa (as) meşrebi üzerine 1 kişi bulunur. Bunlar, mertebelerine göre insanların efendisidir.”
Süleyman Ateş bu hadisi duyunca öfkeyle kalkıyor ve bağırıyor: “Böyle bir hadis yok kardeşim!” Hocaefendi sabırla cevap veriyor: “Sayın Ateş, bu okuduğum hadis–i şerifi sizin kendi kitabınızdan aldım. 1969 baskılı, Sülemi ve Tasavvufi Tefsiri’ isimli kitabınıza siz koymuşsunuz bu hadisi ! Hem de sahih diyerek, senedini göstererek.
Bugün size ne oluyor ki, kendi kitabınızdaki hadisi inkâr ediyorsunuz?”
Ateş’e ne mi oluyordu?
Zamanla “tekâmül ediyor!” ve tasavvufi terminolojiyi reddetme sürecine giriyordu. Velîyi, Allah dostlarını, kamil insanları bir çırpıda siliyordu.
Kaderin garip cilvesine bakın ki, 24 yıl sonra Ateş’in karşısına çıkan Edip Yüksel de bütün Allah dostlarını reddediyordu! Ve daha ileri
giderek bütün hadisleri ve Tevbe Sûresi’nin son iki ayetini inkâr ediyordu.
“Reddettiği aracılar” yerine “Reşat Halife” isimli bir “sahte elçiye” bağlanmaktan da çekinmiyordu.
Sırf, tasavvufu inkârına destek olsun, diye, bazı hadisleri reddeden Süleyman Ateş’in, karşısında aynı yoldan gelerek bütün hadis–i şerifleri inkâr eden bir hilkat garibesinin çıkması ne kadar da “anlamlı” idi.
Ve Hüseyin Hatemi:
Daha bir yıl önce TV ekranlarında “Kevser Sûresi’nde geçen “Kurban kes!” emrini kendine özgü yorumuyla “siliyor” ve“İslam’da kurban kesmek yoktur” diyordu. Bir ibadeti reddeden Hatemi ise, Kur’an’ın şifresini buldum, diyerek Tevrat’ı meşrulaştırma ve Kur’an’da şüpheler uyandırma yolunu bilerek veya bilmeyerek alan Ömer Çelakıl’a cevap yetiştirmeye çalışıyordu.
Sözün özü şu:
Ey Hatemiler, Öztürk’ler, Atay’lar, Ateş’ler! Bütün bu olayların ve bu tartışmaların bu noktaya gelmesini asıl mes’ulu sizlersiniz! Yıllardan beri “geleneksel dini red” diyerek, “İslam’da tasavvuf yok” diyerek, İslam’ın o güzide kâmil evliyalarını inkâr ederek, vahiy yerine aklı ön plana çıkararak, “İslam’da da modernleşme, reformasyon gerekir imasında bulunarak” ortalığı toz duman eden sizlersiniz!
Sizlerisiniz bu tablonun mimarı ey ilahiyatçılar!
Görevinizi lâyıkıyla yapmadınız!
“Açtığınız yol”, bugün birçok insanı Edip Yüksel gibi, Çelakıl gibi yanlış istikametlere sürükledi.
Sonuçta bugün ekranlara taşan rezilliklere cevap vermekle uğraşıyorsunuz.
Bu rezil tabloların “bu evliya inkârcılarının, bu sünnet inkârcılarının, bu Reşat Halife müritlerinin” zihinlerini karıştıran
yola, 20 yıl öncesinden taş dizerek en büyük hatayı yapmadınız mı?
Bu adamları siz yetiştirdiniz beyler, siz! Yetiştirdiğiniz eserler işte böyle çıkıyor karşınıza şimdi.
Yazının kaynağı : Muharrem Bayraktar
Kaynak: http://aldanmayalim.wordpress.com/2011/01/08/din-hirsizlari/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.