Cevşen Nedir Faziletleri Nelerdir?
Cevşen, "örme zırh"
anlamında Fars'ça bir isimdir. Cevşen-i Kebir ise, büyük zırh demektir.
Anlatıldığına göre Asr-ı saadette cereyan eden savaşların birinde (bir
rivayette Uhud'da) muharebenin kızıştığı ve üzerindeki zırhın kendisini
fazlasıyla sıktığı bir sırada, Hz. Peygamber ellerini açarak Allah'a dua etmiş,
bunun üzerine gök kapıları açılarak Cebrail gelmiş ve, “Ya Resulullah, Rabbin
sana selam ediyor ve üzerindeki zırhı çıkarıp bu duayı okumanı istiyor. Bu dua
hem sana hem de ümmetine zırhtan daha sağlam bir emniyet sağlayacaktır”
demiştir.
Olayla ilgili Şii kaynaklarına göre Allah Cevşen-i Kebiri dünyayı yaratmadan 50
bin yıl önce arşa yazmıştır. Bu duayı okuyan veya yazılı olarak üzerinde
bulunduran kimse, dünyada her türlü beladan, afet, hastalık, yangın ve
soygundan korunduğu gibi Allah ile kendisi arasında perde kalmaz ve bütün
istekleri yerine getirilir. Cevşen-i Kebir ile Allah'a münacatta bulunan
kimseye, Bedir şehitleri derecesinde 900 bin şehit sevabı verilir. Bu duayı
kefeninin üzerine yazan mümin ise azap görmez.
Onu okuyan kimse, dört semavi kitabı okumuş gibi olur, her harfi için kendine
Cennette iki ev ile iki zevce verilir, ayrıca insan ve cinlerden olan bütün
müminlerinki kadar sevap kazanır, asla Cehenneme girmez. Cebrail, Hz.
Peygamberden duayı kâfirlere öğretmemesini, sadece mümin ve takva sahibi
kişilere talim etmesini istemiştir. Kefenlere de yazılmış, Cevşen-i Kebir
özellikle Şii dünyasında oldukça rağbet görmüş, gerek müstakil olarak gerekse
çeşitli dua mecmuaları içinde birçok defa basılmıştır Cevşenin Şii dünyasında
bu derece rağbet görmesinde, Ehl-i beyt tarikiyle rivayet edilmiş olmasının
yanında, faziletleriyle ilgili haberlerin de büyük etkisi olmuştur.
Uydurma Cevşene Reddiye;
1- Efendimiz'e vah yen gelmiş
kendisi Arapça, ismi Farsça olan cevşen dışında başka hiç bir metin yoktur.
2- Peygamber Efendimiz Uhud'da
zırhını çıkarmamıştır aksine üzerinde iki zırh birden giymiştir. Peygamber
Efendimiz daha sonraki savaşlarda da zırh giymiştir hatta Mekke’nin fethinde
şehrin içine bile başından miğferi olduğu halde girmiştir;
...Enes b. Malik'den (rivayet olunduğuna
göre) Rasûlullah (s.a.) fetih yılında Mekke'ye başında miğferle girmiş...
(Buhari, cezaü's-sayd 18, cihad 169, el-Meğazi
47 libas 17; Müslim, hac 450; Tirmizi, cihad 18; Nesai, menasık 107; ibn Mace,
cihad 8; Darimi, menasık 88; siyer 20; Mu-vatta', hac 247; Ahmed b. Hanbel,
III, 109, 163, 180, 186, 224, 231, 232, 240.)
"Resulullah (aleyhissalatu vesselam)
Uhud günü (üst üste giyilmiş) iki zırhdan (destek) gördü."
[Ebu Davud, Cihad 75, (2590); İbnu Mace, Cihad 18, (2806).Zevaid'de şöyle
denilmiştir: Bu hadisin isnadı, Buhari'nin şartı üzere sahihtir]
Rasulullah'ın herhangi bir gazvede zırhını çıkardığına dair hiçbir rivayet
yoktur. Bilakis, Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğu sabittir:
"Bir Peygambere, zırhını giydikten
sonra, onunla düşmanları arasında Allah Teala hükmünü vermedikçe zırhını
çıkarması yaraşmaz."
Hadisin tahrici: İbni Hişam, 2/63, 66; İbn İshak'tan, o da Zühri ve bir başkası
yoluyla mürsel olarak rivayet etmiştir.
Hadisin tamamını ve bir benzerini Ahmed b. Hanbel (3/351) de rivayet etmiştir.
Darimi (2/129, 130) ise mevsul olarak İbni Zübeyr yoluyla Cabir'den
aktarmıştır, ravileri sikadır.
Bu hadisin İbn Abbas'tan rivayet edilen şahidini ise Hakim (2/128, 129, 296,
297) ve Ahmed b. Hanbel (290) rivayet etmişlerdir. Hakim isnadı sahih görmüş
Üstelik Cebrail (a.s.), Hz. Peygamber'e zırhını çıkarmasını değil,
çıkarmamasını emretmiştir. Uhud savaşından sonra gerçekleşen Hendek Harbi'nde
kafirlerin dağıldığı gecenin sabahı Müslümanlar Medine'ye dönüp silahlarını
bıraktıkları sırada, Cebrail, Rasulullah'a gelmiş ve "Zırhını çıkarıyor musun? Melekler, henüz silahı bırakmadılar.
Allah Teala, sana Beni Kurayza üzerine yürümeni emrediyor; ben de onlara
gidiyorum." demişti. (Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, 6/3886. Muslim,
Cihad ve's-Siyer, 22/65; 23/69.)
Yine aynı savaşta Rasulullah'ın başında miğferi de vardı ve aldığı darbe ile
miğfer kırılmış; Peygamberimiz de yaralanmıştı. (Buhari, Megazi, 26/113;
Muslim, Cihad, 37/101)
Cenab-ı Hak buyurmuştur ki: "Biz
ona (Davut'a), sizin için, sizi savaşın şiddetinden korumak için, giyecek
(zırh) yapma sanatını da öğretmiştik. Şimdi siz, şükreden kimseler
misiniz?" (Enbiya, 21 / 80.)
Katade (R.a) Hazretleri der ki: "İlk
zırh yapan kimse, Davud (a.s.)'dur. Çünkü, zırhın yapıldığı o malzeme, daha
evvel geniş levhalar halindeydi. Binaenaleyh, onu delip de ören ve böylece
bedene giyilecek hale getiren ilk kişi, odur."
(...) ("Sizi savaşın şiddetinden korumak
için"in) manası, "Sizi yaralanmaktan, öldürülmekten, kılıçtan, oktan,
mızraktan korusun diye..." demektir. (...) Allah, "Şimdi siz,
şükredenler misiniz?" buyurmuştur. Yani, "Bu sanatı size muyesser
kılmasından ötürü, Allah'a şükrediniz..." demektir. (Razi, Tefsir-i Kebir, 16/193-194.)
Bu zırh çıkarma uydurması, hem Hz. Davud (a.s.)'a bir küfran-ı nimet, hem de
Allah'a şükredilmesi gereken bir konunun Hz. Peygamber için iptal edilmesi
anlamına da gelmektedir.
3- Cevşen'in Sünni kaynaklarda
bulunmaması, Şiiler'ce muteber kabul edilen Kutub-ul Erbaa'da bulunması, bunun
uydurma olduğunu gösterir.
Cevşen ile ilgili rivayetlerin, hadis usulünde kabul edilen rivayet usulleri ve
özellikle hadisin kabulünü gerektiren mütevatir, sahih, hasen kategorileri
içerisinde olmaması, Cevşen'in sıhhati hakkında epeyce ipucu vermiştir. Üstelik
bunun Musa el-Kazım - Ca'fer es-Sadık - Muhammed el-Bakır - Zeynelabidin - Hz.
Hüseyin ve Hz. Ali tarikıyle Hz. Peygamber'e isnad edilmesi, yani hep Şia'nın
sahip çıktığı şahsiyetler yoluyla intikali, Sünni alimlerin ve toplumunun bu
rivayeti göz ardı etme neticesine götürmüştür.
Cevşen'in mana ve muhtevası ne kadar güzel ve müsbet olduğu varsayılsa bile
İlim erbabı Sünnilerce mevzunun sened tenkidi açısından yapılan değerlendirmeye
itibar edilmektedir. Öyle de olmalıdır. Hadis usulü ilim dalı boşuna
oluşmamıştır. Metni güzel diye tüm uydurma hadisleri sahihlersek ortalıkta
uydurma ve zayıf hadis bırakmayız.
Altının değerini sarrafı bilir misali Hadisin değerini (sahihliğini) de hadis
usulü ilmine vakıf alimler bilir. Hiçbir hadis usulü alimi cevşen hakkındaki
bahsedilen metne sahih diyememişlerdir.
4- Cevşen fazileti diye yazan;
“Cevşen'i okuyan dört semavi kitabı okumuş gibi
olur",
"Bunu okuyan asla Cehennem'e girmez" ,
"Üzerinde Cevşen yazılı kefenle gömülen kişi kabir azabı görmez" ,
"Her harfi için kendine Cennette iki ev ile iki zevce verilir"
"Cebrail, Hz. Peygamberden duayı kafirlere öğretmemesini, sadece mümin ve
takva sahibi kişilere talim et"
gibi İslam Akaidine tamamen taban tabana zıt olan akıl almaz hurafelere inanmak
mümkün değildir , Kur-an'ı Kerimi ezberlese dahi kafire hiç bir faydası olmaz
iken cevşenin kafire ne faydası olur, bu saçmalıklar hem Hz Cebrail'e hem Peygamber
Efendimize atılan iftiradan başka bişey değildir.
5- Madem bu dua Peygamber Efendimizi
koruyacaktı da Efendimiz, Uhud harbinde niye yaralandı?
Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah
(aleyhissalatu vesselam) Uhud günü: "Peygamberine böyle yapan bir kavme
Allah'ın öfkesi arttı" dedi ve (kırılan) dişine işaret etti. Ve ilave
etti: "Allah'ın gadabı, Resulullah'ın Allah yolunda öldürdüğü kişiye de
Allah'ın öfkesi şiddetlendi." [Buhari, Megazi 24; Müslim, Cihad 106, (1793).]
Hani bu dua zırhtan daha iyiydi?
Bu savaştan sonraki savaşlarda niye yaralanmalar oldu?
Peygamber Efendimiz mübarek dişini niye yitirdi?
70 kadar sahabi neden şehit oldu?
Ters köşeye yatan Cevşen savunucuları bu seferde Cevşenin Uhud savaşının
sonunda indiğini iddia ediyor, Sahabe Efendilerimiz, Tabiin ve daha sonraki
Müslümanlar çok sayıda savaşlar yapmış bir çok yer fethedilmiş bu savaşlarda
çok sayıda Müslüman şehit olmuş ve yaralanmıştır, bu durumda Sahabelerin Cevşenden
haberi yokmuyduki çok sayıda Sabehe Efendimiz şehit oldu ve yaralandı! Ne
önceki ne sonraki savaşlarda Sahabe Efendilerimizin cevşen takdığı yada okuduğu
ne duyulmuş ne görülmüştür ayrıca sonraki savaşlarda da Müslümanlar zırh
giymiştir.
6- O halde bu hadis nerede geçiyor
diye araştırdığımızda şu sonuca varırız ki, bu olay ehl-i sünnetin ne birinci
derece hadis kitaplarında, ne de ikinci derece hadis kitaplarında
geçmemektedir. Peki bu uydurma şey bize nasıl ulaştı diye bakarsak şu sonuca varırız
ki cevşen bir şia uydurmasıdır.